Eser Karakaş
Mahalle, devlet, baskı ve Türkiye
Prof. Şerif Mardin’in gündem oluşturan ‘mahalle baskısı’ kavramı gerçekten önemli bir kavram ve bu kavramın bizim ülkemizde önemli işlevleri olduğu ve olabileceği ortada.
Türkiye’de başta AKP iktidarı olmak üzere tüm sorumluluk taşıyan kesimlerin bu mahalle baskısının belirleyici olmaması için elinden geleni yapması şart.
Mahalle baskısı önemli değildir demek gerçekçi değil; önemli olan bu baskıyı, ama her konudaki mahalle baskısını önümüzdeki dönemde en az hissedilir düzeye çekebilmek.
Çok farklı mahalle baskılarını sıfırlamak mümkün değil ama ülkemizde anayasal yurttaşlık bilinci arttıkça zaten mahalle baskısı denen kavram da yavaş yavaş gündemden çıkar.
* * *
AKP’nin 22 Temmuz net seçim zaferinden sonra gündeme gelen bu mahalle baskısı kavramı belirli çevrelerde islami yaşam tarzının bu tür bir yaşam tarzını benimsemek istemeyen kesimler üzerinde baskı kurması anlamına kullanılıyor.
Ancak, bu ülkede tartışılması ve mutlaka üzerine gidilmesi gereken mahalle baskısı acaba sadece islami yaşam tarzına mı özgü bir baskı yoksa bu topraklarda bu tür baskılar başka konularda da çok yoğun mu?
Belki de daha ilginci ise bugün islami yaşam tarzının kendilerine empoze edilmesi ihtimali karşısında haklı bir korku yaşayan kesimlerin geçmişte başka tür mahalle baskılarını başka kesimler üzerine bizzat kendilerinin çok yoğun uyguladıkları ve bundan bugün dahi çok fazla söz edilememesi.
Üstelik bugün mahalle baskısı ihtimalinden endişe eden kesimlerin çok yakın geçmişte benzer baskıları başka kesimler üzerine devlet gücünü de yanlarına alarak uygulamış oldukları çok çabuk unutuluyor.
Benim çocukluk yıllarımda yaşadığım mahallede kendi dillerini sokakta konuşan gayrimüslimlere hiçbir yasal dayanak olmaksızın ‘vatandaş türkçe konuş’kampanyasını, üstelik bariz bir devlet desteği ile yürüten kesimin sosyolojik ve siyasal olarak bugün mahalle baskısından en fazla şikayet eden kesim olması doğrusu çok ibret verici.
Mahalle baskısı kavramı maalesef bizim siyasal kültürümüzün sevimsiz bir parçası ve kökeninde demokrasi, çoğulculuk kavramlarının içselleştirilememiş olması yatıyor.
Bu kavramlar içselleştirilemediği ölçüde de baskıcı toplumsal ortamlar bir biçimde, bir dönemde ortaya çıkıyor.
Unutmayalım ki Türkiye’nin en büyük mahallesi devlet mahallesi ve bu mahallede yakın geçmişte gayrimüslimlere, kürtlere, solculara, alevilere, sünni müslimanlara, liberallere, milliyetçi beyin yıkama kampanyalarına çok kulak asmak istemeyenlere hem yasal hem de toplumsal bazda çok önemli baskılar yapılmış.
İşin en ilginç yanı ise bugün islami yaşam tarzının kendilerine mahalle baskısı olarak dönmesinden bir ölçüde haklı endişe duyan kesimlerin bu potansiyel baskının en iyi ilacı olabilecek demokratikleşme, sivilleşme, AB entegrasyonu gibi projelere önceleri mesafeli şimdi şimdi de net bir biçimde muhalif durmaları.
Hem mahalle baskısı endişesinden söz edeceksiniz hem de ülke yurttaşlarına daha fazla birey kimliği getirmeye aday projelere, mesela AB sürecine muhalif duracaksınız, ciddi bir tutarsızlık.
Aynı endişeli kesimlerin Türüt kültürü ile mahçup bir üslupla da olsa iyi ilişkiler içinde oluşu da ‘mahalle baskısı’ şikayetinin kökeninde başka kaygıların yattığı endişesini de bende uyandırıyor.
Kemalizmin bir ideoloji olduğunu ve her ideoloji gibi eleştirilebileceğini, temel devlet referansı olmaması gerektiğini söyleyen bizlerin çevremizden senelerdir aldığı tepkileri hatta dönem dönem bu tepkilerin tehdite kadar uzanmasını aynı kesimler acaba bir mahalle baskısı olarak algılıyor mu?
Mahalle baskısı konusunda bile çifte standarda düşmüş olmamız gerçekten çok üzücü.
|