OSMANLI BELGELERİNDE ERMENİLER
d- Ermeni Sevkiyatının Yapıldığı Yerler
Tehcir kararından sonra kafileler halinde çeşitli vasıtalarla iskân bölgelerine sevke başlanmıştır. Tehcir kararından önce Zeytun, Maraş ve Haçin gibi problemli yerlerden Konya ya Ermeni sevkedilmiştir. Ancak Konya da Ermeni nüfusun artması ve birtakım faaliyetlere girişecekleri ihtimali üzerine 1 C. 1333 (26 Nisan 1915) tarihli şifre telgrafla buraya sevkiyat durdurulmuş, yeni gönderilenlerin Urfa, Zor ve Halep in güneydoğusuna nakledilmeleri kararı alınmıştır[1].
Devlet sevkedilen Ermenilerin gittikleri yerlerdeki nüfuslarını devamlı kontrol etmiş. Müslüman ahalinin 10 unu geçmemesine özen göstermiştir[2]. Ermeni nüfusun belli bir yerde toplanmalarını sakıncalı görerek ayrı kasaba ve şehirlere yerleştirmiştir.
Adana, Ankara, Aydın, Bolu, Bitlis, Bursa, Canik, Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Erzurum, İzmit, Kastamonu, Kayseri, Karahisar, Konya, Kütahya, Mamuretülaziz (Elazığ), Maraş, Niğde, Samsun, Sivas, Trabzon ve Van şehirlerinden Halep, Rakka, Zor, Kerek, Havran, Musul, Diyarbakır ve Cizre ye Ermeniler sevkedilerek iskân edilmişlerdir.
Ermeni kafilelerinin iskân yerlerine sevkedilirlerken yakın ve meşakkatsiz yollar seçilmiş, ayrıca emniyet ve muhafazaları için özen gösterilmiştir.[3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] BOA. DH. ŞFR, nr.52/235; nr.52/102; BOA. DH. EUM. 2.Şb.68/90; 68/88; 68/92; 68/95; 68/96; 68/99
[2] BOA. DH. ŞFR, nr.54/308; nr.54/143
[3] BOA. DH. ŞFR, nr.54/156
|
Bal reklamlarina girilirse,sanirim daha iyi olur.
Cunku bal her derde deva ve enzimleri boldur...
Millet-i Sâdýka nýn Ýhaneti
Ermeni Meselesi
Osmanlý topraklarýnda 600 yýl yaþamýþ, Hýristiyan bir milletti onlar. Dinlerine, dillerine, gelenek ve göreneklerine müdahale edilmemiþti. Serbestçe ticaretlerini yapmýþ, çocuklarýný eðitmiþlerdi. Osmanlý yönetimiyle uyum içinde yaþadýklarý için “Millet-i Sadýka” adýný almýþlardý. Ermenilerden söz ediyoruz. Nice karanlýk siyasi emellere malzeme olan veya edilen Osmanlý Ermenilerinden ve o çok “tartýþmalý” Osmanlý-Ermeni münasebetlerinden...
Osmanlý toplumu, diðer bir çok etnik unsur gibi Ermenileri de kendilerinden farklý görüp ayýrmamýþtý. Onlarla komþuluk yapmýþ, ticari iliþkiler kurmuþlardý. Yönetim kadrolarýnda yer verilmiþ, danýþmanlýk, tercümanlýk, hatta bakanlýk olmak üzere devletin her kademesinde istihdam edilmiþlerdi. Ýçlerinden edebiyatçýlar, müzisyenler, mimarlar, bürokratlar ve týp adamlarý çýkmýþ, Osmanlý’nýn toplum dokusunda bir renk olmuþlardý.
Evet; Ermeniler, Osmanlý’nýn temel unsurlarýndan birini oluþturuyorlardý. Ta ki 3 Mart 1878’deki Ayastefanos Antlaþmasý’na kadar.
KAPI BÝR KEZ ARALANINCA
Ayastefanos Antlasmasý, Ermenilerle iliþkilerimizde bir dönüm noktasýdýr. Bu antlaþmadan sonra Ýstanbul kapýlarýna kadar dayanan Rus Prensi Grandük Nikola’yý karþýlamak üzere harekete geçen Ermeni Patriði Narses, Ermenilerin isteklerinden oluþan bir listeyi Nikola’ya iletti. Bu listede esas olarak, Ermenilerin yaþadýklarý vilayetlerde ýslahatlar yapýlmasý ve Müslüman halka karþý haklarýnýn korunmasý isteniyordu. Bu istekler, Ayastefanos Antlaþmasýna ve daha sonra ayný yýlýn 13 Temmuz’unda imzalanan Berlin Antlaþmasý’na birer madde olarak eklendi.
Bunun anlamý þuydu: Rusya ve batýlý devletler, Osmanlý topraklarýnda nüfuz alanlarý oluþturmak için, büyük bir fýrsat yakalýyorlardý. Osmanlý’yý içten içe bölmek için artýk düðmeye basýlmýþ oluyordu.
ANADOLU ÜZERÝNE OYUNLAR
Osmanlý Devleti, iç iþlerine karýþýlmasýna ve bilhassa Hýristiyan tebaanýn tahrik edilmesine karþýydý. 4 Haziran 1878’de imzalanan Kýbrýs Antlaþmasý’yla, topraklarýnda yaþayan gayrimüslimler lehine ýslahatlarý gündemine alarak, bu konuda gelebilecek talepleri susturmak istiyordu.
Ama Ruslar, Ermeni Patriði Narses’in verdiði kozu kullanmaya niyetliydiler. Ermeni haklarýný savunuyormuþ gibi gözükerek, Kuzey Kafkasya ve Doðu Anadolu topraklarýný ele geçirme harekâtý baþlattýlar. Gerçek hedefleri ise, Akdeniz ve Hint Okyanusu’na ulaþabilecekleri bir yol açmaktý. Ruslarýn niyetini sezen Ýngiltere ve Fransa da boþ durmuyor, kendi çýkarlarýna uygun stratejiler geliþtiriyorlardý.
Aslýnda, batýlý devletlerin bu planý yeni deðildi. Daha 1800’lü yýllarýn baþýnda Avrupa’dan gönderilen misyonerler, Ortodoksluðun bir kolu olan Gregoryan Türkiye Ermenileri ile Protestan ve Katolik Ermenileri birbirine düþürmeyi baþarmýþlardý. Öyle ki, 1820’de Katolik ve Gregoryan Ermeniler arasýnda çýkan bir tartýþma sonucunda, Patrikhane saldýrýya uðramýþ ve patrik canini zor kurtarmýþtý. Yapýlan tahkikat sonucu yakalanan ve suçlu bulunan Ermenilerden beþi idam edildi ve bazýlarý da sürgüne gönderildi. Fransa, Ýngiltere ve Rusya bu olayý siyasî malzeme yapmakta gecikmedi ve konuyu uluslararasý zemine taþýdýlar.
Avrupa’da Ermeni lobileri oluþturuldu. Batý medyasý, Ermeni haklarýný savunan yayýnlar yapmaya baþladýlar. Ýsviçre’de Ermeni milliyetçiler tarafýndan “çan sesleri” anlamýna gelen “Hýnçak” komitesi kuruldu ve komite kýsa bir süre sonra Ýngiltere’ye taþýndý. Ýngiltere’nin baþlangýçta tanýmak istemediði Hýnçaklar, 1880’de liberallerin seçimi kazanmalarýyla siyasî kimliklerine kavuþtular.
Hýnçaklar, ilk hayalî Ermenistan devletini kurdular. Bu hayalî devletin sýnýrlarý içinde, Osmanlý’nýn “Vilâyât-ý Sitte” adýný verdiði, Erzurum, Van, Diyarbakýr, Sivas ve Bitlis bölgesi giriyordu. Bu merkezlere baðlý olan Erzincan, Hakkari, Bingöl, Malatya, Amasya, Tokat, Giresun ve Ordu’nun bir kýsmý da hayalî Ermenistan’ýn sýnýrlarýna dahildi.
Hýnçak komitesi hýzla teþkilatlanarak, basta Ýstanbul olmak üzere Halep ve Ýzmir gibi büyük merkezlerde þubeler açmaya baþladý. Bu arada Ruslar da bölgede kendi emellerine hizmet edecek Taþnak komiteleri oluþturuyorlardý. Fransa ise, Güneydoðu Anadolu’da ekonomik, askerî ve siyasî çýkarlarý için kullanacaðý “Ermeni lejyonlarý” oluþturmanýn hesaplarýný yapýyordu.
ÝLK OLAYLAR
1893 yýlýnda Ýstanbul’dan Muþ vilayetine gelen bir yazýda, vilayet gelirlerinin 500 lira artýrýlmasý isteniyordu. Bunun üzerine Muþ valisi, bölgeye hemen yeni vergiler koyma yoluna gitti. Ancak Sasun bölgesi Ermenileri, bu karara itiraz ederek, hükümete bir telgrafla müracaatta bulundular.
Hükümet, kararýn geri alýnmasý için valiyi uyardý. Vali ise kararýn geri alýnmasýna itiraz edip, bölgenin hassas dengelerini bozacak icraatlara giriþti. Ermenilerle Müslümanlarýn arasýný açan uygulamalar, bölgeye yerleþmiþ Hýnçak ve Taþnak komitelerinin ekmeðine yað sürdü. Ermeni köylerini basýp katliamlar yapmaða baþlayan komitacýlar, katliamlarý Türkler yapýyormuþ görüntüsü verip isyan baþlattýlar. Hükümet, olay yerine askerî birlikler gönderip isyaný bastýrdý ve valiyi görevden aldý. Ancak Hýnçak ve Taþnak komiteleri, olayý Avrupa kamuoyuna taþýyýp, “Türkler Hýristiyanlarý katlediyor” propagandasýna baþlamýþlardý bile.
Bunun üzerine Osmanlý hükümeti, içinde Fransýz ve Ýngiliz temsilcilerin de bulunduðu bir heyeti bölgeye gönderdi. Heyette bulunan Fransa Dýþiþleri Bakaný Gabriel Hanotaux, Muþ’taki incelemelerin sonucunda, bölgede bir Ermeni sorunu olmadýðýný; konunun, Berlin Antlaþmasý’ný istismar etmek isteyen güçlerin provokasyonundan ibaret olduðunu açýklayan bir rapor yazdý.
ÝSTANBUL AYAKLANMALARI
Fransýz temsilcinin aksine, Ýngiliz Lord Salisbury, Ýngiltere nin çýkarlarý doðrultusunda olayý istismar etmeyi sürdürdü. Bölgede yerel meclisler kurulmasý ve bu meclislerde Ermeni temsilcilerin de yer almasý için Bâb-ý Âli yi sýkýþtýrmaya baþladý. II. Abdülhamid Han, bunu kabul etmenin gelecekte daha büyük tavizlere yol açacaðý endiþesiyle, Ýngiliz temsilcinin isteklerini reddetti.
Bunun üzerine, Ermeni Patriði Ýzmirliyan, Ýstanbul’daki Ermenileri ayaklandýrdý. 30 Eylül 1895’de yüzlerce Ermeni, Bâb-ý Âli’ye doðru yürüyüþe geçti. Onlarý engellemek isteyen bir subayý öldürdüler. Olaylara asker ve zaptiye müdahale etmek zorunda kaldý. Ýstanbul, on gün boyunca olaylarla sarsýldý. Trabzon’daki Ermeniler de Ýstanbul’daki Ermenileri desteklemek için ayaklanma çýkarmaya kalkýþtýlar, ama olaylar büyümeden bastýrýldý.
Ýstanbul’daki ikinci bir hadise de tarihlere “Banka Vakasý” olarak geçti. 26 Aðustos 1896 günü Osmanlý Bankasý, Ermeni tedhiþçilerin iþgaline uðradý. Patrik Ýzmirliyan’in görevden alýnmasýný protesto eden tedhiþçiler silahlý baskýn düzenleyerek bankayý iþgal ettiler. Ýstekleri yerine getirilmediði taktirde bankayý bombalayacaklarý tehdidinde bulundular. Bu arada baþka bir grup da ellerinde bombalarla Bâb-ý Âli’ye hücum etmiþ, sadrazam Halil Rifat Paþayý öldürmeðe çalýþmýþlardý.
Ermenilerin bu taþkýnlýklarýna kýzan Ýstanbul halký da karþý harekete giriþince, Ýstanbul adeta savaþ alanýna döndü. Çok sayýda insan yaralandý ve öldü. Ýþyerleri tahrip edildi. Ýnzibat kuvvetleri, olaylarý bastýrmakta çok güçlük çektiler.
Tedhiþçiler, emellerine ulaþmýþlardý. Artýk fitnenin tohumu atýlmýþtý. Olaylarý kýþkýrtmak için Avrupa’dan getirilen Taþnak komitacýlar, bir Fransýz vapuru ile Ýstanbul’dan uzaklaþtýrýlýyorlardý.
Olaylardan kýsa bir süre sonra Avrupa devletleri, Troþak-Taþnak cemiyetinin yayýnlamýþ olduðu yedi maddelik bir bildiriyi desteklediklerini açýkladýlar. Bildiride, Ermeniler, Doðu Anadolu’da muhtariyet isteklerini dile getiriyorlardý. Ýstekler, Abdülhamid Han tarafýndan bir kez daha reddedildi.
ABDÜLHAMÝD HAN’A SUÝKAST
21 Temmuz 1905’te Ermeniler, isteklerinin önünde önemli bir engel olan ve kendisine “Kýzýl Sultan” lakabýný taktýklarý Abdülhamid Han’ýn öldürülmesi için harekete geçtiler.
Taþnak komitesinden Hristofor Mikaeliyan ile kýzý Robina ve bir Rus Ermenisi, özel olarak yaptýrýlmýþ bir arabanýn içine 20 kiloya yakýn saatli bomba yerleþtirerek, Yýldýz’daki Hamidiye Camiinin kapýsýna yakýn yerde pusu kurdular. Bomba, Abdülhamid Han’ýn Cuma namazýndan çýkýþ saatine ayarlanmýþtý.
Saati dolan bomba patlayýnca, ortalýk savaþ alanýna döndü. 26 kiþi öldü, 58 kiþi yaralandý. Fakat, patlama esnasýnda padiþahýn, camide, Þeyhülislam Cemaleddin Efendi ile sohbet ediyor olmasý, Ermeni planlarýný altüst etti.
Olayýn ardýndan yapýlan tahkikat, korkunç bir tabloyu ortaya çýkardý: Bütün kiliseler, birer cephanelik haline getirilmiþlerdi.
ADANA OLAYLARI
Tarihimizin en acý ihaneti, þüphesiz Ýttihat ve Terakki Partisi üyelerinin, 31 Mart olaylarýnýn ardýndan Abdülhamid Han ý iktidardan uzaklaþtýrmalarý oldu. Ýktidardaki deðiþikliði fýrsat bilen Adana Ermenileri, baðýmsýz Kilikya Ermenistaný’ný kurmak için piskopos Museg’in Avrupa dan temin ettiði silahlarla ayaklandýlar. Müslüman ahaliyi katletmeðe baþladýlar. Adanalýlarýn bu katliamlara karþý harekete geçmesiyle, olaylar kanlý çatýþmalara dönüþtü. Piskopos Museg, Ýskenderiye’ye kaçtý ve yine propaganda baþladý: “Türkler, Ermenileri katlediyor!”
Ýttihat ve Terakki yönetimi, Adana’da baþlattýðý tahkikat sonucu Divan-ý Harp kurarak, 50 Türk ve 3 Ermeni’yi idama mahkum edip, Avrupalýlarýn gönlünü almaya çalýþtý.
Fakat ne Rusya, ne Ýngiltere ve ne de Fransa bu idamlarý yeterli bulmadýlar. Berlin Antlaþmasý’nýn 61. maddesinin isletilmesini ve doðu bölgesinde yabancý müfettiþlerin yapacaðý ýslah çalýþmalarýna izin verilmesini saðladýlar. I. Dünya Savaþý’nýn baþlamasý, bu tehlikeli uygulamanýn faaliyete geçirilmesine engel oldu.
TEHCÝR KANUNU
31 Ekim 1914’te Rus ordularý, Doðu Anadolu’yu iþgale baþladýlar. Bu iþgal sýrasýnda kendilerine en büyük destek ve yardim Ermenilerden geldi. Ermeni tedhiþçiler, Kars, Van, Muþ, Erzurum gibi þehirlerde kadýn-erkek, yaþlý-çocuk demeden Türkleri katliama tabi tutuyorlardý. Binlerce Müslüman, doðudan batýya göçüyor; evini, topraðýný, malýný-mülkünü býrakýp yollara düþüyorlardý. Kimi yollarda ölüyor, kimi gurbette açlýða, yoksulluða mahkûm oluyordu. Aileler daðýlýyor, analar yavrularýný, kardeþler birbirlerini kaybediyorlardý. Göç edemeyenler de iþkence edilerek katlediliyordu.
Ýstanbul hükümeti, Anadolu’yu teröre boðan bu geliþmelere karþý, 24 Nisan’da meþhur tehcir kararýný aldý. 16-55 yaþ arasýndaki bütün Ermeniler, Baðdat demiryolu hattýndan en az 25 kilometre uzaða, þimdiki Suriye topraklarýna göç ettirilecekti.
Ýngiltere, Fransa ve Rusya’nýn emperyalist emelleri, yüzyýllarca barýþ içinde yaþamýþ iki toplumu, birbirine düþman etmiþ, yollarýný ayýrmýþtý.
Zorunlu göç, Mayýs ayýnýn sonunda, yerel jandarma ve mülkî amirlerin kontrolünde baþladý. Hükümet, yayýnladýðý emirlerle kimsenin zarar görmemesi için talimat verdi. Fakat yapýlan iþ, lojistik imkânlarý çok aþýyordu. Sonuç, beklendiði gibi olmadý. Çok sayýda masum insan, yollarda öldü.
Osmanlý hükümeti, mütareke döneminde olaylarda ihmali görülenler hakkýnda soruþturma açtý. 1397 görevliyi cezalandýrýp, 40 kiþiyi idama mahkum etti.
Fakat savaþ yýllarýnýn acýlarý içinde alýnan bu plansýz-programsýz uygulamalarýn doðurduðu sonuç, bir trajediydi. Müsebbipleri Rusya, Fransa, Ýngiltere ve onlarýn maþalarý Taþnak ve Hýnçak örgütleriydi.
Batý, bu trajik olayý hâlâ kaþýmaya ve kanatmaya devam ediyor. Bir dönem kullandýklarý Taþnak ve Hýnçak örgütlerinin yerine, daha sonra Asala’yý ve baþka birçok örgütü kullandýlar.
Emperyalistler, son hareketlerinde daha acýmasýz bir senaryo ortaya koyarak, Müslüman-Hýristiyan çatýþmasýnýn yerine Türk-Kürt kardeþ kavgasý çýkarmaya çalýþtýlar. Etnik, mezhepsel ya da daha baþka farklýlýklarý da tahrik etmeye devam edecekler.
Ancak bu oyunlarýn tutmayacaðý anlaþýlýyor. Çünkü Anadolu insaný, yüzyýllara dayanan ortak bir kültüre sahip. Haçlý saldýrýlarý, Fransýz, Ýngiliz, Ýtalyan ve Rus iþgalleri, bu ortak kültürün savunmasýyla defedilmiþti. Maraþ’ta, Urfa’da, Antep’te, Erzurum’da, Bitlis’te, Van’da, Sarýkamýþ’ta, Çanakkale’de omuz omuza savaþan, ortak kaderi paylaþan insanlar, bu inançlý toplumun üyeleriydiler.
Bugün de öyle deðil mi?
Muzaffer Taþyürek / Semerkand dergisi, 04/2002
dallog.com / bizimharman@hotmail.com / 2004
Hosted by UrfaNet.
Tracked by statcounter.com.
e deva ve enzimleri coktur...
|