|
|
Tarihi Süryani Manastırı Restore Edildi 
Süryani Kilisesinde Yoga Saygısızlığı 
1.Uluslararası Turabdin Sempzoyumu Yapılıyor
|
|
Bugünden Düne: Yarına Bir Harf
sonsuzluğa Giden Bir Annenin Ardından
|
|
|
|
|
KONUYU AÇAN: Elizabet 78.183.235.*** |
5.08.2008 13:45:13 |
Konu: Süryaniliğin kökenleri |
Süryaniliğin nerden geldiğine dair bikaç teori var ama günümüzde en çok kabul edileni eski mezopotamyada (Akkadlar, Keldalılar, Babiller, Kenanlar, Asurlular, Aramiler gibi ) benzer özelliklere sahip halkların aynı inanca sahip olmaları yani hristiyanlığa geçmeleri ile bu halkların yerine yeni bir ad süryanilik oluşmuştur.
Peki öyle ise günümüzde yaşanan asurilik - süryanilik tartışmalarının temel sebebi nedir? Bu konu hakkında BİLGİ sahibi insanlardan bilgi paylaşımı istiyorum. Teşekkürler...
|
|
Kimden: yohan 87.182.184.*** |
5.08.2008 20:06:03 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
Asurilik-Suryanilik tartismasi olmamasi gerekiyor, cünkü ikiside birdir.
|
|
Kimden: ABEDNEGO 78.182.75.1*** |
5.08.2008 20:18:01 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
Ben asur kökenli birisiyim,yani asuriyim.Ve bu konu üzerine biraz araştırma yapmıştım.Bu araştırmadan çıkardıklarımı paylaşacağım.Süryanilik seninde belirttiğin gibi bir zümreye verilen isimden başka birşey değildir.Orta doğuda yaşayan halklar ın(bu halklar çoğunlukla sami halkıdır.) kendilerini bölgedeki putperest ırkdaşlarından ayırmak için kullandıkları bir tabirdir.Ve bu tabir Mesih in müjdesinden sonra ortaya çıkmıştır.Oysa ki Asurlar,Aramlar(sami halkları) Mesihden öncede vardı.Ve ırksal özellikler sonradan alınmaz buradan süryaniliğin bir ırk olmadığını ve tek bir isimle bir çok halkı dinsel olarak temsil ettiğini anlamaktayız.Beni asıl şaşırtan ve bu kanıyı doğrulayan olay Rum Kilisesinin süryanilikteki bölünmelerden sonra süryani ismini bırakarak Rum Kilisesi adını alarak devam etmesidir.Yani rumlar bile süryaniydi bir zamanlar,sadece sami halkları yoktu bu ismin içinde.Ermeniler,Kürtler,Gıptiler,lazlar gibiiileride vardı belki.Tarafsız olarak bir belirleyici örnek daha vermek istiyorum;islam inancının peygamberi Hz. Muhammedin arap ülkesindeki en yakın arkadaşları Süryanilerdi.Yani Mesihe inanmış araplar bile süryani olarak sıfatlandırılıyordu.İşte süryanilik budur.Yani Bütün Doğu hristiyanlarıdır.Asuri-Süryani Tartışmasına gelince Asuriler süryanidir.Hem de doğu süryanileridir.Doğu süryanileri nemidir?Doğu süryanileri asur kilisesini oluşturan halklardır.Ve bu halklar çoğunlukla nasturilik mezhebine tabidir.(örnek olarak ben).Ve Mesihin öğretisini,yani petrusun getirdiği öğretiyi saf haliyle yaşayan ve süryaniceye helence tabirler bulmak yerine hristiyanlığın dili olan süryaniceyi geliştiren,Mesihin ve Öğrecilerinin öğretisini saptırmaya çalışanlara karşı koyan,Allahın doğasını batılı,sapkın,cahil,sömürücü,günahkar helen din felefesinin dayattırdığı gibi değilde incilde yazılı olduğu gibi yorumlayan,Haçlarını sırtlanıp Mesihi takip ederken Haçlı seferleri tarafandın öldürülen, Aklın ve Mantığın ışığında insanlara Mesihi,hristiyanlığı öğreten bir kilisedir Doğu(ASUR)Kilisesi.Tartışılan nemidir?Dediğimiz gibi Süryanilik her doğu hristiyanını kapsar.Ve bu çoğunluk içinden bir grup çıkarak helenlere yöneldi.Onların kültüründen etkilendiler ve hristiyanlığın ana doktrininden ayrılarak,helenlerin öğrettiği gibi inandılar.Tanrının anası gibi tabirlerde bu yoz felsefeden süryaniliğe girmiştir.Ve bu süryanilere de Batı süryanileri denmektedir.İşte tartışmanın ana kilit noktası budur.Doğu ve Batı Kiliseleri.Bana hangisi doğrudur diye sorarsan şöyle bir cevap vermeyi yeğlerim;Bırakılım insanların kiliseleri ve inançları uğruna kendilerini feda ettiği konuları aynı kutsallıkta kalsınlar bence tarihde yaşananlardan sonra bizim bu konular hakkında böyle klavye başında yorum yapya hakkımız yok.Bu konular hakkında avrupa kaynaklı türkiyede bulabileceğiniz çevirili kitaplar var.Tarafsız ve net.Evet sevgili elizabet HEPİMİZ birer süryaniyiz gerisini Boşver.
Saygılar...
|
|
Kimden: abgar 196.207.32.*** |
5.08.2008 21:34:26 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
Süryanilik hakkında bilgi
Antakya Süryani Kilisesi, ilk kurulduğu dönemlerde coğrafi konum itibarıyla Doğu Kilisesi ve Batı Kilisesi olarak iki kola ayrılmıştır. Pers Hükümdarlığı nın sınırları içinde yaşayan Süryaniler Doğu Kilisesi ni; Roma İmparatorluğu nda yaşayanlar ise Batı Kilisesi ni oluşturuyordu. Ancak bir birlik anlayışı içinde faaliyetlerini yürüten Kilise nin içinde iki nedenden dolayı anlaşmazlıklar çıktı. Bu nedenlerden birincisi, Bizans ın Doğu halkları üzerindeki baskı uygulamaları ve kendi çıkarına y ...
Antakya Süryani Kilisesi, ilk kurulduğu dönemlerde coğrafi konum itibarıyla Doğu Kilisesi ve Batı Kilisesi olarak iki kola ayrılmıştır. Pers Hükümdarlığı nın sınırları içinde yaşayan Süryaniler Doğu Kilisesi ni; Roma İmparatorluğu nda yaşayanlar ise Batı Kilisesi ni oluşturuyordu. Ancak bir birlik anlayışı içinde faaliyetlerini yürüten Kilise nin içinde iki nedenden dolayı anlaşmazlıklar çıktı.
Bu nedenlerden birincisi, Bizans ın Doğu halkları üzerindeki baskı uygulamaları ve kendi çıkarına yönelik olarak oynadığı politik oyunlardır. İkincisi ise, kendisi de Süryani kökenli olan İstanbul Patriği Nasturius un genel kilise anlayışına ters düşen öğretisidir. Bu iki neden Kilise nin ikiye bölünmesine yol açtı. Bu anlaşmazlıkta Nasturius un görüşlerini benimseyen Süryaniler, tarihte "Nasturiler" ismiyle anılmaya başlandı.
1445 yılında Nasturilik ten kopan ve çeşitli nedenlerden dolayı Papalığa bağlanan Kıbrıs Nasturi Metropoliti Timotheos ve onunla birlikte hareket eden kalabalık kitle, Papa IV. Evgin tarafından "Keldani" adıyla nitelenmiştir. Bu şekilde Nasturilik ten kopup Katolik inancı benimseyenlerden oluşan bu kilise, "Keldani Kilisesi" olarak adlandırılmıştır. M.S. 451 yılında Süryaniler arasında bir başka bölünme daha ortaya çıkmıştır. Bu tarihte politik, mezhepsel ve yerel sürtüşmelerin artması nedeniyle toplanan Kadıköy Konsili, bu bölünmeye neden olmuştur.
Bizans İmparatoru Markian ın yapabileceği baskı ve zulüm uygulamalarından korkup, atalarının iman ilkelerini önemsemeyen ve Kadıköy Konsil inin bu doğrultuda aldığı kararları benimseyen Süryanilere "Malkoye Melkit" denilmiştir. Bu isim "Kralın Yandaşları" anlamına gelmektedir. Bu topluluk günümüzde Rum Ortodoks adıyla anılmaktadır.
Malkoye Melkit adı verilen bu topluluk içerisinde M.S. VII. Yüzyıl da bir bölünme daha yaşanmıştır. Lübnan daki Mor Marun Manastırı rahipleri Melkit Patriği Maksimus un savunduğu dinsel teorik görüşle ters düştüler ve "Maronit Patrikliği" adı verilen bağımsız bir patriklik kurdular. Bu Patriklik 13.Yüzyıl da Papalığa bağlandı. Diğer yandan Rum Ortodoks (Melkit) Kilisesi bireylerinden bir bölümü başka bir anlaşmazlık yüzünden Roma Papalık Kürsüsü ne bağlandılar. Bu topluluk, 1724 yılında "Rum Katolik" ismiyle, kendilerine ait bir Patriklik Merkezi kurdu. Antakya Süryani Kilisesi, 18. Yüzyıl içerisinde bir bölünmeye daha sahne oldu.
Episkopos Mihael Carve nin önderliğini yaptığı bir grup Süryani, Papalığa bağlandı ve "Süryani Katolik" ismi altında bir Patriklik Merkezi kurdu. Bu arada 19. asırda Protestan misyonerlerinin Süryani bireyler arasında yürüttüğü çalışmalar sonucunda bazı Süryanilerin Protestanlığı benimsediği de görülmüştür.
Antakya Süryani Ortodoks Kilisesi nin Patriklik Merkezleri
Süryani Patrikliğinin ilk merkezi Antakya dır. Mor Petrus (Şemun) tarafından M.S. 37- 43 yılları arasında kuruldu. 518 yılına kadar Antakya da kalan Patriklik merkezi daha sonra geçici olarak birçok yerlere ve manastırlara taşındı. 969 da Patrik VII. Yuhanna zamanında Malatya ya yerleşti. 1058 de Özellikle Melkit (Krallığa mensup) Rum Ortodoksların baskı ve saldırılarından dolayı Diyarbakır a alındı.
1293 yılına kadar hem Diyarbakır hem de Deyrulzafaran manastırı merkez olarak kullanıldı. 1293 yılında Patrik İğnatiyos Bin Vahip Döneminde Patriklik merkezi sürekli ve resmen Deyrulzafaran da kaldı. 1932 yılında Humus Metropoliti Efrem Barsavm Patrik olunca Suriye nin Humus şehrine taşıdı. 1959 da Patrik İğnatıyos III. Yakup Patriklik merkezini Suriye nin başkenti Şam a aldı. Bugün Antakya Süryani Ortodoks Kilisesinin Patriklik merkezi hala Şam dadır.
Süryani Ortodoks Kilisesi, Antakya kentinin; Roma İmparatorluğu nun üç büyük başkentinden biri olduğu dönemde kurulmuştur. Bu süreç Kudüs ten sonraki "elçisel dönem"e denk düşmektedir. Dönemin Antakya sı, Helenistik kültürün önde gelen merkezlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.
Antakya, Hıristiyanlık döneminde de bu özelliğini sürdürerek, Süryani Ortodoks Patrikliği nin yönetim merkezi ve dinsel başkenti olmuştur. Doğu nun gerçek kilisesi olan Süryani Kilisesi; inanç ülküsü, dogma ve liturya alanında verdiği dinsel-kültürel hizmetlerle etkin misyon çalışmaları birleştirerek, Ortadoğu dan Uzakdoğu ya dek uzanan bir coğrafyada yaşayan insanlara kadar inançlarını taşıma başarısına sahip olmuştur. Paganlar arasındaki Hıristiyanlık inancının öncüsü olan Kilise, aynı zamanda değişik etnik kökenlerden gelen insanları çatısı altında barındırmayı başaran ilk Hıristiyan kilisesidir.
İsa yeryüzünde iken, yaydığı yeni öğretiler sonucunda Mor Yakup un başkanlığında Hıristiyanlık inancına sahip ilk düzenli topluluğun oluşumu söz konusudur. Ancak bu topluluk, tinsel anlamda gerçek bir kilise olma niteliğini ve yetkinliğini Hıristiyan inancına göre Kutsal Ruh un inişiyle birlikte kazanmıştır. Bunun sonucunda ortaya çıkan Kudüs Kilisesi, yapısı içinde sadece Yahudi kökenli Hıristiyanları barındırmaktaydı. Kudüs Kilisesi Mesih in ilk kilisesi olması nedeniyle kilise babaları tarafından bu dönemde "Ana Kilise" adıyla tanımlanmıştır. İlerleyen süreç içerisinde İsa nın yeni topluluğu, Yahudi kökenlilerin uyguladıkları baskı ve kovuşturma politikalarına maruz kalmıştır.
Kudüs teki topluluk, bu baskı uygulamaları ve M.S. 34 yılında Diyakos Estefanos un şehit edilme olayı sonucunda dağılmak mecburiyetine düşmüştür. Bu nedenlerden dolayı dağılan topluluğun bir bölümü Antakya şehrine giderek, burada yaşayan ve putperest Süryaniler ile Yahudilerden oluşan yerli halkın gönlüne, Hıristiyanlık inancının ilk tohumlarını ekmeyi başarmıştır. Böylece Süryani ve Yahudilerden oluşan ilk çekirdek topluluk Antakya da kurulmuştur.
Kudüs Kilisesi, Antakya da faaliyet gösteren böyle bir topluluktan haberdar olur olmaz, yetmişli müjdecilerden Aziz Barnaba yı Antakya ya göndermiştir. Aziz Barnaba nın burada yürüttüğü etkili ve yoğun çalışmalarına, daha sonraları Mor Pavlus un bir yıl süren özverili katılımının da eklenmesi sonucunda Antakya Kilisesi nin etrafında toplanan insanların sayısı bir hayli çoğalmıştır. Bu yoğun ve etkili çalışmaların sonucunda günden güne güçlenen ve sayıları artan Antakya daki topluluk tarafından; "Hıristiyan" ismi ilk kez belirtici bir özellik olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Antakya şehri, sosyal, kültürel ve dinsel etmenler dolayısıyla, farklı tarihlerde birçok müjdecinin uğrak yeri olmuştur. Kentteki dinsel etkinliklerin hızlanmasının ve Kilise bireylerinin sayısının hızla artmasının çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenlerden başlıcaları; şehrin yerlilerinin Yahudi baskısından uzakta ve Roma İmparatorluğu nun vatandaşı olmaları, daha da önemlisi misyon faaliyetlerinin dili olarak Süryanice nin kullanılmasıdır.
M.S. 37 yılında Mesih i müjdelemek amacıyla Antakya ya gelen ve burada bulunduğu süre içinde kentteki topluluğun programlı ve düzenli etkenliklerine şahit olan "Onikiler"den Mor Petrus ( Şemun ), Hıristiyan dünyasının üç büyük kürsüsünden ilki olan "Antakya Elçisel Kürsüsü"nü M.S.37-43 yılları arasında burada kurmuştur. Antakya Kilisesi bu şekilde, "Ana Kilise" olarak adlandırılan Kudüs Kilisesi nden sonra kurulan ilk Hıristiyan kilisesi olmuştur.
Nitelik ve yapısı itibarıyla bakıldığında Yahudi kökenli ve putperest kökenli (Süryani) Hıristiyanları çatısı altında birleştiren ilk "Ana Kilise" olan Antakya Kilisesi, yönetimsel açıdan da Doğu Hıristiyanlığı nın merkezi haline gelmiştir. Tarihsel süreç içinde, Yahudi kökenli Hıristiyanlar ile putperest kökenli Hıristiyanlar arasında bazı görüş farklılıklarının ve anlaşmazlıkların belirdiği görülmektedir. Bu anlaşmazlıkların temelinde Yahudi kökenli Hıristiyanların, putperest kökenli birinin Vaftiz olabilmesine ilişkin görüşleri yatmaktaydı.
Onlara göre, putperest birisinin Vaftiz olabilmesi için Musa Yasası nı tamamlaması; yani sünnet olması gerekiyordu. Bu meseleden kaynaklanan sürtüşmelerin ve anlaşmazlıkların son bulması amacıyla M.S. 51 yılında Kudüs te Hıristiyan dünyasının ilk "Konsil"i toplandı. Bu Konsil in toplanabilmesi için Aziz Barnaba ve Pavlus özel bir çaba ve emek sarfettiler.
Elçi Mor Yakup un başkanlığında bir araya gelen Konsil, putperest kökenlilerin vaftiz olabilmeleri için sünnet olmalarının şart olmadığına yönelik karar almıştır. Bu karar putperest kökenli Hıristiyanların Musa töresinden kurtulmalarını sağlamıştır. Konsilde bunun yanı sıra Antakya Kilisesi nin güçlendirilmesine ilişkin bir takım kararlar daha alınmıştır. Bu kararlardan en önemlileri Mor Pavlus ve Aziz Barnaba yla birlikte Yahuda ve Silasi nin da Antakya ya yollanması, Putperest kökenli olanlara yönelik olarak kendilerinin de putperest iken alıştıkları put kurbanlarından, kandan, boğulmuş olandan ve zinadan şiddetle kaçınmalarıdır.
Antakya Kilisesi "Ana Kilise" unvanına sahip olduktan sonra İsa nın ismini yaymaya yönelik bütün misyon çalışmaları bu merkez tarafından yönetilmeye ve yürütülmeye başlandı. Bundan dolayı Mor Petrus misyon çalışmalarına başka yerlerde devam etmek üzere Antakya dan ayrıldı. Ayrılışı sırasında Mor Pavlus un da yardımı ile Mor Afudius u putperest kökenli Hıristiyanlara; Mor İğnatius Nurani yi de Yahudi kökenli Hıristiyanlara dinsel yönetici -Episkopos- olarak atadı. Ancak Mor Afudius M.S. 68 yılında Roma İmparatoru Neron tarafından öldürüldü. Bu olay neticesinde her iki kökenden gelen Hıristiyanlar, Kutsal Ruh un bağıyla Mor İğnatius Nurani nin başkanlığında birleşti. Bu birleşme, o tarihten itibaren Antakya Kilisesi nin "Genel Kilise" unvanını almasına vesile oldu.
Mor İğnatius Nurani nin başkanlık yaptığı dönemde özellikle Suriye, Lübnan ve Anadolu topraklarında yürütülen misyon çalışmaları bir ivme kazanmış ve kısa sürede bu coğrafyada Hıristiyan bireylerin sayısı gözle görülür bir biçimde artmıştır. Ancak Kilise nin bu derece güçlenmesi Roma İmparatoru nun kaygılarını artırdığı için dönem dönem çalışmalarda aksaklıklar ortaya çıkmıştır. Yine de Antakya Kilisesi uygun zemin bulduğu sürece İncil in yaşam verici öğretilerini yaymayı amaçlayan misyon çalışmalarını devam ettirmiştir. Tüm bu süreç boyunca yürütülen sistemli ve bilinçli çalışmalar, Antakya Kilisesi nin Genel Başkanı Mor İğnatius Nurani nin bölgedeki en büyük dinsel lider olmasını ve hakimiyeti eline geçirmesini sağlamıştır. Bu andan itibaren İğnatius Nurani nin "Suriye Episkoposu" unvanını kullanmaya başladığı görülmektedir.
Aynı dönemde Sur, Sayda, Kayseri, Beyrut, Cubeyil, Efes, Kapadokya, Bergama, Sardiş ve Leodikiya şehirlerinin her biri 2. Yüzyılın sonlarında "Episkoposluk" statüsünü kazanmışlardır. Tüm bu merkezler M.S. 5. Yüzyıla kadar yönetim açısından Antakya Süryani Kilisesi ne bağlıydılar. Bu gelişmelerin paralelinde dönemin dikkat çeken diğer özelliği de Mezopotamya da yürütülen misyon çalışmalarının kaydettiği aşamadır. Bu bölgede henüz 3.yüzyılın ilk çeyreğinde; yani yaklaşık 200 yıl gibi kısa bir sürede tam yirmi Episkoposluk Merkezi kurulduğu görülmektedir. Bu merkezlerin en önemlileri, Bethzabday (İdil), Hilvan, Sincap, Katar, Kerkük, Keşker, Basra, Erbil, Urhoy (Urfa), Amid (Diyarbakır), Nsibin (Nusaybin) ve Bethgarmay dır.
http://www.tarihsayfam.com/dinler-tarihi/suryanilik.html
|
|
Kimden: Elizabet 78.183.235.*** |
5.08.2008 22:07:16 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
Abednego ve Abgar bilgilendirmeleriniz için teşekkür ederim. Yazılarınız gerçekten aydınlatıcı oldu. Peki aklıma şu takılıyor, mesela ben şu an süryaniyim yani yazdıklarınıza göre Batı kilisesindenim değil mi? Öyle ise bir insanın asuri olması inancıyla mı ilgili oluyor? Tam ifade edemedim ama şunu kastediyorum, yani asurilik sadece asurlular halkından geliyor anlamı yok değil mi? Yanlış anladıysam lütfen düzeltin.
|
|
Kimden: yohan 87.182.184.*** |
5.08.2008 23:40:31 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
Sayin Elizabet,
Asurilik-Suryanilik tartismasi bence bölüculükten baska birsey degildir. Cünkü tarih boyunca bizi bölmeye calistilar ve böldüler. Simdide bu bölünmüs bölümleri(yani Nasturi, yakobi, Maruni,Keldani v.s gibi) bölmeye calisiyorlar ve malesef becere biliyorlar. Disardaki Kuvvetler(düsmanlar) bizi herzaman bölmeye calismislar, aramiza girdiler, bizi birbirimize düsman etmisler ve böylece yavas yavas bizi yok etmeye calismislar ve halen calisiyorlar. Bizi niye bölüyorlar? Cünkü onlar(disardaki Kuvvetler) bizi bizden daha iyi bilirler. Nitekim biliyorlarki biz bir olsak dünyada bize karsi dayanacak bir güc yoktur. Onun icin bölüyorlar, kanatlarimizi kesiyorlar. Kanatsiz kus ucmaz, kanatsiz kustan korkulmaz.
Degerli Elizabet, onun icin diyorumki Asurilik-Suryanilik tartismasi lüzümsüzdür. Cünkü gene diyorum ikiside birdir. Bunu kabul etmeyen bilki bölücüdür. Cünkü Suryani demek Asuri demektir ve viseversa. Sonunda Suryani kelimesi Asur isimden gelmedir. Suryani olan bir kisi ayni zamanda Asuridir ve Asuri olan bir kiside ayni zamanda Suryanidir.
Dogu bati Suryani veyahut Asuri konusuna gelince bu sadece büyük bölünmelerden sonra ve Bizans ve Pers Imparatorluklardan gelen bir seydir, arkadaslar anlattiklari gibi. Tabiki iki lehcemizde oldu bu sirada.
Onun icin, sayin Elizabet, arkadaslar kafani karistirmasinlar. Sen Suryani isen ayni zamanda Asurisindir.
Saygilarimla,
Yohan
|
|
Kimden: firat 79.214.66.2*** |
6.08.2008 00:34:10 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
sayin yohan aynan katiliyorum agzina saglik herkes bu bölüculugu biraksa amacimiza ulasacagiz fakat önce lafim bizim dernekler ve sütöselere ve huyodelere dir aslinda bizi bölenler diye bilirimki biz bizi bölüyoruz suryani keldeni arama asuri bir millettir asur kelden aram kardesler herkes kendi manfaati icin calismistir ve böyece devam ediliyor ve dediyin gibi yabanci gücler bizden ne istedikleri bellidir birlik bereberlikte güc doguyor bir elin nesivar iki elin sesi var kimse aramiza girmesse biz kendimizi söyle ve böyle anlasiriz bir örnek vereyim suroyo tv acildi acilali hemen suryoyo sat tv arkasinde acildi halbuki tek televizyon olsaydi tam kuwetli yayain yapilirdi simdi her iki televizyonlarimiz kuwetsiz olarak yayin yapmaktalar niye yabanci gucler yine aralara girdi ve cok örnekler vardir
saygilar sunarim
|
|
Kimden: ABEDNEGO 78.182.75.1*** |
6.08.2008 09:06:21 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
Asurilik asur halkının takipçilerine verilen isimdir.Aynen Aramlar,Aramiler gibi,Asurlular,Asuriler.O yüzden Aramiler Asuri olamazlar Elizabet.Asurilerde Arami olamazlar(halk olarak ikiside sami halkıdır)Asurileri doğu kilisesi olarak tarihin sıfatlandırması ise nasturilik inancının ilk asuriler tarafından ortadoğuda kabul edilmesidir.Şöyleki bu inancı,mezhebi çin e ve hindistana bile yaymışlardır.Yani nasturilik Asurilerin inanç temeli haline gelmiştir.Asurilik kesinlikle bölücülük değildir.Sadece Hristiyanlığın bir mezhebibin savunucularıdır.Bu yüzden herhangi bir halk veya insan asuri olamaz ama nasturiliğe inanabilirler.
|
|
Kimden: Elizabet 78.183.239.*** |
6.08.2008 18:07:06 |
Cevap: Süryaniliğin kökenleri |
Teşekkür ederim abednego çok aydınlatıcı oldu. İnsanların kendi geçmişlerini, halklarının tarihini araştırması, merak etmesi kadar insancıl bi durum olamaz. Bunun bölücülük yapmakla bir alakası yoktur. Ben Kimim? sorusuna yanıt verebilmek bir insanın sahip olması gereken bir sorumluluktur. Acaba şu anki gençliğin yüzde kaçı kendi toplumunun, geçmişinin, atalarının tarihini biliyor ve yaşatıyor. Bence bu yüzdelik dilim çok az. Derneklerin bu kültürü yaşatmasından, bulunduğu topluma süryaniliği tanıtmasından, legal bir şekilde çalışmasından başka amaçları yoktur.Saygılar.....
|
|
|
|
|