NİNOVALI KAWA
22/3/2008 ·
Cennet Bilek
NİNOVALI KAWA
İster yumurtalar tokuşturulsun, ister adı Nevruz olsun. Bunlar beni hiç ilgilendirmiyor. Ve çok komik geliyor, Kızılay, Taksim meydanında mehter marşları eşliğinde yumurta tokuşturulması… İşyerlerinden getirilen memurların, okullardan getirilen öğrencilerin resmi geçit törenine katılması. Kürtler için yasak olan üç rengin buluştuğu şalların boyunlara dolanması, sizin değil, bizim bayramımız sözleri komik geliyor bana… Kimin bayramı olduğunu tarih söylüyor. Biz ne kadar inkarcı yaklaşırsak yaklaşalım gerçeklik böyle ne yazık ki…
Hep düşünmüşümdür; Acaba Kürtler Newroz’u kutlamasaydı yine böyle tantanalar koparılır mıydı? Devlet Newroz değil, Nevruz diye yırtar mıydı kendini… Çocukluğumdan bu yaşıma kadar Nevruz kutladığımıza hiç tanık olmadım. Sadece 6 Mayıs tarihinde, o da hava yağmurlu değilse tabii, kırlara çıkar oyunlar oynar, pasta börek yerdik. Yani bahar bayramı Hıdırellez derlerdi büyüklerim. Hıdırellez de Romanların mirası sanırsam. Doğup büyüdüğüm kentimizde, Tatarlar, Çerkesler, Yörükler, Türkmenler, Bulgaristan göçmenleri ve Romanlar yaşardı. Halada yaşıyor. Hatta son yıllarda azımsanamayacak kadar da Kürt göçü olduğu söyleniyor. Çerkesler, Romanlar, sadece kendi ırklarından olanlarla evlilikler gerçekleştirir, kendi içlerine dönük yaşarlardı. Kürtleri tanıdıktan sonra anladım ki ne kadar çok Yörüklere benziyor kültürleri. Dilleri hariç. Ne büyük bir kazanım, ne büyük bir zenginlikti benim açımdan bu halklarla birlikte yaşamak. Ve en güzel yanıda aramızda hiç şiddet yaşamadık. Ben bir Kürt’e âşık olduğumda ise ailem hiç karşı çıkmadı. Aynı dili konuşmasak bile çok iyi anlaştım Kürt ailemle. Onlar beni, ben onları anlamaya çalıştık.
İlk Newroz’umu da 1992 yılında Silvan’da yaşadım. Tek kelimeyle muhteşemdi. Günler öncesinden otomobil lastikleri sokaklara, caddelere yerleştirildi. Newroz’da yakılmak üzere. Kadınlar, kızlar, çocuklar, erkekler bayrama hazırlanır gibi hazırlandılar. Allı yeşilli, sarılı ipek kumaşlardan yapılan kıyafetler içindeki kadınlar hercai menekşeleri andırıyordu. Ben dururmuyum hiç, yöresel kıyafetlerden bana da dikildi allı yeşilli. Öğleden sonra ateşler yakılmaya başladı sokak aralarında. Ateşin etrafında halay duran, tilili çeken insanların coşkusu inanılır gibi değildi. Daha bu ne ki dediler, akşam olunca gör bayramı sen.
Akşam oldu.
Evler boşalmış, su gibi sokaklara akıyordu yediden yetmişe Silvan halkı. Acıdan, gözyaşından, ölümden gözünü açamayan Silvanlıların sene de bir gün de olsa yüzleri gülüyordu. Ateşler içinde yanıyordu Silvan. Tililii sesleri yankılanıyordu kulaklarımızda. Bir de başımı dağlara çevirdim ki sormayın! İnanamadım. Dağlar ateş içindeydi. Tilili sesleri dağlardan Silvan’a Silvan’dan dağlara ulaşıyordu. O dağları nasıl aşmışlar, oraya nasıl ulaşmışlar, o ateşleri nasıl yakmışlar o zamanlar benim için anlaşılmaz bir şeydi.
Bizim evimiz de Batman, Siirt, yolu üzerindeydi. Caddeye devasa bir ateş yakılmış, marşlar söyleniyor, halaylar çekiliyordu. Coşkudan çılgına dönmüştü Silvanlılar. Tam o sırada yüzleri puşili birkaç kişi geldi kalabalığın içine. Sesler kesildi. Puşili adam ortada Kürtçe konuşuyordu. Ben yanımdakilere soruyordum. “ Ne diyor?”
“Kardeşlikten, barıştan söz ediyor, Newroz’un başkaldırı olduğunu egemen güçlerin asla içini boşaltamayacağını söylüyor” dediler. O gün Kürtçe öğrenmeye karar verdim.
Birden siren sesleri, silah seslerine karıştı. “Polis geliyor,” sesleri arasında o gençlere ne olduğunu anlayamadım. Ya içimizdeydiler, ya dışımızda. Ya da daima içimizdeydiler de biz göremiyor, görmek istemiyorduk belki de…
Polisler panzerlerle su sıkmaya başladılar ateşin etrafındaki kalabalığa. İnsanlar sırılsıklam olmuş slogan atarak kaçışıyorlardı. Sokaklarda yanan ateşleri söndürmüşlerdi polisler. Evlerin penceresinden bağırıyordu insanlar. “Haydi dağlarda yanan ateşleri de söndürün.”
Dağlarda sabaha kadar yandı ateşler. Sabah uyandığımızda bir Newroz daha kana bulanmıştı. Cizre’de, Şırnak’da, Nusaybin’de… Panzerler insanları böcek gibi ezmişti. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Ne bilirdim ben sokağa çıkma yasağını! Kan görmekten, gencecik insanların paramparça bedenlerini kucaklamaktan usanmıştım hastanede. İş yerimize giderken bile korku içindeydik. Faili meçhul bir kurşuna rastlama olasılığı hep akıllardaydı. Korkudan sokağa çıkamıyordu hiç kimse.
Bugün Newroz efsanesi olarak bilinen, özgürlük tutkusuyla bütünleşmiş olan Demirci Kawa efsanesini araştırdım daha sonra.
“ Yeryüzünde kimsenin olmadığı dönemlerde Zervan isimli tanrının iki oğlu olmuştur. Birinin adı Hürmüz’dür. Bereket ve ışık saçan anlamına gelmektedir. Diğerininki ise ise Ehriman’dır. Kötülük, kıtlık saçan anlamındadır. Fırat ve Dicle’nin yaşam bulduğu, Ahura Mazda’nın kutsadığı topraklarda Hürmüz hep iyinin ve uygarlığın temsilcisi, Ehriman da kötülüğün bağnazlığın simgesi olmuştur.
Hürmüz, dünyada kendisini temsil etmesi için Zerdüşt’ü gönderir ve yüreğini sevgi ile doldurur. Zerdüşt ise buna karşılık oğullarını ve kızlarını Hürmüz’e hediye eder. Ehriman bu durumu kıskanır ve yüzyıllar boyunca sürecek olan iyilerle savaşına başlar. Tüm iyilere, Zerdüşt’ün soyuna ve iyiliklere Medya coğrafyasındaki yaşamı çekilmez bir duruma getirir. Ehriman bazen gökten ateşler yağdırır bazen fırtınalar koparır ve iyiliğe ve iyilere hep zulüm eder. En sonunda da içindeki nefreti ve kötülük zehrini zalim Kral Dehak’ın beynine akıtır ve onu bir bela olarak Asur ve Med halkının üzerine salar.
Dehak’ın bildiği tek şey kötülüktür. Zalim Dehak halkının kanını emerken beynindeki zehir bir ura dönüşür ve onu ölümcül bir hastalığın pençesine düşürür. Dehak acılar içinde kıvranır. Acılarının dinmesi, yaralarının kapanması için, yaraya genç çocukların beyinlerinin sürülmesini önerilir. Böylece Kürtlerin yaşadığı coğrafyada aylarca hatta yıllarca süren bir katliam başlar; her gün zorla ailelerinden alınan bir gencin kafası kesilip beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülür. Bu katliam sürerken, sıra Med halkının çocuklarına gelir. Gençler öldükçe Fırat’ın, Dicle’nin, Mezrabotan’ın hali perişandır, içler acısıdır. Halk çaresizdir, güçsüzdür. Sıra, daha önce bu şekilde 11 oğlunu kaybetmiş olan Kawa adındaki demircinin en küçük oğluna gelmiştir. Biricik oğlunu Dehak’a yem etmeyeceğine dair söz verir kendine Kawa.
20 Martı 21 Marta bağlayan gece sabaha kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Dehak’ın katlinden kurtarmak için çareler düşünürken imdadına göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi Hürmüz, Ninowa lı Kawa nın yüreğini sevgi ve umutla doldurur ve bileğine güç, aklına ışık verir. Ona Zalim Dehak tan kurtuluşun yolunu öğretir.
21 Mart sabahı, Kawa oğlunu kendi eliyle Dehak’a teslim etmek ister ve zulmün ve kötülüğün kalesi olan Dehak ın sarayına girer. Oğlunu zalim Dehak’ın huzuruna çıkarırken yanında getirdiği örsünü Dehak’ın kafasına vurur. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düştüğü anda kötülüğün alevi Ninowa’da söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler. Zulme karşı isyanı başlatan Kawa, demir ocağında çalışırken giydiği yeşil, sarı, kırmızı önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi yapar. Ninowa cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder. İşte bu yüzden o günden günümüze, 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun ve halkların bayramı olarak kutlar Kürtler.
Newroz bayramları güzel oluyor Silvan’daki kadar olmasa da. Hayatında hiç değilse bir kere Newroz havasını solumalı insan!
|
Zulme Başkaldırının Adıdır “NEWROZ”…!
Newroz isyanın, başkaldırının ve özgürlüğün adıdır. Egemenler ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar değiştiremeyecekler Newroz’u “Nevruz” diye… İçini boşaltamayacaklar zulme isyanı “baharın gelişi” diye…
Newroz egemenlere değil ezilen halklara aittir. Tarihsel kökenine inildiğinde “Newroz”, bize empoze edilmeye çalışılan “bahar bayramı” olarak görülmemektedir. Newroz’un yaklaşık 4350 yıl gerilere dayanan bir geçmişinin olduğu görülmektedir. Bu dönemde Gutilerin tapınaklarda Zagmuk adında bir bayram yaptıkları bilinmektedir. Zagmuk da ‘Yeni gün’ anlamındadır. Zagmuk bayramı törenlerinde ateşler yakılır ve kral halkın arasına girer. Daha sonraki yüzyıllarda Zagmuk geleneğinin Zerdüştlükte de ortaya çıktığı görülür ve bu tören gelenekleri Gutilerden sonra Hurriler, Kassitler, Mitaniler, Urartular ve Medler zamanında da korunur.
Newroz aynı zamanda Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a karşı isyanı olarak efsaneleşmiştir. Efsane şöyledir:
Bundan çok eski zamanlar öncesinde, daha yeryüzünde kimsenin olmadığı dönemlerde Zervan isimli tanrının iki oğlu olmuştur. Birinin adı Hürmüzdür. Bereket ve ışık saçan anlamına gelmektedir. Diğerinin ki ise Ehrimandır. Kötülük ve kıtlık saçan anlamındadır. Fırat ve Dicle’nin yaşam bulduğu, AhuraMazda’nın kutsadığı topraklarda Hürmüz hep iyinin ve uygarlığın temsilcisi, Ehriman da onun karşıtı olmuştur.
Hürmüz, dünyada kendisini temsil etmesi için Zerdüşt’ü gönderir ve yüreğini sevgi ile doldurur. Zerdüşt ise buna karşılık oğullarını ve kızlarını Hürmüz’e hediye eder. Ehriman bu durumu kıskanır ve yüzyıllar boyunca sürecek olan iyilerle savaşına başlar. Tüm iyilere, Zerdüşt’ün soyuna ve iyiliklere Medya coğrafyasındaki yaşamı çekilmez bir duruma getirir. Ehriman bazen gökten ateşler yağdırır bazen fırtınalar koparır ve iyiliğe ve iyilere hep zulm eder. En sonunda da içindeki nefreti ve kötülük zehrini zalim Kral Dehak’ın beynine akıtır ve onu bir bela olarak Asur ve Med halkının üzerine salar. Dehak’ın bildiği tek şey kötülük etmektir. Zalim Dehak halkının kanını emerken beynindeki zehir bir ura dönüşür ve onu ölümcül bir hastalığın pençesine düşürür. Dehak acılar içinde kıvranarak yataklara düşer ve hastalığına bir türlü çare bulanamaz. Dönemin doktorları acılarının dinmesi, yarasının kapanması ve hastalığının iyileşmesi için yaraya genç çocukların beyinlerinin sürülmesini önerirler. Böylece Kürtlerin yaşadığı coğrafyada aylarca hatta yıllarca süren bir katliam başlar; her gün zorla anne babalarından alınan iki gencin kafası kesilip beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülür. Bu katliam sürerken, sıra Med halkının çocuklarına gelir. Gençler öldükçe Fırat’ın, Dicle’nin, Mezrabotan’ın hali perişan ve içler acısıdır. Halk çaresiz ve güçsüz düşmüştür. Gençler katledilirken sıra bir gün daha önce bu şekilde 17 oğlunu kaybetmiş olan Kawa adındaki demircinin en küçük oğluna gelmiştir
Kawa, 20 Martı 21 Mart a bağlayan gece sabaha kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Dehak’ın katlinden kurtarmak için çareler düşünürken imdadına göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi Hürmüz, Ninowa lı Kawa nın yüreğini sevgi ve umutla doldurur ve bileğine güç, aklına ışık verir. Ona Zalim Dehak tan kurtuluşun yolunu öğretir. 21 Mart sabahı, gün doğduğunda, Kawa oğlunu kendi eliyle Dehak’a teslim etmek ister ve zulmün ve kötülüğün kalesi olan Dehak ın sarayına girer. Oğlunu zalim Dehak’ın huzuruna çıkarırken yanında getirdiği örsünü Dehak’ın kafasına vurur. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düştüğü anda kötülüğün alevi Ninowa’da söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler. Zulme karşı isyanı başlatan Kawa, demir ocağında çalışırken giydiği yeşil, sarı, kırmızı önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi yapar. Ninowa cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder. Zalim Dehak’tan kurtulan halklar 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun ve halkların bayramı olarak kutlar. Demirci Kawa; başkaldırı kahramanı, Newroz ise; direniş ve başkaldırı günü olarak tarihe geçer.
Her yıl bütün baskı ve zorlamalara karşı kutlanan Newroz bu yılda birçok şehirde yüz binlerce insanın katılımıyla coşkulu bir şekilde kutlandı. Her yıl olduğu gibi bu yılda yine Newroz çeşitli bahanelerle engellenmeye çalışıldı. Diyarbakır Valiliği, Newroz Tertip Komitesi tarafından bastırılan Newroz afişlerini, üzerinde bulunan gözlerin Abdullah Öcalan ın gözlerine benzediği ve Êdî Bes e anlamına gelen İspanyolca, Zazaki ve İngilizce sloganlar nedeniyle yasakladı. Batman, Van, Yüksekova, Hakkâri ve Şanlıurfa gibi kentlerde Newroz kutlamaları çeşitli bahanelerle yasaklandı. Yüksekova’da Newroz kutlamalarında gözaltına alınan kişilere işkence yapıldı vb. vb... Fakat bu baskı ve zorlamalara rağmen Newrozun yasaklandığı kentlerde de dâhil olmak üzere sokaklara yüz binlerce insan çıktı ve coşkulu bir şekilde Newroz’ u kutladılar.
Demirci Kawa örsüyle Dehak’ın zulmüne son vermiştir. Newroz ateşi Demirci Kawa tarafından yakılmış bizler tarafından da sürekli körüklenecektir. Bu ateş hiç sönmeyecektir. Ta ki tüm ulusların özgür olacağı bir dünya yaratılana dek.
|