mara

             
 
GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: Harput 88.247.129.***
6.11.2008 17:01:43
Konu: Tarihi Kent Harput
Kaynak: yenibursa.com
Yer: Türkiye
Tarih: 29.10.2008

Çayda Çıra : Harput
Bu hafta bir zamanlar Doğu Anadolu’nun gözdesi olan bir tarihi kente; Harput’a gidiyoruz. Kalesi, okulları, camileri, kiliseleri, türbeleri, hamamları konaklarıyla ve zengin kültürüyle geçmişin dört başı mamur kenti geçtiğimiz yüzyıl içinde Elazığ’a taşınmış.

1930’lu yıllarda Harput’taki yapıların taşları sökülerek satılmış ve koca bir kent yok edilmiş. Şimdi kurtulabilen tarihi eserleriyle bir açık hava müzesini andıran Harput hem nefes almak isteyenlerin, hem de tarihi solumak isteyenlerin uğrak yeri.
MÖ 2000’li yıllara tarihlenen Asur yazılı belgelerinde Karpata, MÖ 1300’lü yıllara tarihlenen Hitit yazılı belgelerinde Harputtaş olarak anılan yerleşimin Harput olduğu sanılır. Ünlü kalesinin ise Urartularca inşa edildiği kabul edilir. Yüzyıllar boyunca önemini koruyan Harput altın çağını ise Artuklular döneminde yaşamıştı. Yaklaşık yüz yıl süren bu dönem boyunca (1113-1234) Harput’ta bir çok yapı inşa edilmiş; öte yandan kent önemli bir kültür, sanat ve ticaret merkezi durumuna gelmişti. Daha sonra Anadolu Selçukluların, İlhanlıların, Dulkadiroğullarının ve Akkoyunluların eline geçen Harput, 1516 yılında da Osmanlı topraklarına katılmıştır. 19.yy’da da ipekçilik son derece gelişmişti. Harput Ovasındaki köylerde yoğun bir şekilde ipekböceği yetiştiriliyordu ve Harput’a Ermenilerce modern tekniklerle üretim yapan ipek fabrikaları kurulmuştu.
19.yy’da batılıların büyük önem verdiği bir yerleşim haline gelen Harput’ta bu dönemde Amerikan, Alman ve Fransız kolejleri kurulmuştu. Bu gelişmeler kentin kültürel dokusunu çok etkiledi, hatta Amerika’ya çalışmaya giden ilk Türkler de Harputlular oldu.
1834 yılından sonra Harput’taki yerleşim 5 km. güneydeki o zamanlar küçük bir köy olan Mezre’ye kaymış. Sultan Abdülaziz’e atfen Mamuret-ül Aziz olarak adlandırılan yeni yerleşim Cumhuriyetten sonra Elazığ olarak adlandırılmıştır.

HARPUT KALESİ SÖYLENCELERİ
Harput’un simgesi hiç kuşku yok ki kalesidir. Harput’un güneydoğusunda, Elazığ ovasına hakim bir noktada bulunan kale bütün görkemiyle ayaktadır. İç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşan kale bir çok kez onarılmış ve genişletilmiş. Kalenin burçlarının üzerinde onarımları anlatan yazıtlarla, aslan ve fil gibi hayvan kabartmaları görülür.
Kalenin kuruluşu bir söylenceye dayandırılır. Söylenceye göre kale inşa edilirken büyük bir kuraklık yaşanır. Ancak o yıl hayvanların sütleri oldukça boldur. Bunun üzerine dönemin hükümdarı harcın sütle karılması emrini verir. Hayvanlar sağılır, harç süt ile karılarak, kalenin yapımı tamamlanır. Bu yüzden Süt Kalesi olarak da adlandırılır.
Bir başka söylenceye göre ise kalenin içindeki dehlizlerinden birinde güzel bir kız yaşarmış. Ancak kıza büyü yapıldığı için sürekli altın bir köşkte uyurmuş. Yılda bir kez uyanır; “Süt Kalesi yıkıldı mı, katırlar kuzuladı mı, Dere Hamamının yerinde yeller esiyor mu” diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer söyledikleri gerçekleşirse Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı insanların bu kızın sesini duyduğu da kulaktan kulağa yayılan bir diğer halk söylencesidir.

ARAP BABA
Harput’un bir başka simgesi de Arap Baba’dır. Arap Baba’nın yüzlerce yıldır bozulmayan başsız cesedi Harput’a gelenlerce mutlaka ziyaret edilir. Ceset yeşil kumaşla örtülü camdan bir sandukanın içindedir. Görmek isteyenlere örtü kaldırılarak ceset gösterilir. Türbenin yanında bir mescitte bulunmaktadır.
Harput’un en önemli ve eski yapısı ise Ulu Cami’dir. Eğik minaresiyle de ünlenen cami içindeki bir yazıta göre Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından 1156-1157 yılları arasında yaptırılmıştır.
Harput girişinde yer alan 16.yy yapısı Ağa Camisi, biraz ilerideki Artuklu yapısı Alacalı Camisi ve Osmanlı dönemi yapısı Kurşunlu Camisi, Ulu Cami yakınlarındaki Osmanlı dönemi yapısı Sarahatun Camisi Harput’un tarihi camileri arasındadır. Fatih Ahmet Baba, Ankuzu Baba ve Mansur Baba Türbeleri de Harput ve çevresindeki kutsal ziyaret yerlerindendir.
Harput Kültür Evi’nde de kentin görkemli geçmişi tanıtılmakta, yöreden toplanan otantik eşyalar sergilenmektedir.
Bir zamanlar Harput’ta Anadolu’nun bir çok kentinde olduğu gibi Ermeniler, Rumlar ve Süryaniler yaşıyordu. Vital Cuinet, 1890’lı yılların başında Harput kent merkezinde 12600 Müslüman, 4850 Ermeni Ortodoks, 1845 Ermeni Protestan, 252 Ermeni Katolik ve 453 Rum olmak üzere 20.000 kişinin yaşadığı belirtir. (Aynı dönemde Mezre’de yarısı Gayrimüslim olmak üzere 5000 kişi yaşıyormuş ve Harput çevresinde 40 Ermeni köyü varmış) Şimdi bir elin parmağı kadar Süryani ve Ermeni ailesi Elazığ merkezinde yaşamını sürdürmektedir.

ANADOLU’NUN EN ESKİ KİLİSELERİNDEN
Harput’taki sekiz kiliseden yalnızca biri ibadete açıktır: Meryem Ana Süryani Kilisesi. Harput Kalesi’nin doğusunda, sur duvarlarının altındaki kilise, uzaktan bakıldığında surların bir parçası gibi görülür. Süryani geleneğine göre kilisenin ilk olarak MS 179 yılında bir pagan tapınağının yerine inşa edildiği kabul edilir. Anadolu’nun belki de en eski kiliselerden biri olan yapının günümüze ulaşan bir yazıtında 1179 yılında onarıldığı anlatılır. Aslında bir manastır olduğu bilinen yapının günümüze yalnızca kilisesi ulaşmıştır, bitişiğindeki okul, misafirhane, metropolithane gibi binalar ise 1936 yılında yıkılmış.
Halk arasında özellikle sinir hastalarının şifa bulmasıyla ün kazanan Meryem Ana Kilisesi uzun yıllar boyunca kullanım dışı kalmış. 2000 yılında onarılarak yeniden ibadete açılmış. Diğer kiliseler ise geçtiğimiz yüzyıl içinde yıkılmış. Eskiden Harput’un dört mahallesinde Surp Stepanos, Surp Nişan, Surp Hagop ve Surp Garabed adlarını taşıyan dört Ermeni kilisesi varmış. Bu kiliselerden yalnızca Gürcübey Mahallesi’ndeki Dabakhane’ye giden yolun üzerindeki Surp Garabed Ermeni Kilisesinin yıkıntıları görülebiliyor. Bu kilisenin duvarları büyük ölçüde yıkılmıştır.
19.yy’da Harput’ta Amerikalı, Fransız ve Alman misyonerler okullar açarak yerli Hıristiyanlardan Katolik ve Protestan cemaatler yaratmayı başarmışlar. Bu okulların en ünlüsü Amerikalı misyonerler tarafından kurulan Yeprad (Fırat) Kolejiydi. Harput’da 1859-1915 arasında eğitimini sürdüren bir Ermeni Ruhban okulu ve yetimhanesi de vardı.
Harput ve çevresi doğal güzellikleriyle de dikkat çekicidir; Türkiye’nin turizme açılmış on mağarasından biri olan Buzluk Mağarası Harput yakınlarındadır. Bir çok hastalığa iyi geldiği kabul edilen Dabakhane Suyu da hem banyo, hem içme olarak şifa dağıtır.
Harput’un çok kültürlü geçmişi burada zengin bir kültürel birikiminin de varlığına sebep olmuştur. Örneğin klarnet, kanun, keman ve ud gibi çalgılarla söylenen “Evlerinin Önü, Yemen Türküsü, Mezre, Dağlar Dağımdır Benim ve Maden Dağı Dumandır” gibi ünlü Harput türküleri diğer yörelerimizden farklılık taşır.
Dünyada "mumlu dans " olarak tanınan “Çayda Çıra” da Harput’a özgü bir halk oyunudur; ayrıca Elazığ halayı, Temür Ağa, Avreş, Nure, Keçike (köçekçe), ağır halay (ağırlama) ve Delilo da yöreye özgü oyunlardır.
Harput mutfağına özgü yemekler arasında Kellecoş, İşgene, Harput köfte, peynirli ekmek, Fodula, Heside, Pestilli Yumurta ve Dolangel başta gelir. Yörenin üzüm ve cevizlerinden yapılan Orcik de Harput’a özgü tatlardandır.

NASIL GİDİLİR?
Elazığ’a karayolu, demiryolu ve havayoluyla ulaşılabilir. Elazığ-Harput arasında dolmuşlar çalışmaktadır
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım