GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: Ozcan 78.179.107.***
11.09.2009 23:13:25
Konu: Potomya, Palovit, Çaymakçur ve diğerleri
Potomya, Palovit, Çaymakçur ve diğerleri

Leyla İpekçi

Devlet Bahçeli’nin Başbakan Erdoğan’a, memleketi Güneysu’yu ziyaretine dair “artık Güneysu yerine Potomya dersin” sözlerini sarf ettiğinde Rize’de Çamlıhemşin’deydim. Hâlâ da buralardayım.

Hatta daha detaylı belirtmek gerekirse: Palovit’te, Elevit’te, Pokut’ta, Çaymakçur’dayım. Ardanuç, Borçka ve Macahel’den de bahsetmem gerekir. Her ne kadar bu isimlerin geldiği Artvin civarında çalışmıyorsak da çekmekte olduğumuz film nedeniyle son aylarda dilimden düşmeyen yöre adları bunlar.

Bahçeli’nin sözlerine Erdoğan’ın yanıtı, gazeteden okuduğum kadarıyla şöyle olmuş: “Benim vatandaşım yeri geldiğinde Güneysu, yeri geldiğinde Potomya der.” Bunun üzerine bir grup hemşehrisi ona şu sözlerle destek vermiş: “Potomya seninle gurur duyuyor.”

Bu topraklardaki hemen her yerde olduğu gibi, Doğu Karadeniz’de de yöre halkları çeşit çeşit. Artvin’e doğru Gürcü kökenliler yaşıyor. Burada Hemşinliler, Lazlar...

Ayder yaylasına dağlardan dökülen sulara bakarken fark ediyorsunuz ki, bu coğrafyada aslında her şey dikey bir eksen üzerinde aşağı doğru düşüyor. Derin vadiler üzerinize kapanacak kadar sarıyor sizi dört bir yandan. Gökyüzü –hele güneşsiz havalarda- tavanda bir delik kadar.

Ve saatlerin geçişini, hiçbir şeyin tekrar olmadığını size durmaksızın hissettiren akarsular. Hiç durmadan düşüyorlar. Dinmeyen çağıltılar eşliğinde anlıyorsunuz ki, düşüş de bir akış. Bir akma biçimi. Ve bırakıyorsunuz kendinizi.

13. yüzyılda yapılmış Zilkale’ye çıktığınızda, Kaçkar dağlarının iç içe geçmiş vadilerini, ladin, şimşir ve kızılağaçları görüyor, arada tek tük ahşap mimarinin harikalarının sergilendiği evlere rastlıyorsunuz. Bizim kaldığımız ve benim şu anda bu yazıyı yazdığım yer, hızla akmakta olan bir derenin tam kenarı.

Memleketin hemen her yerindeki gibi, burada da adım başı ‘modern’ geleneklerle, çoğul kimliklerle karşılaşıyor ve bir kez daha her şeyin iç içe geçmesinin bu topraklardaki dinamizmi nasıl beslediğine tanık oluyorum.

Mesela şimdi çay toplama zamanı. Yemyeşil vadilerin en tepelerindeki tarlalardan topladıkları çayları bir çeşit teleferik sistemiyle aşağıya, yol kenarına dek indiriyorlar. Civarda gezinirken vadilerden aşağı doğru elektrik tellerine asılı kasalarla taşınmakta olan çay bohçalarını görebiliyorsunuz.

Aynı şekilde, daha aşağılarda, Çamlıhemşin’den Ardeşen’e doğru inerken Fırtına nehri boyunca yola asılmış ilanlardan burada birkaç yıldır yapılmakta olan rafting festivalinden haberdar oluyorsunuz.

Güneydoğu’nun kadim rüzgârlarına, boz ovalarına, Soğmatar’ın, Eğil’in, Halfeti’nin, Midyat’ın varoluşun başlangıcından beri çeşitli dillerde ve inançlarda konuşan taşlarına, taşa işlenmiş harflerine, dört bin yıldır ismi aynı olan Harran’ın sonsuzluğa açılan duru gecelerine hiç benzemiyor buraları.

Mezopotamya isimleri kadar, Laz isimleri, Gürcü isimleri de kendilerine ait olan tüm nitelikleri temsil ediyor burada da. Kökenlere girmek başka bir mevzu. Ama beni siyasilerin isim polemiği dolayısıyla şimdilik ilgilendiren şu:

Burada, diğer her bölgede olduğu gibi, herkes kendi yöresini kadim ismiyle çağırıyor. Kendi hafızalarına ve sözlü geleneklerine bu şekilde kodluyorlar. Burası Türkiye. Elevit, Palovit, Çaymakçur bu memleketin isimleri.

Çünkü hep söylediğim gibi, isimler de canlı. Yüzyıllar öncesinin yaşantısını, alışkanlıklarını, geleneklerini dilimize taşıyor ve bir devamlılık, kesintisiz bir zaman algısı oluşturuyorlar belleğimizde.

İsimler bugün ile geçmişi geleceğe bağlıyor. Hem de hiçbir ideolojiye, siyasi kalıba dökülemeyecek kadar bağımsız bir biçimde. Hayat tamamen kendi dinamikleriyle canlı tutuyor çünkü isimleri.

İsim vermek insana mahsus bir maharet. İnsan olmasa varlıkların isimleri de olmayacaktı. O vakit de varoluş, bir anlama sahip olmaya ihtiyaç duymayacaktı. İsim almak, ismiyle müsemma olmak hayata yalnız anlam değil, bilinç olarak bir değer katabilmek için de gerekli.

Zaten her isim aynı zamanda kendisinin mecazlarını da emanet ediyor hayata. Su gibi aziz ol diyoruz mesela. Suyu bile kendisinden başka bir şeyi anlatmak için yeniden nitelendiriyoruz. Tıpkı Kaçkarlar’ın düşmekte olan suları gibi, sonsuz anlam nehrinde akıtıyoruz hayatı.

Son derece yalın ve basit bir gerçek bu. Dünyaya dilimizdeki isimlerle dokunuyoruz. Lütfen diyor kuzeyde, güneyde, doğuda konuştuğum herkes; minibüsçüsü, marangozu, köylüsü, kentlisi. Dilimizin ayarını bozmayın. Lütfen
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım