GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: Site Ekibi 85.102.190.***
25.09.2007 17:43:05
Konu: Yarına Bir Harf Belgeselinin Gala ve Gösterimi
Süryanice dili ve kaybolmakta olan Süryanice el elyazmacılığı geleneğini tanıtmaya çalışan "Yarına Bir Harf" belgeselinin tanıtımı için 26/09/2007 çarşamba günü Saat 11:00 de Taksim Hill Otel de basın toplantısı ve gala yapılacaktır. Siz değerli okurlarımızın bilgisine sunulur.

Not: film ile ilgili olarak yönetmenle yapılmış röportajı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz;

http://www.suryaniler.com/tarih_ gunumuz21. asp

Saygılarımızla
www.suryaniler.com
site ekibi


 
Kimden: Özcan  195.87.69.1***
27.09.2007 08:56:43
Cevap: Yarına Bir Harf Belgeselinin Gala ve Gösterimi
Belgeselin gösterimi ile ilgili olarak detayları anasayfadaki haberler bölümünden okuyabilirsiniz.

Saygılarımızla;

http://www.suryaniler.com/


 
Kimden: Özcan  195.87.69.1***
3.10.2007 12:45:26
Cevap: Yarına Bir Harf Belgeseli ile ilgili Röportaj
30/09/2007
yok olan bir dilin peşine düşmek istedim
Elif Görgü
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi, Yönetmen Hakan Aytekin, Süryaniler ile ilgili ikinci belgesel film çalışması “Yarına Bir Harf”i tamamladı
Süryanilerle ilgili ikinci belgesel çalışmanız. Ayrıca bir de kitabınız var. Neden Süryaniler? Belgeselin 12 dakikası yasaklanacak mı?
İki yanı var. Belgesel sinema ile uğraşan insan, hayata karşı sıradan insanın gösterdiği tepkileri göstermiyor; sıradan gözlerin görmediğini görmeye ve göstermeye çalışıyor. Bu noktada tabii genelin görmediği ya da genele gösterilmeyen her türlü olgu, belgesel sinemacının malzemesi oluyor. İkinci yanı ise tamamen bir tesadüf. Nusaybin’in Harapmişke köyünden İsa Bakır, Türkiye’de yaşayamayınca Hollanda’ya yerleşiyor ama Türkiye özleminden de uzaklaşamıyor. 1992 yılında TRT’ye bir mektup gönderiyor. Müzik programında Orhan Gencebay’dan Hasret Rüzgarı’nın yayınlanmasını istiyor. Mektup benim elime geçiyor. Süryanilerin Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Hıristiyan bir halk olduğunu biliyordum. Ötesini bilmiyordum. Mektubun etkisi ile Süryaniler konusunda araştırma yapmaya çalıştım. Belgesel film çekimleri nedeniyle çok sık doğu ve güneydoğuya gidince, bu sefer o halkın bireyleriyle de tanışmaya başlayınca, o kültürel zenginlik ve belgesel sinemacılık bir araya geldi ve böyle bir konuya daha ağırlık vermeye başladım.

İlk belgeseliniz Süryani kültürü üzerineydi. Bu sefer dil merkezinde bir çalışmayı tercih ettiniz. Süryaniler bile kendi dillerini hem okuyup hem yazmakta yeterli değilken, bu konuda belgesel yapmak çok zor olmalı...
Süryani kültürü üzerine pek çok ufak tefek işlerin yanı sıra iki önemli çalışma yaptım. 2001 yılında yaptığım “Işık Sesini Arıyor” da “Süryaniler kimdir, nasıl bir halktır” gibi genel bir soruyu cevaplandırmaya çalıştım. O, kendi yaklaşımı çerçevesinde bir boşluğu doldurdu. Hasret Rüzgarı kitabını yazarken de mutlaka üç dilli olması gerektiğini düşünmüştüm. İsa’nın mektubu ve daha sonra ikimizin arasında gelişen iletişim hep Türkçeydi. Ancak İsa bir Süryaniydi ve Süryanice yazabilirdi ya da konuşabilirdi. Bu onun en doğal hakkıydı. Bir halkın, bir kültürün en önemli unsurudur dil. Bunu düşünerek onun yapamadığını ben yapayım dedim. Süryanicesi de olsun bütün bunların. Ayrıca bu halk dünyanın dört bir yanına dağılmış, her biri gittikleri ülkenin ana dilini konuşur hale gelmiş. Daha çok oralı, kimi zaman buralı, hatta kim nereli belli değil. Bütün bunları bir araya getiren bir başka dünya, kültürel malzeme var. O da İngilizce. O zaman Türkçe, İngilizce, Süryanice olmalı dedim. Bir dizi zorluğu da beraberinde getirmiş oldum. O zorluk beni daha da kamçıladı. Ardından da en önemli kültürel malzeme olarak dilin peşine düşmeliyim dedim. Süryani diline baktığınızda pek çok açmaz var. Kilisenin kullandığı dil ile gündelik hayatın dili birbiri ile örtüşmüyor. Bir başka açmaz, Süryanice konuşma dili olarak hayatın içinde ama yazılı olarak değil. Yine de sinemasal olarak yazı son derece önemli bir görsel malzeme. Doğal olarak beni cezbetti.

Nasıl aştınız bu zorlukları?
Ben belki de dünyada ilk defa bir şeyi gerçekleştirdim. Süryanice bir belgesel yaptım. Ben Türküm, Süryanice de bilmiyorum. Süryanice bilen birilerinin bana yol göstermesi gerekiyor. Ayrıca sadece Süryaniceyi bilmesi de yetmiyor. Yazı dilini de bilmesi, Türkçeyi de Süryaniceye çevirebilmesi gerekiyor. Türkiye’de bana bu konuda yardımcı olmaya çalışanlar, bazen yarı yolda beni bıraktılar. Bazen yetersiz kaldılar. İmdadıma bir süredir İsveç’te yaşayan Ferit Altınsu yetişti. Papaz Gabriel Aktaş’ın röportajlarını ona yolladım, Ferit onları Türkçeye çevirerek bana geri yolladı. Ben Türkçesi üzerinden neyi anlatmak istediğimize karar verdim ve o verdiğim kararla filmin Aktaş’ın sözlerine ilişkin kurgusunu tamamladım. Ama filmin içinde ikili bir yapım var. Aktaş’ın anlatımına paralel olarak, benim Süryanice tarihi ve dili üzerine kendi anlatımım var. Üstelik bunun sadece sözsel değil yazı olarak da ifade edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla Ferit gibi hem sesin anl***** ortaya çıkartan, hem de onun yazılı halini ortaya koyan birisi olmasaydı bu film olmazdı.

Belgeselde, dilin özellikleri ve tarihi Gabriel Aktaş merkezinden anlatılırken bir yandan da ekmek yapan yaşlı Süryaniyi, Paskalya kutlayan gençleri ya da tarlada çalışan Süryani kadınları da görüyoruz. Belgeselin ismi “Yarına Bir Harf” olsa da bütün bunlardan geleceğe sadece harfin, yazının değil o yazıyı yaşatacak kültürün de kalması gerektiği mesajını mı almalıyız?
Kesinlikle. Yok olan bir dili sadece saptayan bir antropolog ya da bir tarihçi değilim ben. Bir halkın yaş***** anlatmaya çalışıyorum. Kültürün en önemli göstergesi dilken, o dili var eden yaşamın kendisidir. O bölgede bu halk yaşayamazsa, o kültür kendini yaşatacak ortam bulamazsa, dilin yaşaması mümkün mü? Yurtdışında, özellikle demokratik ülkelerde yaşayan Süryanilerin, Süryaniceyi hem okuma, hem yazma, hem de konuşma olarak Türkiye’den çok daha fazla geliştirdiklerini gördüm. Ancak şu da var; onlar yaşadıkları ülkenin gerektirdiği kavramları öğreniyorlar. Bu, onları Süryaniden çok İsveçli, Alman ya da Hollandalı yapıyor bence. İsveç’te yaşayan bir Süryani size kalemin Süryanicesini söyler ama Midyat’taki bir yörenin Süryanice adını, ya da Midyat’ta yapılan bir işin, orada yetişen bir otun Süryanicesini bilemez. Böyle olduğunda o kültürün yerini başka bir kültürün aldığını düşünüyorum. Zaten filmin sonunda da her dil kendi kültüründe ve coğrafyasında yaşamalıdır diyorum. Orada biraz malumu tarif bir şey söylüyorum ama söylemek zorundayım.

Çekimler sırasında Midyatlı Süryanilerden nasıl tepkiler aldınız?
Çok değişik tepkiler aldım. Sevinçle karşılayanlar ve destekleyenler oldu. Çok korkan, çok ürkenler oldu. Hatta karşı çıkanlar, engelleyenler oldu.

Neydi korkunun kaynağı?
Korkunun kaynağını tabii onlara sormak lazım, ben onlar adına konuşamam. Ama ben Karadeniz’de bal üzerine bir film çekmiş olsaydım, oradaki Karakovan balını yapan insanların da bazıları bunu çekmemi istemeyebilirdi. Korkunun nedenini sorduğumda bana dürüst de davranmayabilirlerdi. Midyat’ta da bazı şeyleri sezdim. Bu nedenleri bazen çok haklı bazen çok haksız buldum. O yüzden polemik konusu yapmak istemiyorum. Yardım edenlere teşekkür ediyorum, yardım etmeyenlere de canınız sağ olsun diyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
hakan aytekin

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi, Yönetmen Hakan Aytekin, Süryaniler ile ilgili ikinci belgesel film çalışması “Yarına Bir Harf”i tamamladı. Göç etmiş bir Süryani olan İsa Bakır’a ait bir mektubun çöpte bulunması ile Bakır’la yazışmaya başlar ve bu mektupları “Hasret Rüzgarı” isminde kitaplaştırır. Kitabın Süryaniceye çevrilmesinde yaşadığı zorluklar, dünyanın bu en eski üç dilinden biri olan Süryanicenin yok oluşu üzerine daha fazla kafa yormasına neden olur. Böylece Midyat’ın Bakısyan köyünde Süryanice el yazmacılığı geleneğinin son temsilci Papaz Gabriel Aktaş’ın yaşamı üzerinden bu dilin yok oluşunu anlattığı “Yarına Bir Harf” ortaya çıkar.
--------------------------------------------------------------------------------
önce farkına varmak gerekiyor

Belgeselde Süryanicenin yok olma “nedeni” yok. ‘20. yy’da yaşanan olaylar ve göç’ şeklinde bir cümleyle özetlenmiş bu yok oluş süreci. Süryaniler mi anlatmak istemedi?
Ne ben böyle bir sorunun peşine düştüm, ne de Süryanilerin bana cevap vermemesi gibi bir durum yaşadım. Yok oluşun öncelikle “farkına varılması” gerektiğini düşündüm. Zengin bir kültür, zengin bir dil ama geldiği noktada müthiş bir fakirlik içinde. Ey insanlar nereye gidiyoruz, bu dil nereye gidiyor? Süryanilere de soruyorum; ülkeye, duyarlı aydınlara, akademisyenlere, politikacılara da soruyorum. Nedenler hakkında ise ancak kişisel bazı şeyler söyleyebilirim. Bence temel sorun, bazı toplumlar sözlü kültür geleneğinden yazılı kültür dönemine geçemeden görsel kültürün baskısı altına giriyor. Sözden görüntüye atlamak, arada yazının yok olması gibi bir sıkıntı yaşatıyor. İkincisi, siyasal olarak eğer azınlık konumundaysanız, öncelikle egemenin dilini öğrenmek zorundasınız ki bence Süryanilerin en temel sorunlarından biri bu. Yazı dar bir çevrede kalmış. Kiliseye ne kadar ulaşabilmişse, orda bu eğitimi alabilmişse yazıya o kadar hakim. Süryanilerin ilkokul düzeyinde de olsa kendi dilini okumasının, yazmasının yasal bir prosedüre kavuşmamış olduğunu da ekleyince dilin yaşaması imkansız görünüyor. Bu kültürel zenginliğin bir dünya mirası olduğunu kabul etmediğiniz sürece bu problem çözülemez. Dünyanın yaşayan en eski dilinin yaşatılması için pozitif bir ayrımcılığa ihtiyaç var. Eğer bunları da içine katacak olsaydım film bambaşka bir yere gidecek, hantal bir hale gelecekti. Anlatmak istediğim; hâlâ konuşulup yazılan en eski üç dilinden biri olması, binlerce dil arasından yazılı edebiyat üretebilmiş 78 dilden biri olması, müthiş bir el yazmacılığı geleneği ile yazının kuşaktan kuşağa aktarılması ve ancak gelinen noktada kültürün pek çok unsuru gibi el yazmacılığı geleneğinin de sonuna varılmış olmasının çağrıştırdığı korkunç sondu. Ben geleneğin son temsilcisi Papaz Gabriel Aktaş’ı anlatmak istedim. Ve o adamın yaşamı üzerinden Süryanicenin yaşam öyküsünü anlatmaya çalıştım.
--------------------------------------------------------------------------------
RTÜK yönetmeliği sıkıntısı
Hakan Aytekin in “Yarına Bir Harf belgeselinin başta TRT olmak üzere çeşitli televizyon kanallarında yayınlanması planlanıyor. Ancak Süryanicenin de yok olma nedenlerinden biri olan anadilde eğitim hakkının olmaması bir yana, RTÜK yönetmeliğine göre “farklı dil ve lehçelerde yayının” televizyonlarda 35 dakikayı geçmesi yasak! İngilizce, Almanca ya da Danimarkaca istediğiniz kadar yayın yapabilirsiniz ama bu toprakların dillerinde 35 dakikayı geçemezsiniz. “Yarına Bir Harf” ise 47 dakikalık bir belgesel. Bu yüzden televizyonda yayınlanırsa belgeselin 12 dakikası yasaklı olacak. Bir dilin yok olmasını anlatan bir belgeselin “dili” nedeniyle sansürlenebilecek olması ihtimali de “demokrasi, eşitlik ve özgürlük” üzerine bir belgesele konu olmaya aday...
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım