Meclis te Konuşamayan Dağda Konuşur
Ahmet Türk, Meclis’deki DTP grup toplantısında Kürtçe konuşunca ortalık karıştı. En fazla rahatsız olan da AKP. Çünkü “Diyarbakır’ı almak” yine zorlaştı. Hele B. Arınç diyor ki, “Bugün kendi grubunda konuşur, yarın genel kurulda soruları Kürtçe sormaya başlar.” Bu kadar ayıp olabilir mi? Türbanlı kızlar için söylenen “Bugün üniversitede, yarın ilkokulda” mantığı değil mi bu?
Olaya iki açıdan bakabiliriz. ‘Siyasal’ı sonraya bırakıp, ‘hukuksal’la başlayalım.
Hiçbir hukuksal engel yok
“TBMM’nin hiçbir yerinde Türkçeden başka dil konuşulamaz” diye bir İç Tüzük kuralı yok. Başka kanun-kural da yok. Milletvekili dokunulmazlığı da cabası.
Bir tek, 12 Eylül cuntasının 1983’te çıkardığı 2932 sayılı kanun vardı, hani saf saf “Türk vatandaşlarının anadili Türkçedir” diyen. Tam bir felaket idi. “Türk devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmî dilleri dışındaki herhangi bir dille düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasak” diyordu. Ama 1991’de tarihin çöplüğüne devredildi. Buna dayanak olan Anayasa md. 26 ve 28 vardı, onlar da 2001’de AB reformları başlayınca gerçekleşen anayasa değişikliğiyle yine tarihin çöplüğüne devredildi.
Başka? Laaaaastik gibi çekip uzatmayı göze alıyorsanız, iki yasa daha var. Birincisi, Anayasa’nın 3/1 maddesi: “[Türk devletinin] Dili Türkçedir” diyor. Buna birazdan döneceğim. İkincisi de Siyasi Partiler Kanunu, Md. 81; “[Siyasi partiler] kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında… Türkçeden başka dil kullanamazlar” diyor.
A. Türk’ün konuşmasını bu md. 81’e sokarsanız Anayasa’yı ihlal ediverirsiniz. Bin kere anlatmaktan bıktığım Anayasa md. 90/5 nedeniyle. Diyor ki, eğer ulusal kanunlar temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası antlaşmalarla çelişiyorsa, bu antlaşmaların hükmü uygulanır. “Bütün TC vatandaşları … açık toplantılarında istediği bir dili kullanır ve buna karşı hiçbir kısıtlama konulamaz” diyen Lozan Kesim III de bunlardan biri.
Gelelim siyasal duruma
‘Resmi dil’den başlayalım. Ülkelerde resmi dil iki sebeple vardır:
1) Vatandaşın zorunlu olarak gittiği devlet kurumlarının Birleşmiş Milletler toplantılarına dönmemesi için.
TBMM Genel Kurulu’nda olsaydı böyle bir sorun çıkardı ama DTP grup toplantısıyla hiçbir ilgisi yok. Kürtçenin yoğun konuşulduğu illerdeki belediyelerle de yok.
2) Asimilasyon yoluyla ulusal birliği sağlamak için. Hah, işte burası zurnanın zırt dediği yer. Araştırmalarımın bana öğrettiği ve Türkiye’de Azınlıklar’da da yazdığım (5. baskı, s. 158) bir “çelik kural”ı sizinle paylaşayım, siz karar verin A. Türk’ün Kürtçe konuşmasını engellemek ulusal birliği sağlıyor mu, bozuyor mu:
Asimilasyon açısından, bir ülkede azınlıkta kalanların etnik/dinsel bilinci ile ulusal ekonomik pazarın oluşumu arasında kronolojik bir ilişki vardır. Eğer bu pazar bu bilinçten önce oluşursa, asimilasyon mümkündür hatta muhtemeldir. Eğer bilinç önce gelişirse, asimilasyon imkânsızdır.
Her ülkede ‘bütünleşme’yi sağlayan temel unsur olan bu Pazar, Türkiye’de EN ERKEN 1980’ler sonrası oluştu; öncesinde mesela İstanbul’da üretilen lakerda Mardin’de, Mardin’de üretilen otlu peynir İstanbul’da bulunmazdı. Kürtlük bilinci ise 1910’larda başladı ve EN GEÇ 1960’ların başında oluştu.
Size bu çelik kuralın bir eklemesini daha yapayım da tam olsun: Eğer bu bilinç başladıktan sonra asimilasyon çabaları sürdürülürse, bilinci sadece keskinleştirir.
Dahasını da söyleyeyim; Küreselleşme ve Azınlıklar’da da yazdım (5. baskı, s. 74-75): Bir ülkeye göçle gelenlerin kimlik bilinci ile otokton (yerli) olanların kimlik bilinci bir olmaz; birinciler kolayca asimile veya en azından entegre olurlar, ikinciler kimliklerinde diretirler. Nitekim, Yahudiler göçle geldikleri için farklı dinden olmalarına rağmen entegre olmuşlardır. Türkler geldiğinde Anadolu’da zaten yaşamakta olan Kürtler ise, Müslüman oldukları halde Kemalist asimilasyona direnmişlerdir. Küreselleşmenin bu düzeyinde bu direncin arttığını tahmin edersiniz herhalde.
Asimilasyonu artık U-NU-TUN
Özet: Türkiye’de Kürtleri asimile etmek artık ham hayaldir. A. Türk’ün konuşmasını engellemek ve o sırada Meclis TV’yi kapattırmak gibi paniksel hareketler Kürt bilincini keskinleştirmekten başka hiçbir işe yaramaz. PKK şimdi kalkar, “Bak, bir yandan seni TRT-Şeş diye uyutuyorlar, bir yandan da sana kendi dilini haram ediyorlar” der ve haklı çıkar.
Bütün bunlardan çıkan sonuç çarpıcı: DTP grubunda Kürtçe konuşmayı yasaklamak isteyenlerin ‘teröre yardım ve yataklık’tan derhal mahkemeye verilmesi gerekir. Çünkü PKK’ya büyük yardımda bulunmuşlardır. Dağ’a adam göndermeye yardımcı olmuşlardır.
Üstelik, öyle bir ülkede ki, Türkler bile çocuklarını Türkçe yerine İngilizce okullara yolluyorlar. Ekmek parası kazanma şansı artsın diye sübyanların. Kürtçe konuşmak mı ülkeyi parçalayacak? Bu ne mantıksızlıktır, bu ne korkudur, bu ne paranoyadır, bu ne paniktir, bu ne perişanlıktır, bu ne zavallılıktır? Pes vallahi. Bu memleket bu kadarını da hak etmedi yahu!
Not: Şunu fevkalade merak ediyorum: Acaba bu yasakçı takım içinde, gece yatınca “Biz ne kadar yasakladıksa, ne kadar baskı yaptıksa, Kürt milliyetçiliği o kadar güçlendi. Bir hata yapıyor olmayalım?” diye düşünen hiç kimse yok mudur allahaşkına?
Baskın Oran
Agos
|