GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: metin 213.248.157***
25.07.2009 22:34:44
Konu: medyatik kürt açılım analizleri
08:34 / 25 Temmuz 2009 HABER MERKEZİ - Türkiye’de merkez medya olarak tanımlanan alan içerisinde Kürdistan’daki savaş sürecinde TSK’nin özel savaş çizgisinde yayın yapan Hürriyet, Milliyet ve bu alana yakın yayın yapan ancak sonradan türetilen Vatan, Habertürk gibi gazeteler ise halk deyimiyle meselenin “hem nalına hem mıhına” vuruyor. Bu gruptaki medya yorumları kendi için farklılıklar arz ediyor. Hasan Cemal’in siyasetler üstü “Hasan abi” tribindeki yazıları, Cengiz Çandar’ın meselenin çok yönlü farkına varan uyarıcı analizleri, Mehmet Ali Birand’ın esen havaya göre gaza gelerek şerbetlenmesi veya ekşimesi, Ruşen Çakır gibi “devrimci gelenekten” gelip merkezde her konunun uzmanı olarak analizler yaparken içine girdiği “kompleksli” durumları söz konusu.

Bu alanın en yaman yazı ve analizlerini yapanlar ise Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi gibiler. Bu kategoride olanlar TC’nin gizli anayasasındaki bütün maddeleri bilmeleri Kürt meselesinde yazdıklarını daha da önemli kılıyor. 1999’da İmralı yargılanmaları öncesinde PKK’nin lideri Öcalan’ın daha yargılanmadan idam edip dile alınmayacak küfürlerle kamuoyuna tanıtıyordu. Bu konuda özel savaş yayınlarının en istikrarlısı olan Özkök’ün ya da daha doğrusu Hürriyet gazetesinin o günlerde “tarihi U dönüşü” ile Öcalan’ın idam edilmemesi gerektiğini yazdığı günlerdeki gibi bugün de Öcalan’ı çözüm için önemli olduğunu işaret ediyor. Tabii ki Özkök ve Hürriyet çizgisinin bugünkü yorumlarından Türk derin devletinin nasıl bir ruh hali içinde olduğunu da anlayabiliriz.

18 Temmuz 09 tarihli yazısında Özkök: “EZBER BOZACAK BİR ŞEYLER OLACAK MI” başlıklı yazısında beklentilerini şöyle yazmıştı: “Türkler ve Kürtler bu sorunu samimi olarak çözmek istiyorlarsa, her iki taraf da gerçekten "ezberleri bozacak" şeyler söyleyebilmeli diye düşünüyorum. Ben Öcalan ın yapacağı açıklamayı merakla bekliyorum. Çünkü hala şuna inanıyorum. Kürt sorununun çözümünde onun çok önemli bir rolü olabilir.

Türkiye nin bugüne kadar Öcalan la gerçekçi bir ilişki kurmaya çalışmamasını tarihi bir yanlışlık olarak görüyorum. Yıllardır ben dahil hepimizin resmi tezi onu "çetebaşı", "elebaşı", "bebek katili" sıfatlarıyla adlandırmak oldu. Hiç kuşkusuz, PKK cinayetleri iki-üç neslin ona karşı tutumunu derinden etkiledi.”

Bu sözlerinin ardından Öcalan’a çağrıda bulunan Özkök, “Ama buradan Öcalan a bir çağrı yapmak istiyorum. Bu güzel ülke hepimizin. Son 30 yılımız zehir oldu. Bu sorunun başlamasında elbette devletin hoyrat davranışlarının, muamelesinin etkisi vardı. Ama Öcalan ve arkadaşlarının silahlı mücadelesi de kan davasını yarattı. Şimdi en önemli adımı ondan bekliyoruz. Silahlı PKK lılar Türkiye den çekilecek mi? Silahlar bırakılacak mı? Bu kararı en kolay verecek insan Öcalan dır. Silahı o eline aldıysa, şimdi o bıraktırmalıdır. O nedenle gözüm, kulağım 15 Ağustos ta İmralı dan gelecek açıklamada. Yine sadece "Demokratik Cumhuriyet" gibi genel, içeriği belirsiz şeyler mi söyleyecek? Yoksa hem Türklerin hem Kürtlerin ezberini bozacak, cesur sözler mi?”

Bu yazının içindeki doğruları ve yanlışları toplayıp çıkardığımızda geriye “arsızlık ve utanmazlık” yönü ağır basan bir politikanın psikolojisi kalıyor. PKK’nin ve Öcalan’ın 1999’dan önceki ateşkesleri, 1999’daki gerillanın güney Kürdistan’a çekilme süreci, sonraki yıllarda kesintisiz devam eden askeri operasyonlar, kara saldırıları hatta Oramar ve Zap Sürecinde Özkök beyefendinin “Türk savaş uçaklarına hükümetten önce tezkere verip Güney Kürdistan’ın sivil bölgelerini de bombalaması gibi çağrılarını içeren yazılarını bir unutsak bile sadece Kürtlerin yapacağı fedakarlıklarla bu sorunun çözülemeyeceğini görmemesi çok daha zor bir durum yaratıyor. Ama yine de Öcalan ve PKK’nin sorunun çözümü için anahtar rolde olduğunun farkına varması ise –tabii olası asker açıklamalarından sonra kıvırmazsa- önemli bir tutum.

AKP VE TSK DENGESİ TUTTURARAK GÖRÜŞ OLUŞTURANLAR

Fikret Bila-Murat Yetkin-Enis Berberoğlu bu üçleme yıllarca Ankara’da Genelkurmay Karargahının çizgisinde hareket eden hükümetlere yakın bir üçleme. Gerçi son zamanlarda Ankara’da genelkurmay karargahının politik alanda zayıflaması ve AKP hükümetinin kendine göre devlet içinde güç biriktirmesi bu üçlüyü Genelkurmay karargahına karşı ihtiyatlı kılmış, AKP’ye karşı ise daha empatik yorumlar oluşturmak zorunda bırakmış. Bu üçlünün bazı yorumlarını okuduğunuzda hala genelkurmaycı bazı yorumlarında da AKP’ye yaranmacı olarak görebilirsiniz.

Kürt meselesi üzerinden yürütülen tartışmalarda AKP’nin “Kürt açılımı” politikalarına karşı asker dengesini gözeterek dengeci tutumun sahibi olan bu yazarlardan Fikret Bila önemli bir tespitte bulunuyor. 22 Temmuz 2009 tarihli “Bir çalışma var ama İmralı boyutu yok” başlıklı yazısında Fikret Bila sürdürülen tartışmaların kamuoyunda yanılgılı bir hava oluşturduğuna dikkat çekiyordu. Bila, AKP’nin Kürt açılımının İmralı-PKK merkezli değil Hewler merkezli olduğunun altını çiziyor ve şu yorumlarda bulunuyordu: ““TSK karşıtı, PKK yandaşı” kalemler de -zaman yitirmeden- “çözüm”ün nasıl olması gerektiğini yazmaya başladılar.

Yaratılan havaya bakarsanız, TSK mücadeleyi kazanamayacağını anlamış, PKK TSK’yla eşit askeri güce ulaşmış hatta onu kuşatmış, şimdi de, “barış” isteyen devlete karşı “galip” taraf olarak şartlarını dayatıyor.

Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, Genelkurmay Başkanı’nın, TBMM’nin, hükümetin, bütün MGK üyelerinin gözü kulağı İmralı’dan 15 Ağustos’ta verilecek “yol haritası”nda!

Oysa Ankara’da böyle bir hava yok. İmralı’dan yapılacak açıklamayı beklemek bir yana, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, DTP’yle bile görüşmeyi kabul etmediler. Gül’ün ve Erdoğan’ın söyleminden, “PKK ile masaya oturmak, pazarlık yapmak, hem TSK’yı hem de PKK’yı rencide etmeden çözüm bulmak” gibi bir anlam çıkarmak, abesle iştigal olur. Bu, ne Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’ndan ne de Başbakan’ından beklenecek bir tavırdır.

Ankara, İmralı’yla değil Bağdat, Erbil ve Washington’la ilgili. Ankara’nın yürüttüğü temaslar, bu dört merkez arasında işbirliği sağlayarak, PKK’yı Kuzey Irak’ta sıkıştırmak ve etkisiz kılmak. Kuzey Irak’ı PKK’nın üs bölgesi, hayat alanı olmaktan çıkarmak.

Ankara soruna daha yüksekten bakıyor.”

Bila, ayrıca Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarına dayanarak devletin “İmralı’yı dikkate alan bir hava içinde” olmadığına dikkat çekerek Davutoğlu’nun şu sözlerini köşesine yazıyor: ““Türkiye’nin kendi iradesiyle bulacağı çözümler vardır. Hangi zeminlerde konuşacağımız bellidir. Bunlar da Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu’dur. Başka zemin aramamak lazım. Türkiye’nin zeminleri bellidir.” Murat Yetkin’de bu konuda Bila’nın yorumlarına paralel yorumlar yazıyor. Bu tartışma sürecinde AKP’nin askeri hesaba katması gerektiğine vurgu yapan Murat Yetkin 23 Temmuz 09 tarihli Radikal gazetesindeki köşesinde ise “Erdoğan, 2005 Diyarbakır’da kaçırdığı şansı, 2009’da yakalamış olabilir. Muhtemelen üçüncü bir şansı bulamayacağının farkında da olabilir. O halde soralım: Türkiye’nin bir numaralı sorununa önemli bir dönüm noktasında Başbakan Erdoğan’ın askeriyle ilişkisindeki tercihi nedir? Asıl önem taşıyan o.”

Berberoğlu ise bu dönemde Kürt meselesine direkt atıfta bulunan yazılar yerine AKP’nin Ergenekon ve darbe tartışmaları üzerinden yorumlarında bulunuyor.

Bu üçlüde somutlanan alanda TSK-AKP dengesi gözetilirken Ankara’nın “Kürt açılımı” politikasında askerin hesaba katılması gerektiğine vurgu yapılıyor.

IRKÇI MEDYADA “AKİLSİZ ÇÖZÜMLER”

Türk milliyetçiliği eğrisinden beslenerek MHP/CHP yedeği görüş sahipleri ise Tercüman, Ortadoğu, Bugün gibi marjinal gazeteler. “Vatan millet sakarya” edebiyatındaki milliyetçi argümanları kullanıma sokmuş durumda. Tabii ki Türk ırkçılığı ve Kürt Meselesindeki “akilsiz çözüm” önerileri ile Taha Akyol ile yarışan Hasan Celal Güzel ırkçı Türk medyası ile dayanışıyor. Güzel’in Radikal gazetesindeki köşesindeki şu sözleri de kayıt altına alınması gerekiyor: “Irkçı ve bölücü Kürtçülerin stratejisi ve taktikleri bellidir: Terör örgütünü kullanarak Türkiye’nin bölünmesine yönelik siyasî tavizler almak...

Lâkin bütün bu çırpınmalar nafiledir. Apo’nun yönetimindeki PKK/DTP ile bunların içerde ve dışarıdaki destekçilerinin haricinde hiç kimse bu oyunlara âlet olmayacaktır.”

NOT: HABERİ KOPYALAMAK VEYA YENİDEN YAYINLAMAK YASAKTIR

ANF NEWS AGENCY
bakü gül anf
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım