GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: buket 88.247.210.***
1.11.2009 13:36:32
Konu: ASURLULAR TARİHİ ....

Asurlular, Aslen Kuzey Irak ta, [[Dicle] kıyısında bulunan Aşur/Asur (Qalat Şarqat)şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle M.Ö. 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir.

İlkçağda, Ortadoğu nun en büyük imparatorluklarından birinin merkezi olmuştur. M.Ö.2. binyıl ın başından itibaren özellikle Anadolu da koloniler kurmuş, Anadolu ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil e, MÖ 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da MÖ 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya da, Anadolu nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye nin kuzeyinde büyük güç kazandı.

Ama I. Tukulti-Ninurta nın ölümünden (MÖ y. 1208) sonra gerileme dönemine girdi. MÖ 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. MÖ 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; MÖ 8. yüzyılın ortasından MÖ 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, II. Sargon (Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılanbir imparatorluk kurdular.

Son büyük Asur kralı, Asurbanipal di. Aurbanipal, Elâm ı geçerek buranın halkını yok etmiştir.

Bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son yılları ve MÖ 627 deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır. Asur Krallığı MÖ 612-609 da Keldanilerin ve Medlerin ortak saldırılarıyla yıkıldı.

İmparatorluğun çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan silinir. Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmmekle birlikte kayıtlarda yeralmasa da eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır.

Zalimlikleri ve savaştaki atılganlıklarıyla tanınan Asurlular, anıtsal yapılar da bıraktılar. Ninive, Asur, Kalah (Nimrud), Dur Şarrukin (Horsâbad) ve başka yerlerde bulunan kalıntılar, Asurların mimarîdeki ustalığını göstermektedir.
 
Kimden: Esra  80.227.127.***
1.11.2009 13:51:38
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
kurtlerle ortak tarihleri olabilermi.kurtler bu bolgede eskilermi.yoksa gercekten turk kolu olarakmi geldiler
 
Kimden: baterisst  78.182.69.1***
2.11.2009 09:56:13
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Esra hanım bunun cevabını tarih okuyarak alabilirsiniz.Mezopotamya tarihi üzerine araştırmalar yaparsanız kürtlerin adının bile geçmediğini bu bölgelere moğol akınlarıyla birlikte geldiklerini ve onalarla beraber varolduklarını göreceksiniz.
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 13:56:30
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
baterist sen varya akıllanmassın ...gerçektende bunu samimiyetle söylüyorum..
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 14:08:41
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Kürtler (Kürtçe: tekil. Kurd کورد, çoğul. Kurdan کوردان), Orta Doğu nun yerlilerinden olup doğuda Zagros dağlarından batıda Toros dağlarına, güneyde Hemrin dağlarından kuzeyde Kars-Erzurum platolarına kadar uzanan, Kürdistan olarak anılan coğrafî bölgede yoğun şekilde yaşayan tahminen yaklaşık 20–25[14] veya 20–30[15] milyon kişiden oluşan etnik gruba mensup ve Hint-Avrupa dili konuşan halklardan biridir.

Bugün en büyük Kürt nüfusu Türkiye de bulunurken (11-15 milyon kişi),[16] İran, Irak ve Suriye de de kayda değer Kürt nüfusları bulunmaktadır. Gerek bölgedeki siyasi ve sosyal karmaşa ve sorunlar gerekse diğer sebepler dolayısıyla, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında oluşan göçlerle Batı Avrupa başta olmak üzere Kuzey Amerika ve Orta Asya gibi farklı coğrafî bölgelerde yerleşmiş bir Kürt diasporası da mevcuttur.[15] Kürt kültürü yüzyıllarca süren etkileşimin de sonucuyla diğer Orta Doğu kültürleriyle çeşitli benzerlikler barındırırken, Kürt dinî inancı oldukça senkretik bir biçimde gelişmiştir.[17] Bugün Kürtlerin çoğunluğu Şafii mezhebine bağlı Sünni Müslümanlarken, birçok farklı din ve inancın da mensuplarına rastlanır. Bunlara ek olarak Kürtler arasında ortaya çıkan ve Kürt kültür ve dinî anlayışıyla karakterize çeşitli dinî mezhep, akım ve inançlar da mevcuttur; Yezidilik ve Ehl-i Hakk gibi.[17]
Kürt (veya Kürd) sözcüğünün etimolojisi oldukça tartışmalı bir konudur ve tam olarak nasıl türediği kesin olarak bilinmemektedir.[18] Bazı bilim adamları Kürt sözcüğünü, MÖ 24. yüzyıldan kalma antik Sümer tabletlerinde geçen ve yine bir halkı tanımlamakta kullanılmış olan Guti sözcüğü ile ilişkilendirmiş, bazıları ise Kürt sözcüğünü, Xenophon un yazılarında, bugün Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerde bulunan bazı kabileleri tanımlamakta kullanılan Kardukhoi (ki bu Kardu sözcüğünün çoğulu sayılır zira son ekteki kh kısmı Ermenice çoğul ekinden gelmektedir ve Xenophon bu kabilelerin isimlerini Ermenilerden öğrendiğini belirtmektedir) sözcüğü ile ilişkilendirmektedir.[18][19] Daha sonraları Livy, Polybius ve Strabo nun eserlerinde de Kyrtiae olarak anılan ve Kürtlerle ilişkilendirilen bir topluluk göze çarpmaktadır.[18] Bununla birlikte, çağdaş bağlamdaki Kürt sözcüğü İranîdir; nitekim Sasaniler döneminde yazılan Kârnâmag î Ardashîr î Babagân destanında da bu sözcüğe rastlanır.[18] Kürd ismi büyük ihtimalle Farsça Gord yani "kahraman" isminden türemiştir.[18]

Özellikle erken dönem araştırmacılar Kürtleri Xenophon un bahsettiği Kardukhoi ile ilişkilendirseler de 20. yüzyılın başından itibaren bu görüşler tartışılmış ve önemini yitirmiştir.[18] Xenophon un Kardukhoi olarak adlandırdığı halkın Kürtlerle özdeşleştirilmesinin nedenleri, yaşadıkları bölgenin bugün Kürdistan ın içinde yer alıyor olması, alışkanlıklar ve çeşitli dış özelliklerdir. Bununla birlikte, bu sonuç bugün Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı Kürdistan da her daim Kürtlerin yaşamış olduğu ve tarih içinde bölgede gerçekleşen göçlerin göz önünde bulundurulmaması gibi sorunlu öncüllere dayanmaktaydı. Aynı zamanda belirli bir bölgede yaşayan toplulukların zaman içinde etnik kökenleri gibi özellikleri haricinde benzer yaşama şekilleri göstermeleri beklenen bir gelişmedir.[18]

Genel olarak eski kaynaklarda geçen ve tarihte zaman zaman Kürtlerle ilişkilendirilmiş olan Kardu, Kyrtiae gibi halkların konumu da tartışma konusudur ve dilbilimcilerin genel kanısı bu isimlerin Kürt isminden farklı oldukları yönündedir. Bu görüşün en büyük sebebi bu sözcüklerin sonunda yer alan ve sözcüklerin kökünün de bir parçası olan kısa ünlü harfidir. Özellikle Kardu sözcüğü çok tartışmalıdır; bu sözcüğün ilk harfinin K harfinden ziyade Q harfini tarif etmesi olasıdır ki bu olasılık da Semitik "QRD" ("cesur" veya "güçlü" anlamında) kökünü işaret eder;[18] bunu savunan dilbilimciler olduğu gibi eleştiren ve reddedenler de olmuştur.[20] Bunun dışında Kardu sözcüğünün Gürcüler için kullanılan özgün bir isim olan Kart veli ile ilişkili olabileceği ortaya atılmıştır. Ayrıca, eğer Kürd sözcüğünün Farsça Gord sözcüğünden türediği kabul edilirse, Gord sözcüğünün yöresel Kardu (veya Qardu) gibi bir ismin İranîleştirilmiş bir formu gibi görülmesi de mümkündür.[18]

Tarihçe [değiştir]
Köken ve Antik çağlardan Orta Çağ sonlarına Kürtler [değiştir]
Kürtlerin kökenine dair birçok sav ortaya atılmıştır. Bazısı bilimsel bazısı ise bilimsel olmayan dayanakları kaynak gösteren bu savlar oldukça çeşitlidir ve Kürtlerin kökeni Asurlulardan Gürcülere kadar birçok farklı topluluk ve medeniyete atfedilmiştir.[18]


Med İmparatorluğunu gösteren bir harita.Genel kabul gören köken İranî olsa da Kürt topluluklarının homojen bir yapıdan uzak olduğu ve linguistik bütünlüklerinin ötesinde, etnik anlamda çok çeşitli olduğu, tanınmış Kürdolog Vladimir Minorsky dahil birçok bilim adamı tarafından kabul edilmektedir.[18] Bununla birlikte tarihte kökenlerinin Arabî olduğunu savunan Kürt toplulukları da olmuştur.[18][20] Müslüman bazı tarihçiler Kürtlerin kökenini Perslere dayandırırlar; bundaki en büyük dayanaklardan biri Şahname de de geçen Demirci Kawa Efsanesidir.[20] Birçok Kürt, kökenlerini Medlere atfetmiştir;[19] nitekim Medler ile Kürtler arasında ne coğrafî ne de dilbilimsel bir ayrımdan söz edebilmeyi olanaklı kılacak kanıt ve temel bulunmamakta, aksine olası bir ilişkiye dair dilbilimsel ve coğrafî kanıtlar bulunmaktadır; örneğin her ne kadar Med dili örneği sayısı az olsa da eldeki bulgularla yapılan araştırmalar Med dilinin antik Pers dili ile olan ilişkisinin çağdaş Kürtçenin çağdaş Pers dili ile olan ilişkisiyle aynı olduğunu ortaya koymuştur.[18] Bununla birlikte Medler hakkında pek az şey bilinmektedir[18] ve akademik anlamda Medler-Kürtler bağlantısının genel kabul gördüğü söylenemez.[19] Kürtler, Medlerin dışında kendilerini Urartular ve Neo-Babilliler ile de ilişkilendirmişlerdir.[19]


Zagros Dağlarının uzaydan görünümü.Kürt sözcüğü tarih boyunca Persler ve Araplar tarafından sıklıkla herhangi bir etnik vurgu veya anlam içermeksizin göçebe anlamında kullanılmıştır ve bunun bir sonucu olarak tarihte Kürt olarak anılmış bazı toplulukların etnik anlamda Kürt olup olmadıkları tartışılmıştır; örneğin İslam tarihçilerinin eserlerinde söz edilen ve Fars Kürtleri olarak anılan, güney ve güneybatı İran da yaşamış olan bazı toplulukların Kürt olmadığı, bu bölgelerde yaşayan göçebe topluluklar olduğu çeşitli dilbilimsel kanıtlar eşliğinde ortaya atılmıştır.[18]

Tüm bunlar sebebiyle Kürtlerin kökeni ve ilk dönemlerine dair kesin bilgilerden ve net bir tarihten söz etmek mümkün değildir; genel kanı Kürtlerin Doğu dan Batı ya Zagros dağlarına doğru göçen kuzeybatı İranlı toplulukların bölgedeki İranî olmayan yerli halklarla birleşmesi ile oluştuğudur.[18] Böylece, Arapların ve İslam ordularının bölgenin fethine başladığı dönemde, Kürt olarak anılan topluluk oldukça heterojendi; yerli halklardan, Sami halklara ve bazı Ermeni topluluklarına kadar, İranîleştirilmiş birçok farklı halktan oluşuyordu. [20]

Bölgeye yapılan İslam akınları ve bölgenin İslam devletine dahil olmasından sonraki dönemde, Kürtlerin rolü ve yeri hakkında ayrıntılı bilgiler mevcuttur. İslam akınları sonrası Kürtler özellikle siyasi ve sosyal arenada yükselişe geçmişler ve dönemin siyasi olaylarında önemli bir rol oynamışlardır. Bu dönemde ilk kez Kürtler üzerine araştırma yapan ve ayrıntılı bilgiler veren iki önemli yazar Mesûdî ve İstahrî dir. İki yazar da farklı Kürt aşiretlerinin bulundukları şehirlere göre çetelesini çıkarmışlardır ki bu Kürt tarihi için önemli bir bilgidir. İstahrî, Fars taki Kürt bölgelerinden ve aşiretlerinden ayrıntılı bir biçimde bahsetmiştir; yaklaşık olarak 1107 tarihli olan Farsname de ise Fars taki en büyük Kürt topluluğunun Fars ordusuyla birlikte İslam akınlarına karşı savaştığını, büyük oranda yok olduğunu, kalanların ise Müslüman olduğunu belirtir.[20] Sayılarının 500.000 i bulduğuna inanılan bu büyük topluluğun tamamının yok olduğu çağdaş kaynaklarca olası bulunmasa da bu büyük topluluğun (ve kalanların) diğer gruplarla birleşmesi vb. sosyal değişikliklerin olası olduğu düşünülmektedir. Nitekim Fars taki bu toplulukların Kürt olup olmadıkları da tartışmalıdır.[18]

Kürtlerin o dönemde çoğunlukta yaşadığı bölgelerin istilası ve ele geçirilmesi sonrasında, el-Zavzan daki Kürt yönetimi 640 yılında haraç karşılığında özerk bir yönetim olmayı garanti altına almış, diğer birçok bölgelerde, örneğin Fars ta, Kürtler Perslerle birlikte Arap ordularına karşı savaşmış, bu dönem içerisinde İslam Devleti kontrolündeki birçok farklı merkezde de, örneğin Basra gibi, ayaklanmışlardır.[20]

Kürtlerin yönetim karşıtı tutumları Emeviler ve Abbasiler döneminde de devam etmiş, örneğin 685 yılında Emeviler döneminde, Kürtlere karşı savaşması amacıyla bir vali atanmış, fakat atamayı yapan dönemin Emevi liderinin kısa bir zaman dilimi içerisindeki ölümü, bu hedefin gerçekleşmesine mani olmuş, bir başka seferde Kürtlerin 708 yılında Fars ı talan etmeleri sonucu Haccac tarafından cezalandırıldıkları kaydedilmiştir; Abbasiler dönemindeyse, 764 te Ermenistan ın Hazarlarca istilası çeşitli ayaklanmalara yol açmış, Kürt ayaklanmaları artan şiddetlerde devam etmiş, birçok Kürt Azerbaycan taraflarına göçmüştür, bu nedenle de, bu dönem bazı büyük Kürt aşiretlerinin yükselişine sahne olmuştur.[20] Örneğin daha sonra Eyyubîlerin çıkacağı aile soyu olan Ravvadîlerden Muhammed Şaddad bin Kartu Tebriz ve çevresinde bağımsız vali olmuştur ki o dönemde bu bölgelerde (kuzey batı İran) çeşitli bağımsız valilikler ortaya çıkmıştır.

Zaman içinde büyük Kürt aşiretleriyle yönetim arasında çeşitli yakınlaşmalar da olmuştur; örneğin Hasnaviler in başı olan, Kürt liderlerinden Bedir bin Hasanveyh dönemin Abbasi halifesi tarafından Nasrüddin unvanına lâyık görülmüştür; nitekim Bedir bin Hasanveyh halkın eğitimine verdiği önem gibi hususlardan dolayı genel olarak sevilmiş ve övülmüş liderlerden olmuştur.[20]


Diyarbakır merkezli bir Kürt hanedanı olan Mervaniler tarafından 11. yüzyılda, Dicle Nehri üzerine yapılmış köprü Diyarbakır ın Silvan yolu üzerindedir.Bölgedeki güçlü Büveyhoğulları nın emirlerinden Ruknüddevle nin hükumdarlığında Kürtlerle gelişen ilişkiler, halefi Adudüddevle döneminde değişmiş, Adudüddevle nin hükümdarlığındaki ayaklanmalar şiddetli bir şekilde bastırılmış, Kürtlere karşı çeşitli seferler düzenlenmiştir. Büveyhoğulları ile ilişkisi bulunan Mervaniler de bu çağın önemli Kürt güçlerindendir; Doğu Anadolu da önemli fetihler yapmış olan Mervaniler Diyarbakır merkezliydiler.

Kürtler bölgedeki önemlerini 6. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar uzun bir süre korumuşlardır. Öyle ki 11. yüzyılın başlarında hâlâ Kürtlere karşı seferler vs. rastlanır. Bununla birlikte, bölgedeki Kürt grupların rolü ve önemi Türk ve Moğol istilalarıyla zayıflamıştır; nitekim bu istilalar başladığında Kürt kuvvetleri yıllardır süregelen iç ve dış çatışmalardan büyük oranda zarar görmüş bir haldeydiler.[20]

Oğuzların bölgeye girişiyle birlikte, Oğuzlar ile bölgedeki, arasında Kürtlerin de bulunduğu diğer halklar arasında çatışmalar meydana gelmiştir. Oğuzlar bölgede ilerlerken, Hasnaviler in de çöküşü gerçekleşmiş, Annaziler yükselişe geçmiştir. Selçuk Beyi Tuğrul un bölgeye saldırmasıyla Annaziler de sonunda Selçukluların hâkimiyetine girmiştir. Selçukluların yükselişi, Malazgirt teki başarıları sonrası Ermenistan ın da hâkimiyetlerine açılması, bölgedeki Kürt topluluklarının ve hanedanların çöküşüne yol açmış, Kürt toplulukların yerini Türk toplulukları almaya başlamıştır.[20] Sonraki dönemlerde Selçukluların Kürt topluluklara karşı çeşitli saldırıları olsa da, Kürt ve Arapların zaman zaman Selçuklu ordusuyla askerî harekâtlarda yer aldıkları da bilinmektedir.[20] Tarihî kaynaklarda bu dönemlerde Kürtlerin adı sıklıkla Suriye ve çevresindeki bölgede geçmektedir; nitekim Selçuklu döneminin en önemli olaylarından birisi de Kürdistan isminin ilk kez Selçuklularca ortaya atılması, Selçuklu sultanı Sencer in hâkimiyetinde resmî Kürdistan eyaletinin ortaya çıkmasıdır.[20][21][22][23]


Suriye, Halep te bulunan bir Eyyubi sarayının kalıntıları.Bazı Atabeylerin, özellikle de Atabey İmameddin Zengi nin fetihleri ve gerek Kürtlere karşı gerek Kürtlerle birlikte giriştiği çatışmalar Kürt tarihi ve coğrafyanın şekillenmesinde önemli bir yer tutmuş, genel olarak bölgedeki Türkler ile Kürtlerin ilişkileri gelecek dönemlerde sıcaklığını ve önemini korumuştur.[20] Nitekim, Kürt kökenli olduğu sağlam kanıtlara dayanan Eyyûbî hanedanlığı ortaya çıktığında ve zaman içerisinde köklü Türk toplulukları Eyyûbî tebasına dahil olsalar da kendi topraklarında hükmetmeye devam etmişlerdir; Zengîlerin Musul daki hâkimiyeti buna örnek gösterilebilir. Özellikle Mısır ve Suriye de aktif olan Eyyûbîlerin ordusunun çoğunluğu Türklerden oluşmaktaydı. Bu durum hanedanlığın Kürt kimliğini azaltmasa da hanedanlıkla Kürt grupların her daim ortak yolda yürüdükleri de söylenemez, hanedanın tarihi boyunca çeşitli önemli noktalarda bazı Kürt gruplarının hanedana karşı çıktığı da bilinmektedir; örneğin kendisi de Kürt kökenli olan[24][25][26] Selahaddin in tahta çıkmasına çeşitli Kürt gruplar karşı çıkmıştı.[20] Kuzey Afrika, Arabistan, Suriye ve Mezopotamya daki önemli ve birçoğu başarılı fetihler sonrasında hâkimiyetini genişleten Eyyûbîler, Selahaddin in ölümünden sonra hanedanlığın merkezî bir yönetimden uzak olan farklı özerk bölgeleri tek bir sultanlık altında birleştiren sistemi[27] sonucu sorunlar yaşanmış, saltanat kavgaları baş göstermiş, farklı güçlerin ortaya çıkışı, örneğin Harezmşahların doğudaki yükselişi, daha sonra Yemen in kaybedilmesi, Mısır-Suriye yönetimsel ihtilafı ve ayrışması gibi durumlar sonucu hanedanlığın gücü ve etkisi gittikçe azalmış, Memlüklerin yükselişi ve Mısır ın düşmesiyle hanedanlık çöküşe geçmiştir.

13. yüzyıl boyunca Kürt toplulukları açısından en önemli gelişme, Orta Doğu daki diğer topluluklar için olduğu gibi, Moğol istilalarıydı. Nitekim Harezmşahların lideri Celaleddin Harezmşah ın Moğollardan kaçtığı Diyarbakır da, tahminlere göre büyük olasılıkla bir Kürt tarafından 1231 de öldürülmesinden sonra Moğollar Diyarbakır ve Ahlat ı talan edip yıkmışlardır.[20] Diyarbakır daha sonra 1252 de tekrar talan edilirken, Şahrizur 1245 te istila edilerek yıkılmış, Erbil ise bu dönem boyunca üç kez istila edilmiştir.[20] Kürtler genel olarak Moğollara karşı durmuş, sıklıkla Memlüklerin yanında yer almış, Moğollara karşı direniş hareketinde rol almışlardır. Nitekim Memlük sultanı Baybars ın ordusunda Türk ve Arapların yanı sıra Kürtlerin olduğu da bilinmektedir.[20][28] Her ne kadar Moğol İlhanlılar yönetimi altında Kürtlerden pek bahsedilmese de, Moğolların Kürdistan bölgesini 13. yüzyılın ilk yarısında fethettikleri ve yönetimleri altına aldıkları, özellikle Erbil de yıllar boyu ihtilafın sürdüğü ve sık sık Kürtler dahil olmak üzere şehirdeki etnik grupları da içine alan ayaklanmaların, katliamların ve genel olarak sorunların yaşandığı, bölgenin genel durumunun Selçuklu yönetimindeki durumuna göre gerilediği bilinmektedir. Yine bu dönemde bölgenin başkenti Bahar dan Çemçemal e taşınmıştır.[20]

Moğollar sonrasında Kürtlerin yaşadığı bölgeler farklı Türk toplulukları, beylikleri arasında ihtilaf meselesi olmuş, bu topluluklar zaman zaman Kürtlerle birlikte çalışırken, zaman zaman Kürtlere karşı politikalar izlemişlerdir. Bu toplulukların içerisinde Kürtlerin özellikle Diyarbakır merkezli Akkoyunlular ile olumsuz ilişkileri olmuş, birçok kaynağa göre "Akkoyunlular sistematik bir şekilde önemli Kürt aşiretlerini ortadan kaldırmışlardır."[20]

Orta Çağ sonlarından 20. yüzyıla Kürtler [değiştir]

19. yüzyılın ikinci yarısında farklı bölgelerden geleneksel kostümleriyle Kürtler: sağdaki el-Cezire yani Mezopotamya dan bir Kürt, ortadaki Mardin den bir Kürt, ve soldaki de Diyarbakır dan bir Kürt çoban.16. yüzyılda kaleme alınmış olan Şerefname Kürt tarihi açısından önemli bir belgedir ve gerek o dönemin gerekse öncesinin olaylarına ve gelişmelerine dair birçok bilgi sunmaktadır. Bilinen o ki 16. yüzyıl ile birlikte bölgedeki iki ana güç olan Safeviler ve Osmanlıların arasındaki ihtilaflar Kürt topluluklarının tarihi açısından çok büyük önem arz etmiştir. Özellikle Şah İsmail in başarılı askerî politikalarıyla birlikte birçok Kürt topluluğu Safeviler hükumdarlığı altına girmiştir; bununla birlikte Safevi Devleti nin bu topluluklarla ilişkisi genellikle olumsuz olmuş, Şii olan Safeviler diğer Şii Türk liderleri, Sünni olan Kürt liderlerine değişmişlerdir.[20]

Buna karşılık, Sünni Türklerin başta olduğu Osmanlılar ise, Kürtlere karşı daha yapıcı bir politika izlemiş, bölgedeki Kürt liderleriyle anlaşmalar yapmış, daha sonra Safevilere karşı gerçekleşen savaşlarda ve sonrasında bölgedeki Kürt topluluklarının çoğunluğunun desteğini almışlardır. Nitekim bu desteğin alınmasında ve Kürtlerin Safevilere karşı Osmanlı saflarına dahil edilmesinde kendisi de Kürt olan Osmanlı siyasetçilerinden İdris-i Bitlisi önemli bir rol oynamıştır.[20] Safevilerden alınan bölgelerde kurulan vilayetlerde Türklerin yanı sıra Kürtlere de önemli liderlikler verilmiş, birçoğu babadan oğula geçen bu önemli derebeylik benzeri pozisyonlar daha sonra da devam etmiştir.[20] 17. yüzyılın sonuna kadar Kürtlerin bölgedeki konumu bu iki devletin ihtilaflarıyla belirlenmiş, sonunda Safevilerin tamamen mağlup olup Zagros Dağları nın ötesinde kalacak şekilde bölgeden çekilmesiyle gerek Kürtler için gerek bölge için yeni bir dönem başlamıştır. 17. yüzyıldan itibaren zaman zaman geçici sürelerle bölgede İran etkisi ve saldırıları görülse de, Kürdistan bölgesi barındırdığı Kürt halklar ile birlikte genel olarak Osmanlı kontrolünde kalmıştır. Genel olarak Kürtler Osmanlı himayesinde Osmanlı ile birlikte dış etmenlere karşı koymuşlarsa da, İranlıların Kürtlerle ilişkisinin olmadığını söylemek yanlış olur; örneğin Nadir Şah ın ölümünden sonra kısa süreliğine de olsa ülkeyi yöneten, Zend hanedanına mensup Kerim Han olmuştur.

19. yüzyıl ile birlikte İran - Osmanlı gerginliği tekrar yükselmiş, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerden Zuhab ve Süleymaniye bu gerilimin odak noktaları olmuştur. 19. yüzyıldaki bir diğer önemli gelişme de Osmanlı topraklarındaki çeşitli Kürt beylerinin ayaklanmasıdır. 1830 lu yıllarda Bedirhan Bey, Said Bey, İsmail Bey ve Revanduzlu Muhammed gibi isimler ayaklanmış, bölgede önemli bir güce ulaşmış, aldıkları çeşitli yerlerde Hristiyan topluluklar ve Yezidî Kürt topluluklar katledilmiştir.[20] Aynı dönemde eski sadrazamlardan Sivas valisi Reşid Mehmed Paşa ayaklanan Kürtlerin üzerine, bölgeyi yatıştırması için gönderilmiştir. Uğraşlar sonucu ayaklanmaların önder ismi Muhammed Paşa 1836 yılında yakalanmıştır. Bununla birlikte bölgedeki gerilim dağılmamış, aksine 1839 daki Nizip Muharebesi nde Osmanlı Devleti nin yenilmesi sonrası bölgede ayaklanmalar tekrar baş göstermiş, 1843 yılı dolaylarında Cizre emiri Bedirhan Bey ile Hakkâri emiri Nurullah Bey ayaklanmıştır. Bu dönemdeki önemli olaylardan biri de kendilerine uygulanan baskıdan şikâyetlenmiş olan Hakkârili Nasturilerin Nurullah Bey tarafından katledilmeleridir.[20] 1840 ların sonuna doğru Osmanlı bunların üzerine bir ordu yollamış, yenilen liderler sürgün edilmiştir. Kürt ayaklanmalarıyla ilgili önemli bir husus da, 19. yüzyılda Osmanlı ile savaş içerisinde olan Rus ordularında bir Kürt alayının tertip edilmesidir ki nitekim Kırım Savaşı nda Rusların iki Kürt alayı seferber ettikleri bilinmektedir.[20] 1800 lü yılların sonunda Hakkâri ve çevresindeki bölgede tekrar Kürt ayaklanmaları olmuş, bu ayaklanmalar Osmanlı tarafından belirli bir süre içerisinde yatıştırılmış, bu dönemde ayrıca Osmanlı tarafından Hamidiye Alayları olarak anılan Kürt alayları kurulmuştur ki bu alayların kurulması Kürt aşiretleri arasında ihtilafa ve hatta çatışmalara yol açmıştır.[20] Ayrıca 1800 lerin başında Osmanlı topraklarında bağımsızlık hareketinin güçlendiği bir başka topluluk olan Ermeniler ile Kürtler arasında gelişen iyi ilişkiler, 1800 lerin son yıllarında düşüşe geçmiş, çeşitli yerlerde Ermeni ayaklanmalarının bastırılmasında Kürtler aktif rol oynamışlardır.[20]

 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 14:12:15
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Kürt Tarihine Giriş (Entry to Kurdish History)

Kürtler, Ortadoğu’nun en eski halklarından olup Toros dağlarından Zagros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye götürmektedir.

Etimoloji

“Kürt” isminin kaynağı tarihsel olarak çok eskilere dayanmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Kürt teriminin temelinde KUR kelimesi yatmakta olup Sümer kökenlidir. Sümerce de KUR, dağ demektir. Tİ eki aidiyeti ifade eder. Böylelikle KURTİ kelimesi dağın halkı anl gelmektedir. Bu ismin geçmişi M.Ö. 3000 lere kadar dayanmaktadır. Kürdistan coğrafyası bilindiği gibi dağlık bir bölgedir. O çağlarda insanlara coğrafyalarıyla veya yaşam tarzlarıyla bağlantılı adlar verilirdi. Kürtlerinde işte bu dağlık coğrafyada binlerce yıldır yaşamasından dolayı bu adı almış oldukları ileri sürülmektedir. Sümercedeki KURTİ adı, Greklerede 2200 yıl önce Kurdienne (Kürt memleketi) diye geçmiştir.

The Name Kurd And İts Philological Connections adlı yazısında Driver, listesini yazıtlardan çıkardığı Kurti, Karda, Karduk, Gord, Kord, Cardakes, Cyrtii, vd gibi sonekleri farklı dillere göre değişse de hepsi ortak bir krd/krt öğesi içeren tüm bu adların aynı kökten geldikleri ve etnik olarak ilişkili oldukları sonucuna varmıştır.

Dr. Asad Khailany’nin yaptığı araştırmalarda binlerce yıllık tarihi kaynaklar Kürtleri şöyle kaydetmiştir:
Dr. Asad Khailany s researches based on thousands of historical resources.

What the ancients referried to Kurds as:

Sümerler (Sumerians) - Karda, Kurti ve Guti,
Babiller (Babylonians) - Garda ve Karda,
Asuriler (..yrians) - Qurti ve Guti,
Grekler (Greks) - Kardukh ve Gordukh,
Ermeniler (Armenians) - Kortukh ve Gortai-kh,
Persler (Persians) - Gurd veya Kurd,
Süryaniler - (Syrians) Kardu ve Kurdaye,
İbraniler ve Keldaniler (Hebrews and Chaldeans)- Kurdaye,
Aramaik ve Nesturiler (Armamic and Nestorians)- Kadu,
Erken islamik dönemlerin Arap yazarları (Arabs) - Kurd (çoğul Akrad),
Avrupalılar ise M.S. 7. yüzyıldan itibaren (Europeans) - Kurd demişlerdir.

Milattan önceki tarihlerde Mezopotamya’da tarih sahnesine çıkmış birçok kavimlerin Kürt asıllı olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Mesela isimleri tarihlerde anılan; Subaru, Kurti, Guti, Lulu, Kusi, K..it, Mitanni, Med, Mannai, Urartu, Karduk, Cyrtii, Gord, Kord, Kardakes v.s. gibi kavimlerin çoğunun Kürd olması yüksek olasılıktır. Etimolojik olarak incelendiğinde bugünkü Kürtlerin atalarından bahsedildiği anlaşılmaktadır.


Dil
Kürt dili Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. Bu ailede yer alan İran dil grubu, Kürtçeyi de içermektedir. Daha açıkcası Kürtçe İrani diller ailesinin kuzeybatı grubu içindedir ve Farsça’dan bağımsızdır.

Kürtçe, bugün Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan diye bilinen değişik devletlerin sınırları içinde yaşamakta olan ve tarih boyunca Kürdistan olarak bilinen coğrafyada konuşulur. Dünyada tahminen 20-25 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Kürtçe, Irak ve Kürdistan Özerk Bölgesinde resmi dil olarak tanınmışdır.
Filolog (Dilbilimci) Abdülmelik Fırat’e göre Kürtçede 100 binin üzerinde kelime vardır.

Kürt edebiyatı, halk edebiyatı ve yazılı edebiyat olarak ikiye ayrılır. Sözlü edebiyat, yani halk edebiyatının tarihi binlerce yıl öncesine kadar dayanıyor. Yazılı edebiyat ise bin yıl öncesine kadar dayanıyor. Hemadani Baba Tahir (935-1010), Kürt edebiyatının ilk yazılı örneğini, bin 100 yıl önce İran da Arap alfabesiyle Kürtçe yazmıştır.

Kürtçe’nin eski ve güçlü edebi ürünlere sahip diğer bir lehçesi de Kurmanci lehçesidir. Kurmanci lehçesiyle bu güne kadar ulaşmıştır şiirler yazan Kürt şairleri arasında ilk akla gelenler Elîyê Herîrî (1425-1495), Feqîyê Teyran (1590-1660), Melayê Cizîrî (1570-1640) ve Ehmedê Xanî (1650-1707) dir. Ehmedê Xanî nin Mem û Zîn adlı ünlü eseri ilk kez 1730 da çevrilip yayınlanmıştır.

Tarih
Kürtlerin Anadolu nun en eski halklarından biri olduğu yapılan genetik, etnografik, linguistik, etimolojik ve arkeolojik araştırmalarla gün ışına çıkmaktadır. Dünyanın her köşesinde halklar yaşadı. Ama Mezopotamya nın, Zagros un ayrıcalığı var. Yazının keşfedildiği yer burası. Atın ilk ehlileştirildiği, ilk tekerleğin döndüğü, ilk aritmetik, tıp, ilk teleskopun yapıldığı, ilk destanın söylendiği, ilk şiirin yazıldığı, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşmaları, ilk türküler, ilk yontular, ilk tapınak, ilk mutfak, ilk şarabın keşfi ve ilk tiyatronun yaratıldığı insanlığa kucağını açmış bir yöre. İşte bunların hepsinde Kürt halkının alın teri vardır. Mezopotamya bölgesini Mezopotamya yapan Dicle ve Fırat nehir isimleride Kürtlerden kaynaklanmaktadır.


I. Antik Çağda Kürtler
Medeniyetin beşiği olan Mezopotamya yöresinin antik halklarından biri olan Kürtler hakkında bir çok eski tarihçi ve coğrafyacı binlerce yıl evvel yazdıkları kitaplarda bahsetmektedir. Bu kitaplarda ve eserlerde Kürtlerin antik çağlardan bu yana yer aldığı, kurduğu birçok beylik, krallık ve devletlerden bahsedilmektedir. Özellikle Yunanlı ve Romalı tarihçiler Kürt tarihinin aydınlanmasına ışık tutmaktadır. Anadolu, Mezopotamya ve İran kaynakları Kürtlerden bahsetmektedir.

Mezopotamya & Kürtler

Subaru Krallığı

Subarular’ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgileri Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö. 3000 ve 4000 yıllarında bölgede Subarular ın yaşadıkları ve Fırat isminin bu halk tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarular ın Hurriler le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler. M.Ö. 17. yüzyıl içindede Subarular Mitanni Krallığı’nı kurdu.

Subaruların Kürt olduğuna dair tezler vardır. “Subar”ların diğer adı “Suvar”dır. Subaru kelimesi Kürtçedeki Şivan kelimesinin bozulmuş hali olduğu iddia edilmektedir. Kürtçede “Şivan” Çoban demektir. Kürtlerin önemli bir bölümü bugünde çoban hayatı sürdürmektedir. Erbil’de Subaruların bir bölümünün yaşadığı yerde tarihi Kürt aşiret konfederasyonu olan Zubari konfederasyonu Subari/Subaru adını halen taşımaktadır. Irak’da dışişleri bakanlığı yapmış Hoşyar Zebari adında bir Kürt bakan dahi vardır.

Guti Krallığı
Zagros dağları ve Aşağı Zap nehrinin kıyılarında yaşayan ve bu günkü Kürtlerin atalarından biri olan Gutiler veya Kutiler, M.Ö. 2700 yıllarında bağımsız bir devlet kurar, Gutiler/Kutiler Mezopotamyanın en eski halklarındandı. Gutilerin bilinen 21 tane kralı olmuştur. Guti/Kuti iktidarı 2 asıra kadar sürmüştür. Guti hanedanlığı daha sonra ise Ur hanedanlığı tarafından sona erdirilmiştir.

Gutiler, Mezopotamya kuzeyindeki Akad memleketlerini M.Ö. 2649 yıllarında işgal edip tam iki asra yakın, Sümer ve Akadları idare ettiler.
Akadlar döneminde Zagrosda yaşayan Gutiler Akad kralı Naram-Sin’in ölümünden sonra kral adayları arasında yaşanan kavgadan faydalanarak Akadları süpüren Gutiler, demoralize olmuş Akad ordusunu yendi. Fırat nehri kenarında bulunan Agade şehrini alarak imparatorluğuda ele geçirdiler.

Kürtler ortadoğunun en eski tarihlerinden birini oluşturmaktadır. Tarih, antropoloji, etnografi, ve linguistik gibi değişik bilim dallarında uzman olan araştırmacıların büyük çoğunluğu Gutileri Kürtlerin ataları olarak saymaktadır.
Eric Jensen kitabında: Ortadoğunun Kürtleri Kürdistanda modern tarih daha muhafaza edilmemişken Kürdistanda yaşıyorlardı diye yazmaktadır. Mezopotamya tarihi uzmanı Pennsylvania Üniversitesi Doğu bilimleri Başkanı Prof. Ephraim Avigdor Speiser göre tarihte ilk Kürt halkından bahsedilmesi M.Ö 3000 yıllarında Gutium adı altında gerçekleşmiştir. Gutiumlular (Kürdistan) Hint-Avrupa dili konuşmaktaydılar (Morris). Gutium Kürdistanın ta kendisi olması bir tarafa etimologlara göre Guti kelimesi dahi Kürt kelimesin değişime uğramış şeklidir. Prof. Howorth’a göre Kurdistan adı Gutium kelimesinden türemiştir. Ve Babilonyaların kullandığı Khuradi veya Quradu kelimesini Guti adıyla bağdaştırmaktadır. Guti ülkesi modern Kürdistanın adıdır.
Sayce’ye göre Kürt adı Babiloncadaki quradu kelimesinden gelmektedir ve savaşçı anl taşımaktadır ve bu kelime Van cıvarındaki halkın adından kaynaklanmaktadır.

Ortadoğu uzmanı eğitimci Dr. Honigman’a göre Guti kelimesi Kürt kelimesiyle aynıdır. Guti, Kurti adının iranize şekliyle telaffuz edilişidir. G K dönüşümü olmuş. Örneğin: Kardeş kelimesinin Gardaş kelimesine dönüşü gibi. Etimolojik olarak R harfinin zamanla yutulmuş olması ise etimolojide doğal bir olgudur, dolayısıyla, ortaya Guti çıkmış: Guti-Gurti-Kurti. Gutilerin yaşadığı Güney Kürdistan yöresinde halen Judikan adlı Kürt aşireti mevcuttur.

Araştırmacı Rawlinson’a göre ise Gut ilkel Keldani dilinde sığır anl gelmektedir Başka bir iddiaya göre ise “Guti” kelimesi Sümer kökenlidir ve yine (Gud=öküz, sığır) bugünkü Kürtçe’de yer alan “öküz, sığır sahibi halk” anl gelmektedir. Gutiler bugünkü Soran Kürtlerin yakın durmaktadır.

Guti Kralları:

• İnkişuş
• Zarlagab
• Şulme
• Silulumeş
• Inimabakeş
• Igeşauş
• Yarl-agab
• İbate
• Yarl-angab
• Kurum
• Apil-kin
• La-erabum
• İrarum
• İbranum
• Hablum
• Puzur-Suen
• Yarlaganda
• Tirigan

En son Guti kralının adı Tirigandır. Tir Kürtçede “Ok”, Tirigan ise “Okçu” demektir.

M.Ö. 2000, Kürtlerin Ataları: Churriter (Hurri), Guti ve Subarular

Mitanni İmparatorluğu

Mitannilerin, Habur çayının (Şırnak) doğduğu yerde Vaşşuganni (Vaşukani) adlı bir kent merkezine sahip olduğu, buradan çıkan tabletlerden anlaşılmaktadır. California Üniversitesi Arkeologu Prof.Yoteshilani, Mitannili Kürtlerin Habur yakınlarında yaşamış olduğunu, imparatorluklarının adının ise Şenak olduğunu yaptığı kazılarda keşfetmiştir. Hurri dil grubu konuşulmakta, ağırlıklı olarak orta Mezopotamya da, bugünkü Urfa, Mardin ve Şırnak bölgelerinde hüküm sürüp; M.Ö 1500-1250 yılları arasında yaşamıştır. Demiri kendi tekelinde tutmuştur. At yetiştiriciliğinde meşhurdur. Asur ve Hititlerle sürekli ve şiddetli bir çatışma ort yaşamıştır. Mitanni kralı Sauşşatar, ..ur üzerine yürür ve kenti ele geçirir. ..ur prensliğinde ..urrabi ve II. ..urnirarinin bulunduğu bu zamanda ..ur, Kas krallarının etkisinden kurtulur, ancak bu kez de Mitannilere tabi olmak zorunda kalır. Sauşşatar, feth ettiği ..ur kentinden birçok kıymetli eşyalarla birlikte bir altın kapıyı da ganimet olarak Şırnakdaki başkenti Vaşşukanniye götürür. Sauşşatarın bu başarılı faaliyetinden sonra, Mitannilerin doğu sınırları Zağros Dağlarına kadar genişler. Kuzey Suriyedeki eski denetim alanları olan Halep ve Kadeş bölgeleri de tekrar Mitanni hâkimiyetine girer. Mitanniler, Suriye, Amuriye, Asur memleketiyle Kürdistanin Kerkük bölgesine kadar olan topraklara hüketmişlerdir. En son Asur İmparatoru Salman..ar tarafından varlığına geçici olarak son verilmiştir.

Mitannilerin başkentinin adı Vaşukanidir. Bu ismin araştırmacılar tarafından Kürtçeden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Kürtçede başikani veya hoşkani “güzel pınar” demektir. V-B-H harfleri etimolojik olarak en kolay dönüşümü olan harflerdir. Zamanla fonetik değişime uğramış olması yüksek olasılıktır.

Mitannilerin Aryan (Arı) kökenli, (özelliklede Mitani kralları) oldukları biliniyor. Büyük olasılıkla Mitanniler Kürdlerin atalarıdır.

Tarihçi Speiser göre Mitaniler Arı ırkına mensup ve Kürtlerin ecdatlarından, Zagros topluluğunun bir bölümünü teşkil eden Subaruların bir koludur.
Mitannilerin yaşadığı aynı coğrafik bölgelerde yaşayan Kürt aşiretleri halen Mitanni adını Mattini, Motikan/Moti gibi şekillerde yaşatmaktadır.

Mitani kralları:

• Kirta (M.Ö. 1500 – 1490)
• Şuttarna I (M.Ö. 1490 – 1470)
• Baratarna (M.Ö. 1470 - 1450)
• Parşatatar (M.Ö. 1450 - 1440)
• Sauşşattar (M.Ö. 1440 - 1410)
• Artatama I (M.Ö. 1410 - 1400)
• Şuttarna II (M.Ö. 1400 - 1385)
• Artaşumara (M.Ö. 1385 - 1380)
• Tuşratta (M.Ö. 1380 - 1350)
• Şuttarna III (M.Ö. 1350)
• Mattivaza (M.Ö. 1350 - 1320)
• Sattuara I (M.Ö. 1320 - 1300)
• Vasaşatta (M.Ö. 1300 - 1280)
• Şattuara II (M.Ö. 1280 - 1270)

Birçok Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesi bulunmaktadır. Şatır eski Kürtçede site yada şehir yöneticisi anl gelmektedir. Şehir anl gelen Şat sözcüğünden türetilmiştir. Şat sözcüğünün İranî dillerde Şar , Şahar , Şehr gibi versiyonları da vardır. Şat şeklinde söyleneni en eskisidir. Şah (Kral) sıfatı dahi bu Şat kelimesinden türetilmiştir. Dolayısıyla Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesinin bulunması kralllıklarıyla ve şehir yöneticilikleriyle ilgilidir.
“Arta” sözcüğü ise hem Kürtçe hem de eski İranî dillerde soylu, doğru, adil, hak, yasa anlamlarına gelmektedir.

Komagene Krallığı
Kommagene (Komajen) krallığı M.Ö. 162 – M.S. 72 yılları arasında Anadoluda bugünkü Adıyaman ili cıvarlarında büyük Zilan aşiretine mensup Kürtler tarafından kurulmuştur. Nemrud Dağı Kürt krallığının en önemli merkezi, başkenti, idi. Kral Nemrud Kürd olup adıda Kürtçedir. Nemrud kelimesi Kürtçedeki “Nemir” veya “Nemird” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir ve “ÖLÜMSÜZ” demektir. Komagenes, Helen kökenli bir adlandırmadır. Nemrut Dağına, öteki adıyla Kürt Dağı diyorlar. Kom sözcüğü Kürtçede topluluk anl geliyor. Gene ise soy, kabile, aşiret anl gelmektedir. Komagene yan yana geldiğinde herkesin evi anl ortaya çıkarıyor veya göçebe aşiretler diyarı anl gelmektedir. Kürtlüğün tüm kriterlerini üzerinde taşıyan yuvarlak tepe, örnek inşa planları ve karmaşık renkli duvarlarıyla dizayn edilmişti. Kürtler in tüm tarih, gelenek, görenek ve kültür mirasları Kürtçe nin derinliklerinde gizlidir. Kürtlerin ataları olan Kommageneler döneminde bölgede barış ve huzur hüküm sürmüştür. Yazılı belgelerde M.Ö. 850 yılında görülen krallığın ismi o dönemlerde “Kummu” veya “Kummuhu” olarak geçer. Yüzyıllardır ışık Anadoluya Tanrılar dağı Nemruddan doğar ve tüm dünya uygarlığa uyanır.

Kommagen Kralı bir keresinde Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi kralı: “Tanrılardan korkusu olmayan tanrısız bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar,” diyerek suçlar. Kral Sargon’un nitelemesi fazlasıyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine söyle devam eder: “karısını, oğullarını ve kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya’nın güneyine (bugün Irak) sürdüm.” Anlaşılan, yerleşik halkları yurtlarından topraklarından sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi.

Yunanlı tarihçi ve coğrafyacı Strabo, M.S. 7-18 yılları arasında yazdığı "Coğrafya" (Geographika) adlı ünlü eserinde Komagene’den bahseder. Komagene’nin küçük bir ülke olduğunu, Samosata (Samsat) adındaki, doğayla kaplanmış başkentte kraliyet ailesinin ikamet ettiğini, ama şimdi Roma eyaleti olduğunu anlatmış. Şehrin fazlasıyla bereketli topraklarla kaplı ve Fırat nehrinin kenarında olduğunu yazmış.

Kommagene Valileri, M.Ö. 290-163

• Sames I (M.Ö. 290-260)
• Arsames I (M.Ö. 260-228)
• Xerxes (M.Ö. 228-201)
• Ptolemaeus (M.Ö. 201-163)

Komagene Kralları, M.Ö. 163-M.S. 72

• Ptolemaeus (M.Ö. 163-130)
• Sames II Theosebes Dikaios (M.Ö. 130-109)
• Mithridates I Callinicos (M.Ö. 109-86)
• Antiochus I Theos Dikaios Epiphanes Philorhomaios Philhellen (M.Ö. 86-38)
• Mithridates II Philhellen (M.Ö. 38-20)
• Antiochus II (M.Ö. 29)
• Mithridates III (M.Ö. 20 -12)
• Antiochus III (M.Ö. 12 - M.S 17)
• Roma’ya İmparatorluğuna geçti (M.S. 17-38)
• Antiochus IV Epiphanes (M.S. 38-72)

Komagenenin Tarihi Eserleri
Adıyaman şehrinde bulunan Nemrud 2150 metre yüksekliğinde ve bütün bölgeye hükmedercesine durmaktadır. Toros sıradağlarına aittir. Gündoğumu ve günbatımının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede, Kommagene (Komajen) Kralı 1. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Kral 1.Antiokhos un (Tanrılar Dağı) Nemrud dağına yaptırdığı görkemli kutsal alan, kendi heykeli ve herbiri 9 m yüksekliğindedir.
Doğu ve batı teraslarda; sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder.

Korduene Krallığı
Ünlü Atinalı filozof ve tarihçi Ksenefon (M.Ö.430-355), Anabasis (sefer) adlı eserinde “Kardukhi” dediği Kürdler tarafından Korduene Krallığı adında kurulmuş bir krallık vardı. Bu krallık Hakkari ve Diyarbakır arasında kurulmuştu. Korduene krallığı Kürt kralları ve prensleri tarafından yönetiliyordu. Ksenefonun dediğine göre bağımsız yaşayan bir halkdı ve Akamenid kralına bağlı değildiler. M.Ö. 1. yüzyılda ise Ermeni olduğu ileri sürülen Kral II Tigranes tarafından Korduene (Kürdistan) feth edilmiştir. Kral Tigranes, Korduene kralı Zarbienus’u da suikast düzenleterek öldürtmüştür.

Yunanlı tarihçi Plutarch M.S. 1. yüzyılda, Kürdistan kralı Zarbienus’un Ermenistan kralı Tigranes’in baskısına karşı ittifak için Roma konsolosu Appius Claudius yoluyla Roma generali Lucullusla gizlice irtibata geçtiğini aktarmış. Fakat bu durumdan haberdar olan Tigranes, Kürt Kral Zarbienusu, karısını ve çocuklarını Romalılar Ermenistana girmeden önce suikast düzenleterek öldürtmüş.

M.Ö. 74’de Roma generalliği ve konsolosluğu yapan Lucullus düşüncesiz olmadığı için Kürdistana girdiğinde Zarbienus onuruna cenaze törenleri düzenletmiş. Zarbienus için düzenlenen töreninde kral’ın cenazesi altın, kraliyet elbiseleri ve Tigranes’den alınan kalıntılarla süslenmiş. Lucullus kendi elleriyle süslenmiş cenazeyi kralın akrabalarıda yanındayken ateşe vermiş. Arkadaşlarına katılarak Zarbienus’un adına içerek; Zarbienusu arkadaş; ve Romalıların iyi bir müttefiki olarak anlatır. Lucullus, Kürt Kral Zarbienus anısına da masraflı büyük bir anıt yapılmasını emreder. Kürt Kral Zarbienus’un sarayında çok fazla altın, gümüş ve üç milyon ölçek mısırdan oluşan büyük hazine bulunmuş. Böylece Romalı askerlere bolca mısır temin edilmişti. Lucullus kamu hazinesinden tek kuruş almadığı için de takdir edilmişti. Böylece savaşın masrafı kendiliğden de karşılanmıştı. (Plutarch/Hayatlar/Lucullus, Bölüm 36)

İngilizce metni - Chapter 36: Zarbienus, the king of the Gordyeni, as has been said, secretly stipulated with Lucullus, through Appius, for an alliance, being oppressed by the tyranny of Tigranes. He was informed against, however, and put to death, and his wife and children perished with him, before the Romans entered Armenia. Lucullus was not unmindful of all this, but on entering the country of the Gordyeni, appointed funeral rites in honour of Zarbienus, and after adorning a pyre with royal raiment and gold and with the spoils taken from Tigranes, set fire to it with his own hand, and joined the friends and kindred of the man in pouring libations upon it, calling him a comrade of his and an ally of the Romans. He also ordered that a monument be erected to his memory at great cost; for many treasures were found in the palace of Zarbienus, including gold and silver, and three million bushels of grain were stored up there, so that the soldiers were plentifully supplied, and Lucullus was admired for not taking a single drachma from the public treasury, but making the war pay for itself.

M.Ö. 200 yıllarında Anadolu ve Kürt Krallıkları: Sophene, Gordyene, Mardia, Cortea, Komagene


Ermenistan kralı Tigranes yeni kurduğu “Tigranocerta” (Diyarbakır, Silvan) adındaki şehre Adiabene, Asur, Gordyeni ve Kapadokyalıları yerleştirmiş. Bu şehirde Grekler ve Kilikyadan getirilip yerleştirilmişlerde varmış. Tigranes bu insanların yerleşim yerlerini darmadağan ederek sakinlerini zorla Tigranocertada yaşamaya mecbur etmiş.

İngilizce metni - Chapter 36: Thus successful in his campaign, Lucullus struck camp and proceeded to Tigranocerta, which city he invested and began to besiege. There were in the city many Greeks who had been transplanted, like others, from Cilicia, and many Barbarians who had suffered the same fate as the Greeks,— Adiabeni, ..yrians, Gordyeni and Cappadocians, whose native cities Tigranes had demolished, and brought their inhabitants to dwell there under compulsion.

Modern Ermeni tarihçilerinden Nicholas Adontz (Armenia In The Period Of Justinian, 1970) ve Cyril Toumanoff (Studies In Christian Caucasian History, 1963)’un görüşlerini de kısaca not etmek gerek. Toumanoff, lokal “Kardukhi hanedanlıkları”ndan, bir “Gordyene Krallığı”ndan ve “Korduene prensleri”nden, 298 yılından sonra onbeş kalesi bulunan Korduene prensliğinde/devletinde Roma kontrolünden sözeder (a.g.e., s. 181-182).
Adontz, Tigranes’ın ordusundaki etnik gruplar arasında “Gordyen’ler”i de sayar (s. 318), modern Kürtler’in atalarının “Kurti”ler olduğunu söyler. Kürtler Kral Tigranesin ordusunda yer alıp birçok yerleşim yerini o dönemlerde hakimiyeti altına almıştır. Bunlar Mezopotamya, Azerbaycan, Suriye, Kapadokyadır. Kürtlerin orduda yer alması sayesinde Ermenistan Kralı İmparatorluğunu genişletebilmiştir. Kral Tigranesin Kürt olduğuna dair iddialarda vardır. Daha sonra ise Korduene Krallığı M.Ö. 55 yılında Roma imparatorluğunun bir eyaleti oldu ve 384 yılına kadar 4. asır Roma hakimiyetinde kaldı.
Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/tarih/227484-kurtlerin-tarihi-m-o-kurt-kralliklari.html#post1726911

Korduene Kralları:

• Zarbienus (M.Ö. 74)
• Maniasurus (M.S. 115)


Sophene Krallığı
Sophene Krallığı Dicle ve Fırat nehirlerinin arasından kurulmuş bir krallıktır. Ermenistan krallığının güneybatısında olan Sophene Krallığı bir çok kere Ermenilerin, Perslerin ve Romalıların hakimiyetine girmiştir.
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 14:14:17
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
ve gelelim diğer konuya evet eesra hanım asurlular eriyip gittiklerinde bütün mezepotamya halkarıyla kaynaşıyorlar ..bu bir yalan değil batersit bunu bilmiyorsan öğren istersen ...
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 14:17:48
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Medler’i Kürtler’e bağlayan zincirin bir halkası da MÖ’ki yıllardan beri varlığını sürdüren Azerbaycandaki bağımsız Kürt Devleti’dir. Bu devlet varlığını Sasani Hükümdarı Ardeşir ile yaptığı ve bir araştırmacı Kürt’ün çok esaslı delillerle gösterdiği gibi yenilmediği savaşlara girişir

Bana (MİT’in ve Özel Harb Dairesi’nin de katkısıyla) Türkler Tarafından gönderilen mailler’in çoğunda Kürtler’in tarihte hiç bir devlet kuramadığı, bir millet olmadıkları, Kökleri’nin olmadığı falan ileri sürülür. İşin garibi çoğınluk buna inanır.


Bir ara Welatparêz ve kendi Site’ımda Prof Üşümezsoy’un aynı ayardaki saptırmalarına ve hezeyanlarına bilimsel cevaplar vermiştim. Bu Zat vaad ettiği halde o cevaplardan sonra bir daha Kürtlük vadisine el atmadı.. Çok da gençti.. Galiba bunalıma girdi..


Kürt Milleti eğer çok büyük bir tarih mirasına sahip olmasaydı, herkes emin olsun ki şimdiye kadar çoktan teslim bayrağı çekmiş, asimile olup unutulan milletler kervanına katılmıştı. Türk İnsanı, dünyada görülmedik bir şekilde şartlandırılmış olduğu için, resmi tarih ve resmi tarihi de aşan çarpıtılmış “araştırmalar”ı okumakla yetindiği için objektif gerçeği göremiyor, tarih bilimi alanında ayağı yere basmayacak şekilde havada kalıyor.


Resmi Türk Tarihçileri, Atatürk’ün emri ile bir Türk Tarihi yaratmaya çalışırken, MS 400’lü yıllarda yakadıkları ve sahipsiz gibi görünen Hunlar’ın kurdukları devletleri ilk Türk devletleri olarak alırlar. Evet Hunlar ardlarında pek delil bırakmadan kaybolup gitmişler, ama yine de başka kaynakların kayıtlarından dilleri’nin Ural Bulgarcası olan Çuvaş Dili ve Macar dili olan Finno-Ugrik Dil ile aynılığını veya çok yakınlığını öğreniyoruz. Bu durumda Hunlar’ın mirasçıları’nın Macarlar ve Bulgarlar olduğunu söylemek, okuyucuyu yanıltmak anlamına gelmez. Pek çok ciddi Batılı kaynak da bizi doğruluyor. Bu durumda Türk tarihini yaratmaya çalışanların “onlar Türktür” şeklindeki ısrarları havada kalıyor. Bakınız: Otto J. Mänchen-Helfen: Huns and Hsiung-Nu (published in Byzantion, vol. XVII, 1944-45, pp. 222-243)


Eğer gerçekçi bir araştırma yapılmışsa Türkler’in gerçekte tarih Sahnesine çıkışları MS 8. Yüzyılın başlarına rastladığı görülecektir. Moğolistan çevresindeki yazıtlar ve ortaya çıkan Göktürk Devleti,Türkler’in tarih sahnesine çıkışlarının en eski delilleridir.. Daha önce, devlet düzeyinde Türk varlığına dair kanıt gösterilemiyor. Bunun anlamı, göçebe Türk Kabileleri daha henüz istilacı, talancı bir liderlik yakalayamamıştı.


Kürtler ise, Proto-Kurd olarak, sırasıyla Hititler’in, Mittaniler’in ve Medler’in tek mirasçılarıdırlar. Hititler, Batı’da Kürdistan’ın son noktası olan Enguru (Ankara) ve çevresine de hakim olmuşlardı (Enguru=Üzümlü, Kürtçe zazaki). Hitit’ler’in sembolu olan Güneş, Mithra’nın semboludur. Hititler, Mittaniler’le yaptıkları savaştan sonra Mithra; İndra, Nahaatyu (Nasatyu) ile Varuna’nın şahit tanrılar olarak gösterildiği yazılı bir antlaşma imzalamışlardı, ki, Mithracı Kürtler (Êzdîler), bugün de, baskılarla zedelenmiş, bir Mithra dinini sürdürüyorlar.. Bütün bu saydığım devletler, akraba sosyal gruplar tarafından kurulmuş, Aryani devletlerdir. Mittaniler’in hüküm sürdüğü coğrafya bugün de tümüyle Kürtler’le meskundur. Medler’in coğrafyası ise Millatan öncesinden başlayan zora dayalı bir asimilasyon sonucu daralmış olmasına rağmen, o coğrafyanın yarısından fazlası hala Kürtler’le meskundur. Hititler’in kaybolduğu alanlara da bakarsak, büyük asimilasyon ve katliamlara rağmen hala hala Kürt köy kümeleri varlıklarını sürdürmektedirler.


Medler’i Kürtler’e bağlayan zincirin bir halkası da MÖ’ki yıllardan beri varlığını sürdüren Azerbaycandaki bağımsız Kürt Devleti’dir. Bu devlet varlığını Sasani Hükümdarı Ardeşir ile yaptığı ve bir araştırmacı Kürt’ün çok rsaslı delillerle gösterdiği gibi yenilmediği savaşlara girişir.


Çoğu Kürt İnsanı tarafından bile bilinmeyen bu savaşların ilki hem Firdowsi’nin Şahnamesi’nde, hem de Kârnâmag-î Ardaşîr î Babagân adlı Pehlevi yapıtta geçer Yani savaşla eş zamanlı olarak yazılmış bir Şahnamede (Kârnâmag) geçer. Bu yapıtlarda Kürt Kralı Madîg ile Sasani Kralı Ardeşir arasında geçen bir savaş anlatılır (MS 226). Madig’in kralı olduğu bu Kürt Devleti Azerbaycan’da kurulmuştu. Bu devletin önemi; tarihi olarak şöyle açıklanabilir:


-Milat yıllarında “Kürd” İsmini taşıyan ilk Kürt Devleti’dir, ki Kürt Milleti’nin Düşmanları bunu inkar ederler.


-Proto-Kürdler’in başka ad kullanarak kurdukları devletlerden çok daha berrakça Med Devleti ile Kürdler’i bağlar.


Bunların dışında önemli olarak gördüğüm dokuz Kürt Devleti daha var, şöyle:


Alamut Ziyar’ı Devleti

Hamdani Devleti

Daysam

Mervani devleti

Sedadi Devleti

Hasanveyh Devleti

Eyyubi Hanedanlığı Devleti

Alamut Devleti

Gor Devleti


Ayrıca eğemenliğin simgesi olarak, Sasani dönemine ait sikkeler (para) ve daha sonra Daysam Devleti ile Mervani Devleti’ne paralar bugün dünya müzelerinde ziyaretçi bekliyor. Bunun dışında Kürtler’e Düşman Güçler’in neler sakladıkları belli değil.


Bu durumda Türkler’in sürekli olarak ve inanarak ileri sürdükleri “Kürtler tarihte hiç devlet kuramadılar” tezi havada kalıyor. Kürt Milleti’nin gerçekten muhteşem bir geçmişi vardır ve bu muhteşem geçmişleri olmasaydı bunca katliama, sürgüne, zora dayalı asimilasyona dayanamaz dağılırlardı....
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 14:20:40
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
kusura bakmada bu işler söylentile olmaz batersit efendi orta asyadan gelmişler ha ha hiç gülesim yoktu be ..farslar tarafından tarihi kitaplar yakılmasıydı aslında öyle söylentiler ortada olmazdı aynı şekilde bağdatta yakıldı..

 
Kimden: baterisst  78.182.69.1***
2.11.2009 16:14:27
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Asurlularında tarih kitabı yok ama taş tabletleri var naber.Sizin burada insanlara kanıtlamaya çalıştığınız yalanlar dünya tarihi tarafından bikere kabul edilmiyor.Bize nedüü belirsiz iki sayfa bilgiyle kanıt gösteremezsin.Evet kürtler mezopotamyanın yerli halkı değil bunu niçin kabul etmekte zorlanıyorsunuz.Bunu böyle kabul ettiğiniz sürece bizleri inkar etmiş olursunuzki buna hiç kalkılmayın tarihi kil tabletlere yazmış ilk imparatorluktur asur imparatoluğu.Gürcüler bile var bu kil tabletlerde ama ne yazıkki siz kürtler hakkında atom zerreciği kadar bilgi yok buda sizin yalanınızı ortaya çıkartıyor.Dünyanın güvenilir tek tarih kitabı olan Tevratta bile kürtlerden bahsedilmiyor.Medlerden vePerslerden bahsediliyor.Hemen atlıycaksınız işte medler kürt diğe...? Hayır değil kürtlerle alakaları yok.Kürtlere med denilirse azerilerede,ermenilerede med denilmesi gerekirki bunlarda yanlıştır.Çünkü Perslerin kurmuş olduğu med devleti pers kökenlidir.Ve yine persler bu devleti sonlanlandırmıştır.Pers ve Med ayrımını yapabilen Tevrat yazarları niçin KÜRT VE MED AYRIMINI YAPAMAMIŞLAR? Cevabı çok basit çünkü kürt diğe bir şey yok bir mezopotamya halkı yok bir ırk yokkkkk.... Bu güne geldiğimizde emperyalizim çakması kürt tarih tez yalanları sizi bölgede adam etmeye çalışmaktadırki sizin üzerize bir devlet kursun ve emperyalizmi buradan yönetsin.... Kürdistan diğe bir yerin tarihde sadece Osmanlı belgelerinde geçtiği bir gerçek.Osmanlının kolcusu olan bir halk için bu gayet normal bir tabir.Ama ne yazıkki kürdistan diğe osmanlıdan önce bir devlet yoktu ve sonrasındada olmadı sadece kolcu kuvvetlern yaşadığı bölge adı olarak osmanlı emperyalizminin ektiği bu ürün bugün diğer emperyalistler tarafında sulanıp büyütülmektedir ve sonucu sizin gibi tarih yoksunu İNKARCI CAHALAAR türemiştir memlekette.
Şunu söylemek gerekirki bu yalanlarla yem olmaktan ileri gidemediniz ve gidemeyeceksinizde.Şunu o kafanıza sokun biz kadim mezopotamya halkları varolduğu sürece bu yalanlarınız kabul görmeyecek.Sonrada kardeşliken bahsediyorsunuz.Siz bu şövenist,yalan,alttan alttan mezopotamya halklarını inkar eden bu faşist bilgileri kabul ettiğiniz sürece kardeşlik hiç bir zaman ortak paydamız olmayacak.Çünkü tarihiniz mezopotamya halklarını inkar etmektedir ve dünya tarihini değersiz kılmaktadır.Medeniyet bu topraklardan çıtı ama ne yazıkki siz medeniyetin yaşandığı bu toprakların insanı değilsiniz.Nerenin insanısınız? Ben buraya yazsam kabul etmezsiniz.Öyleyse kendiniz kendi tarihinizi uydurma bilgilerin dışında kaynaklardan gerçek kaynaklardan araştıraral öğrenin ve sakın moralinizi bozmayın......
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 16:21:38
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
81 yaşındaki Amerikalı araştırmacı Gene D. Matlock: Tüm dünyanın atası Türkler..
Geçen hafta bir konferans vermek üzere Türkiye ye gelen Amerikalı araştırmacı yazar Gene D. Matlock, Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz adlı kitabında da yer verdiği ilginç iddialarıyla Tüm dünyanın kökeninin aslında Türkler olduğu tezini yeniden alevlendiriyor.



AKŞAM PAZAR dan Mine Akverdi ye konuşan Matlock, kitabında din, dil, tarih ve kültür odaklı pek çok kaynak aracılığıyla tezine çarpıcı kanıtlar da sunuyor. Kadim Türkler, tüm insanların ataları olabilir mi? Maya ve Azteklerden Kızılderililere, Ruslardan Hintlilere, Araplardan İngiliz, İtalyan ve Kuzey Avrupalılara hepsinin kökenlerinin Türk olduğu söylense inanır mısınız? Peki, acaba Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed ve Buda da Türk müydü? Tüm dinler Kadim Türklerin Tengri dininden mi türedi?

Bunlar kafa karıştıran ama bir o kadar da merak uyandıran, cevaplaması zor sorular. Ancak bir araştırmacı bu soruların hepsine evet cevabını veriyor. Ve iddiasının doğruluğuna dair kanıtları da Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz adlı kitabında önümüze sunuyor. İşin ilginç yanı, bu tezin sahibi Türk değil, bir Amerikalı: Gene D. Matlock.


EY DÜNYA İNSANLARI HEPİNİZ TÜRK SÜNÜZ
Temmuz ayında Hermes Yayınları tarafından Türkçe olarak basılan Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz / Kayıp Bir Uygarlığın Sırları Dünyayı Nasıl Değiştirebilir adlı kitabında Gene D. Matlock ilk insanların Türklerle başlayıp daha sonra dünyaya dağıldığını, ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu, bilimin, felsefe ve dinin yine Türklerden doğduğunu söylüyor. 65 yıldır Meksika da yaşayan ve hem Hıristiyanlığın kökenleri hem de Meksika daki Amerikan yerlilerinin kökenleri üzerine uzun yıllar boyunca araştırmalar yapan Matlock un dini kitaplar, mitolojiler, kültür, gelenekler ve özellikle de dil biliminin ışığında elde ettiği ipuçlarını birleştirerek sunduğu kanıtlar da hayli şaşırtıcı. 81 yaşındaki Matlock ile bir konferans vermek için geldiği İstanbul da buluştuk ve çarpıcı iddiası üzerine konuştuk.


İNSANLIĞIN BAŞLADIĞI YER TÜRKİYE
Dünyadaki tüm insanların Türklerden geldiğini söylüyorsunuz. Sizi bu konuda bir araştırma yapmaya yönelten şey neydi?
Yıllar önce İsraillilerin Filistinlilere yaptığı kötü muamele sebebiyle çok üzülmüştüm ve bu insanların bir türlü paylaşamadığı kutsal toprakların tarihi ve buradaki dinlerin kökenleri üzerine araştırmalar yapmaya başladım. Bu araştırmalarımı bir yandan da yazıyordum. Araştırma ilerledikçe her şey beni önce Hindistan a, daha da derinleştiğindeyse Hindistan ın kuzeyine götürdü. Elimi neye atsam önünde sonunda her şeyin kaynağı olarak karşıma Türkler ve coğrafya olarak da Türkiye ve Orta Asya çıkıyordu. Zira dikkatle incelediğimde Eski Ahit (Kitab-ı Mukaddes in ilk bölümünü oluşturan, Tevrat ve Zebur u da kapsayan 39 kitap) ve İncil de İsrail den bahsedilmediğini gördüm. Kutsal kitaplarda bahsedilenler aslında Türkiye ile bağdaşıyordu. Nuh un Gemisi efsanesi, Büyük Tufan... hepsinin kökeni Türkiye ve Türklere dayanıyordu. Bu da bana şunu gösteriyordu: İnsanlığın başladığı yer Türkiye idi. Biz insanlar tüm uygarlığın atası olarak Sümer, Yunanistan, Mısır ve Çin i görmeye yanlış bir şekilde şartlanmışız.


HERKES KENDİ NESLİNİN İZLERİNİ TÜRKLERE DEK SÜREBİLİR
Peki, nasıl oluyor da Türkler tüm insanlığın atası oluyor?
Birkaç bin yıl önce Kuzey Kutup bölgesinde bir cennette, bolluk içinde yaşayan ileri derecede uygarlaşmış bir halk vardı... Dünyadaki bütün dinler hangi ulusa ait olursa olsun insanlığın beş kökensel ırkı olduğunu söyler. Bu beş ırka Kurus, Krishti ya da Krishtaya deniliyordu. Yaşadıkları yere ise Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Aden denir. Hindular buraya Uttura Kuru adını verir. Eski Yunan tarihçileri ve mitolojisi ise buraya Hiperborea olarak göndermede bulunur. Tibetli Budistlar ise Khedar Hand (Tanrı Şiva nın ülkesi) ve Şambala der. Aynı zamanda buraya Tanrı Şiva nın toprakları anlamında Sivariya ve Sibirya da denmektedir. Yeni ilk insanların yaşadığı cennet bahçesi Sibirya bozkırlarıdır. Buradaki ilk insan olan Adem (İngilizcedeki yazılışıyla Adam) Türk dilinde insanoğlu anlamında kullanılır. Nitekim buradaki yüksek zeka ve uygarlığa sahip ari ırk (aryan) Türk tür. Türkler in kendilerinden Kıpçaklar, Kurular ya da Aryanlar diye bahsetmesi de bunun kanıtıdır. Ancak pek çok farklı din ve mitolojide geçtiği üzere bu insanlar lanetlenip bir doğal felaket yaşar, dünya ekseninde meydana gelen ani bir sapma ile yaşadıkları yer donmuş, büyük seller olmuştur. Şimdi adına Türkler dediğimiz Kurular güneye, Orta Asya ya kaçmak zorunda kalmıştır. Bu anlatılan Büyük Tufan dı. Nuh ve insanlığın soyunu devam ettiren oğulları da işte bu kökenden geldi yani Türk tü. Nuh un gemisinin karaya oturduğu Ararat Dağı nın Türkiye deki Ağrı Dağı olduğu inancı da bunu kanıtlıyor. Böylece Türk soyundan gelen insanlık Türkiye ye ve aşağıya Mezopotamya ve Hindistan a dağıldı. Dolayısıyla Sümerler, Hititler, Iraklılar, Kürtler, Hintliler, Mısırlılar hepsi aslında Türk tü. Kuzey Kutbu ndan aşağı inerek Kuzey Avrupa ya İsveç, Finlandiya, İngiltere ye ve tüm dünyaya yayıldılar. Bugün herkes kendi neslinin izlerini Türklere dek sürebilir.


Buna kanıt olarak neleri gösterebiliyorsunuz?
Dünyanın her köşesinde kullanılan dilden inançlara ve tanrı isimlerine kadar her şeyin dil olarak aynı kökenden geldiğini görebilirsiniz. Bu tüm dinlerin, dillerin de tek bir kaynaktan çıktığını gösteriyor: Türklerden! İngiltere den, Finlandiya ya insan isimlerinden yer isimlerine Türkçe kökenli kelimelere rastlayabilirsiniz. Finlandiya da Kırkpınar diye bir yer var! Urdu dilinde binlerce Türkçe kelime var. Hintlilerin Kutsal Kitabı Mahabharata aslında Türklerin tarihlerini anlatıyor. Yunanlıların büyük tanrısı Zeus un ismi de Türkçe. Kudüs, İsa gibi kelimelerin kökeni de aslında Türkçe ve dahası bu bahsedilen yerler de aslında İsrail de değil Türkiye de İsa da bu topraklarda yaşadı. Öte yandan yakın tarihte Keltlerin (İrlandalılar, Galiler, İskoçyalılar) DNA sı incelendi ve Altay dan geldikleri kanıtlandı. Vikingler, Finikeliler ve İtalya nın Roma İmparatorluğu ndan yıllar önce burada yaşayan ve Roma nın kurucuları sayılan yerli halkı Etrüskler de Türk tür. Estrüskler in DNA larının Türklerinkiyle yüzde 97 aynı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.


EVET KIZILDERİLİLER DE TÜRKTÜR
Amerika daki Kızılderililerin de Türk olduğu sıkça dile getirilen bir iddiadır....
Evet, Kızılderililer Türk tür, bunu kendileri de söyler. Kültür ve geleneklerindeki benzerlik aşikar. Özellikle Amerika da Türk soyundan geldiğini söyleyen Meluncanlar dan olan Cherokee ler Türkiye ile bugün çok yakın ilişkiler içindedir.


Bu iddialarınızı dünyanın pek çok yerinde dile getiriyorsunuz. Peki, nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Önceleri herkes bana gülmüştü ama şimdi durum değişiyor. Amerikanın yerli halkları, Kızılderililer, Meksikalılar bu teze çok pozitif tepki veriyor. Çoğu kabul de ediyor. Ancak ABD deki Amerikalıların veya İngilizlerin pek hoşuna gitmiyor.


Dünya bunu kabul etse ne olur sizce?
Hepimizin kardeş olduğuna inanmak insanlığın sahip olduğu tüm sorunlar ve huzursuzluk çözüme ulaşır. Dünya daha iyi bir yer olur.


AMERİKA YI İSPANYOLLAR DEĞİL TÜRKLER KEŞFETTİ
Amerika kıtasındaki pek çok yer ismi aslında Türkçe kökenli. Meksika daki Teotihuacan kalıntıları aslında Türkçe olan Tea (tanrı)+ Tiwa (Bir Türk boyu olan Tuvaların bugün bir cumhuriyeti de vardır) + Han (krallık anlamına gelen Türkçe kelime) kelimelerinden türemiştir. Peru daki Karal kalıntılarındaki piramitler Mısır dakilerden daha eskidir ve Türkçe de hükümdar anlamına gelen kral kelimesinden türemiştir. Meksika da bugün de Türkçe kökenli birçok kelime kullanılıyor. Örneğin dağ/tepelere Meksika da tepek deniliyor Atatepek, Çapultepek isminde şehirler bulunuyor. Havasu diye bir yer bile var. İspanyollar Meksika ya ilk geldiklerinde Aztek lere hangi tanrıya inandıklarını sorduğunda onlar İnana cevabını vermişti. Bu Antik Sümer de de bir tanrıçanın adı. Yani Sümerler ile Aztekler aradaki onca mesafeye, okyanusa rağmen aynı adlı tanrıya inanıyor. Dahası Meksikalılar da Hintliler de Türkleri aynı kelimeyle Karaskus diye adlandırıyordu. Demek ki Amerika yı İspanyollar değil, önce Türkler keşfetmişti. Sonuçta bunlar gibi sayısız örnek şunu gösteriyor: Dünyanın her köşesindeki bütün uygarlıklar Orta Asya dan geçmiş ve her yerde ortak olarak karşımıza çıkan din, dil, kültür ve inanışları buradan tüm dünyaya taşımıştır...
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 16:23:13
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
ya valla senin söylediklerini düşünmem lazım aslında ever senin ataların türkü bunu ispatlamışlar..ama ağlama istersen sana oluşturma tarih yayımlayayım..
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 17:21:07
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Krallar ve Peygamberler Ülkesi: Eğil-I / Ömer AYBAR
Posted on 03.11.2008 Saat: 18:58
Topic: T_Arashtirma
Mizgîn/Sayı 51 - Dünyamızda nice şehirler ve coğrafyalar, yaşadıkları ihtişamlı asırların arkasından tarihin harabeliğine ve unutulmuşluğuna mahkûm olmuşlar.

Bir zamanların büyük şehirleri, yüksek ve geniş kalelerle korunmuş başkentleri, bolluk ve bereket fışkıran toprakları batıdan, doğundan, kuzeyden, güneyden gelen barbar ve vahşi orduların istilasından,

yıkımından kendini kurtaramayarak, eski ihtişamlarını kaybederek küçücük köyler ya da tanınmaz harabeler olarak günümüzde evlatları karşısında ağlamaktadırlar.

Kendilerini yaşadıkları toprakların ayrılmaz bir parçası olarak görerek aklıyla, hatıraları, hayalleri, üzüntüleri, sevinçleri, atalarının ruhu ile kendilerini yaşadığı toprakların her yerinde görebilen ve o toprakların ayrılmaz bir parçası gören yerli halklar, büyük medeniyetlerini ter ve kanları ile inşa ederek tarihe onurlu nam bırakırlar. Ortadoğu halkları gibi…

Medeniyetleri yıkıcı olanlar ise, kendi tembelliğinin, acizliğinin ve aklî geriliğinin oluşturduğu derin haset/kıskançlık ve öfkeyle, hali hazırda bulunan üstün toplumları ve eserlerini yok etmek üzere ordular oluşturup yağma ve yıkma seferlerine girişen göçebe halklardır. Orta Asya halkları gibi…

Kimi antropologlarca ilk insanın(Âdem Aleyhisselam) dünyaya ilk ayak bastığı yer olarak gösterilen ve medeniyet inşaatının başlangıç yeri olan Zagros Dağları’nın doğal bir uzantısı olan Toros Dağlarının ova ile birleşmeye başladığı mıntıkada yer alan Eğil, sakladığı tüm sırlarının keşfedilmesini bekleyen tarihi şehirlerimizin başında yer almaktadır.

Dicle Nehri’nin iki ana kaynak kolunu oluşturan Maden(Roya Xanan) ve Dıbni Çayları’nın buluştuğu vadilerde kurulmuş olan -Türkçeleştirilmiş adıyla- Eğil ilçesi, on bin yıldan fazladır pek çok peygambere, krala, medeniyete, devlete tanıklık etmiş yaşlı bir çınarı andırmaktadır.



Kuruluşu:
Dünyada insanlığın avcılık ve toplayıcılıktan ilk kez çiftçilik, tekno-oluşum ve toplu yerleşmeye geçtiği Ergani ovasındaki Çayönü şehrine olan yakınlığı, yüksek ve hakim kalelere sahip olan Eğil’in her zaman önemli bir konumda olmasını sağlamıştır..

Asli ve yerleşik sahipleri olan Kürt halkı tarafından IGÊL /EGLÊ /GÊL olarak halen adlandırılmaya devam edilen bu şehir, Kürtlerin en eski devlet organizasyonu olan Subaru Kürt Devleti’nin kralı Zariadres’in oğlu Argatias tarafından “Xalde Stili” yapısına uygun olarak kurulmuştur.

Mavi gözlü Kürt Hitit Devleti kayıtlarında Ingalawa, Asurîler Aşipalis, Grek ve Romalılar tarafından Ingilene ve Artagigarta, Süryaniler Angl, Rumlar Eagle, Bizanslılar Baraz, Basilon ve sonradan orijinal isme dönerek Ingila ismini kullanmışlardır. Hititlerin Kürt tarihinde beraberlerinde birçok Kürt aşiretlerini alarak göç edip Orta Anadolu’da devlet kuran Hattilerin en büyük “birlikteliği” olduğu ve devlet organizasyonlarını en köklü ve en uzun şekilde sürdürdükleri hatırlanınca, Ingalawa isminin değişik telaffuzlarının farklı devletler ve halklar tarafından kullanıldığını ve günümüzde de kullanılmaya devam edildiği görüyoruz.

Tarihin çöplüğüne gömülen yabancı istilacılardan sonra değişmeyen tek şey, bu şehrin adı binlerce yıldır Kürtlerce IGÊL/GÊL olarak kullanılmaya devam etmektedir. Biz de bu araştırma yazımızda, bu şehrimizden güzel Kürtçemizdeki en köklü yaygın telaffuzu olan “Gêl” ismini kullanarak bahsedeceğiz.



İlk Çağ Gêl’i:
Subarular/Subartu tarafından kurulan ve surlarla tahkim edilip “Sular Bölgesi” nin en güçlü ve dayanıklı şehri ve başkentlik vasfına ulaştırılan Gêl, çevresinde bulunan Awmeni, Metinan, Selman, Basraf, Dıbni antik şehirlerin(ki şimdi birer köy halindeler) en büyüğü olarak devlet idaresinin merkezi olur. Maden ve Dıbni ırmakları etrafında kurulmuş onlarca şehrin askeri, siyaset, ekonomi ve kültürel merkezi olarak Dağ-Ova kesişmesinde bulunmanın stratejik konumunu korumaya özen gösterir.

Gêl’in tarih sahnesinde olduğu süreçte Diyarbakır/Amed’in haritada var olmadığı yani daha kurulmadığını tarihçiler beyan etmektedir. Gêl’de konuştuğum bir Kürt, “Gêl, var olduğu tarihte ne Diyarbakır vardı ne Acem vardı” diyerek, Gêl’in oldukça eski tarihini bir Kürdün sadeliği ile özetlemiştir.

Gêl bölgesine ilk yabancı saldırı, Pir Hüseyin köyünde bulunan Akkad mühürlerinde geçtiği üzere, kendilerini –hâşâ- “Akkad’ın Allah’ı” olarak gösteren Akkad kralı Naram-Sin tarafından yapılır. Verimli topraklarıyla bir buğday ambarı halinde bulunan şimdiki Pir Hüseyin köyüne kadar olan bir sahayı sömürge olarak ülkesine katar. Bu da takriben M.Ö. 2300–2260 yılları arasında gerçekleşir.

Akkadlarca Subaru krallığının çökmesinden sonra Hurriler, Subaru devlet yönetimini devir alarak, daha güçlü ve daha bütünlük halinde Kürt coğrafyasında varlıklarını göstermeye başlayacaklar. Naram-Sin’in ölümünden sonra Kürtlerin başına geçen Hurriler, değişik barbar kavimlerin kendilerine karşı bilendiklerini görerek askeri ve ekonomi alanında bütün Kürt şehirlerini yeniden güçlendirerek olası saldırıları önlemek istemektedirler. Dağlar Ülkesi olan vatanlarını savunmak üzere ileri karakol olarak Amed şehrini inşa etikten sonra Urxan(Ergani), Gêl, Farqin, Bismil ve etraftaki şehirlerde yaşayan Kürt aşiretlerin bir kısmını bu yeni şehre iskân ettirirler.

Mittani Kürt İmparatorluğu, Gêl bölgesine oldukça önem vermiş, bu bölgenin etrafını yüksek kaleler ile tahkim ederek kalelerin etrafı birer yerleşim yeri haline getirilir. Gêl’in doğusunda Metinan Köyü’nde büyük bir kale ve kuzeybatısında Diyarê Dahl’de Kela Metinan, Metinan İmparatorluğunun bu yörede hala yaşayan ihtişamlı hatıralarıdır.

Mittaniler’den sonra tarih sahnesine geçen irili-ufaklı her Kürt devleti, geleneksel politikayı devam ettirerek, dağlık ülkenin girişinde bulunan Gêl bölgesini kendi idarelerine almayı, kendi siyasi ve ekonomik gelecekleri için gerekli görmüş, bu bölgenin kalelerini tekrar tamir etmiş, yeni kaleler inşa etmiş; en önemlisi Gêl’e akan Maden ve Dıbni ırmaklarının derin vadilerinin etraflarına savaşçılık ve cesaretleri ile nam salmış safkan Kürt aşiretlerini iskan ederek, “etten” bir set oluşturmuşlardır.



İlkçağ Gêl Peygamber ve Velileri:
Kürdistan bölgesinin İlkçağ döneminde yeşerttiği medeniyet, şehirleşme ve teknoloji Allah’ın iradesi ve kontrolü dışında gerçekleşmemiştir. Allah ve ahiret inancının toplumsal olarak görüldüğü, son dönemlerde Bismil ve Urfa’da yapılan kazılar ile teyit edilmiş; insanlık tarihinin başlandığı bu yerlerde “İlk İbadethane”lerin inşa edildiği, ortaya çıkarılan ve geçmişi on iki bin yıl öncesine dayanan arkeolojik kalıntılar ile ispat edilmiştir.



Enuş Peygamber:

Hz. Âdem’in oğlu Hz. Şit’ten olma torunlarından Enuş Peygamber’in anıt-türbesi Çayönü/Hilar şehrinde bulunmaktadır. Tarihin inşa edilmeye ve yazılmaya başlandığı böylesi bir yerde Hz. Âdem’in peygamber/önder torununun bulunması oldukça normal olup, Yaratıcı’nın bu toprakları ve etraflarını bereketli ve hayırlı kıldığına birer alamettir.

Çayönü’nün tarihin ilk şehirleşmenin yaşandığı yer olduğuna dair arkeologların bilimsel ispatı, bölgemizdeki İslam âlimlerini de doğrulatmaktadır. Dünyanın ilk toplu yaşam ve medeniyet mekânı olan Çayönü-Hilar şehrinin Hz. Şit tarafından kurulduğu, ilkyazının bu peygamber tarafından insanlığa kazandırıldığı, ilk buğdayın burada öğütüldüğü, ilk elbisenin burada Hz. Şit tarafından dikildiği ve diğer tüm “ilk”lerin Çayönü-Hilar yöresinden başlatıldığı gerçeği sonucu diyebiliriz ki Hz. Âdem’den sonra gelen Hz. Şit ve Hz. Enuş peygamberler, insanlığın dünya ve ahiretlerini “kolaylaştırmak” için mücadelelerine Kürdistan’ın “etrafı mübarek kılınan” bu topraklarından başlamışlar.

Böylesi bir başlangıç, daha sonraki dönemler de canlılığını sürdürerek, bu bölgenin toplumsal inanç ve kültürel yaşamında etkisini göstermiş; değişik peygamberler için Kürt halkı muhteşem misafirperverler ve vatanları da sağlam birer sığınak işlevini görmüştür. Hz. Nuh(Şırnak-Şehre Nuh), Hz. Eyüp(Waşşukani-Ceylanpınar), Hz. İlyas ve Hz. Yunus(Amed-Diyarbakır), Hz. Danyal(Kerkük), Hz. Yuşa(Antep), Hz. Zülkifil ve Hz. Elyesa’(Gêl ve Ergani) Aleyhisselamlar buna bilinen birkaç örnektir.

İlkçağ’da Gêl bölgesini - ve beraberinde Ergani şehri dâhil- incelediğimizde dikkatimizi çeken, 21. yüzyıl olan günümüze değin Kürt tarihsel inanç birikimin çerçevesinde oldukça önemli yer tutan; Zülkifil, Elyesa’, Nebi Harun-i Asefi, Nebi Allak, Zenun, Hz. Elyesa(a.s.)’nın amcasının oğlu Hürmüz, Nebi Harun Asefi’nin yeğeni ve yardımcısı Ruyem gibi nebi ve velilerin kabirlerinin Gêl bölgesinde bulunmasıdır.

Peygamberlerin kaynağı olarak bilinen bugünkü İsrail’in birçok yöresinde bile böylesi farklı zamanlarda yaşamış ama kabirleri yan yana bulunan pek az yerleşim yeri varken, Gêl’deki bu üstünlük ne içindir veya nereden gelmektedir? Öyle ki Hürmüz, Ruyem gibi Kürt kültürüne has olan bu isimler, Elyesa ve Hz Süleyman’ın kâtibi Nebi Harun Asefi ile akrabalıkları zikredilmesi, Kürt milli tarihi için ne anlam ifade etmektedir? Kimdir bu peygamberler ve veliler, ne zaman yaşamışlar, kimlerle mücadele etmişler, kendilerinden sonra nasıl bir miras bırakmışlar?

Kur’an-ı Kerim’de Sad ve En’am surelerinde adları arka arkaya zikredilen bu iki peygamber hakkında herhangi bir teferruat verilmez.

Evet, bu iki peygamberin ve değişik yardımcılarının türbeleri antik Gêl şehrinde bulunmakta, Kürtler tarafından bu peygamberlerin çok eski zamanlarda Gêl, Urxan/Ergani, Hilar üçgeninde tebliğ vazifesi ile Kürtlere ve medeniyetlerine önderlik ettikleri kabul görülmektedir. 850 yıldır İslam âlimleri ve tarihçileri tarafından da bu iki peygamberin burada bulunduğu teyit edildiği gibi, en az 2.500–3.000 yıldır Kürt sözlü tarihinde bu peygamberlerin ve yardımcılarının kabirlerine, adlarına, ruhlarına en büyük saygı gösterilmekte ve sahiplenilmekteler.

Nebi Harun Asefi:

Gêl’de bir türbe üzerinde bulunan yazı vardır ki, Kürtlere birçok tarihsel unutulmuşluğu ve bilgisizliği ortadan kaldırıcı mahiyettedir. Bu da Nebi Harun-i Asefi Hazretlerinin mezar taşında bulunan “Bu kabir Berhiya’nın oğlu Harun-i Asefi’nindir. Kendisi Hz. Süleyman’ın kâtibidir.” yazısıdır. Bu kısa yazı, tarihin derinliklerinden günümüze kendisini ayna gibi insanlığa gösterici şekildedir. Bildiğimiz gibi semavi dinler tarihinde Hz. Süleyman(a.s.), ilk kez tevhide/İslam’a uygun Ortadoğu’da imparatorluk kurmuş büyük bir peygamberdir. Hükümdarlığı merkezi İsrail’den başlayarak bugünkü tüm Ortadoğu ve Mezopotamya’ya, Antep/Kargamış’tan Güney Irak/Erridu’ya kadar sürmüştür. Her yere halifeler tayin ederek, uzun bir zaman bu topraklar üzerinde yaşayan milletleri adalet ve tevhid ile ihya etmişti.

Nebi Harun-i Asefi de, kitabesine bakıldığı zaman Hz. Süleyman(a.s.)’ın kâtibi/halifesi olarak Gêl şehrinde ikamet ettiği, Hz Süleyman devletinin sınırları içinde bulunan Gêl şehrini ve yöresini Hz. Süleyman devleti adına yönetenlerden olduğu ortaya çıkmaktadır. Kur’an’da zikredilen Neml suresi “Kitabın bilgisine sahip olan biri, gözünü açıp kırpmadan ben onu sana getiririm” ayetin tefsirinde “Kimisi onun Cebrail olduğunu söyledi, kimisi de onun Berhiya oğlu Nebi Harun-i Asefi’dir” dediler.(Eğil Müftüsü Ekrem Abbasioğlu’nun Mecmua Tefsir’den kendi tercümesi)” Nebi Harun-i Asefi’nin Gêl şehrinde yaşaması ve vefat etmesi, Gêl şehrinin o dönemde bölgenin “en önemli stratejik merkezi” olduğunu işaret etmektedir ki, Hz Süleyman Aleyhisselam, kendi katibini /vekilini bu şehre göndermeye gerek görmüştür.



Elyesa’ Aleyhisselam:

Kur’an-ı Kerim’de ve Tevrat’ta ismi zikredilen Elyesa’(a.s.), Hz. İlyas’ın zamanında yaşamış, amcasının oğludur veya hicret ederken yol güzergâhında karşılaştığı bir çiftçinin oğludur. İlyas(a.s.), bugünkü Lübnan sınırları içinde, putperestliği ve şirki esas alan Baal dinine ve devletine karşı mücadele ederken, hakkında çıkarılan ölüm fermanı sonucu, ülkesini terk etmek zorunda kalır. Yanına kendisine iman etmiş Elyesa’(a.s.)’ı alarak Amid şehrine hicret eder. Amid’de bugünkü Hasırlı Mahallesi’nde uzun bir süre kalan ve şimdi harabe olan bir sinagogda peygamberlik görevini yapmaya devam eden İlyas Peygamber, Amid ve Gêl çevresini de kontrolü altına alarak Kürt ve İsrail halkını kendi putperestlik dinlerine çevirmeye çalışan Asurlulara karşı tevhid mücadelesini vermiş büyük bir peygamberdir. İlyas(a.s.), kendisinden sonra halife olarak Elyesa’ı vekil tayin ederek ortadan kaybolur. Bunun, M.Ö. 1200-1100 yıllarında vuku bulduğu rivayet edilir.

Elyesa’ peygamber, Amid’de kalmayıp putperest Asurların yönetim merkezi Gêl’e geçerek, İlyas Aleyhisselam’dan devraldığı tebliğ vazifesine buradan devam eder. Kürt halkını irşat etmeye ve putperest Asurluları hidayete getirmeye, zulümlerine son verdirtmeye, Musa (a.s.)’ın şeriatına ve emirlerine göre yerine getirme mücadelesini verir. Görülen odur ki, Elyesa’ peygamberin isminin ve mezarının binlerce yıllık varlığı ile Kürt halkı tarafından ona iman edildiğine, onun sahiplenildiğine ve çağlar boyunca O’nun hatırasının saygı ile muhafaza edildiğine büyük bir işarettir.



Zülkifil Peygamber:

İsrail kaynaklarına göre Babilli Buhtunnasır döneminde(M.Ö. 594?)Yahudilerin sürgünde olduğu ve sürgün Yahudiler için Habur Irmağı yakınlarında kurulmuş Tel-Abib şehrinde kendisine peygamberlik verilmiş bir zattır. Habur Irmağı’nın etrafında sadece meskûn olan Kürt halkı idi.

Zülkifil Peygamber, Ergani’deki Zülkifil Peygamber Dağı Kalesi ve Kur’an’da ismi geçen Hz Zülkarneyn(tahta geçişi M.Ö. 549?) ile ilişkilendirilebilir. Zülkifil ve Zülkarneyn’in aynı yüzyılda, birbirine yakın zaman diliminde yaşadıkları görüldüğünde, bazı Kürt tarihçileri tarafından dile getirilen Zülkifil(a.s.)’ın imparator Hz. Zülkarneyn’in ordu komutanları ve vekilleri arasında olduğu iddiaları daha mantıklı görünebilir. Zira Zülkifil Peygamber, o dönemde ova ve dağlık ülkelerin iki büyük kalesi olan Ergani ve Gêl arasında otorite sağlamak ve yönetmek için mekik dokuduğu, kışın Ergani, yazın Gêl şehrinden bölgeyi yönettiği belirtilmekte, hatta Ergani şehrinin bir isminin de “Zülkarneyn” olduğu tarihçilerce kanıtlanmaktadır.

Eski İsrail kaynakları tarafından Zülkifil Peygamber’in görev alanı olarak Kürtlerin meskûn olduğu Habur Irmağı yakınları olarak kayda geçirilmesi ile birleştirildiğinde şunu diyebiliriz: Zülkifil(a.s.), mü’min Med-Pers Kralı Koroş’un İsrail oğullarına sağladığı özgürlük nimetinden sonra ilahi tebliğ ve komutanlık görevini Habur Irmağı etrafından başlayarak Dicle Nehri kaynağında bulunan stratejik konumdaki Gêl ve Ergani’ye kadar sürdürmüş, bu yörelerdeki Kürt ve diğer azınlık halkları Zülkarneyn lakaplı Koroş ile beraber iman, tevhid ve adalet çizgisinde ıslah ve idare etmiştir.

Zülkifil Peygamber’in makamının geçmişten bugüne -özellikle Ergani, Gêl, Piran, Maden, Çermik, Lice, Palu yörelerinde- tanınması ve kabrinin binlerce yıldır her daim ziyaret edilmesi, hakkında değişik efsaneler ve hatıralar anlatılması, Kürtlerin kendi çocuklarına bu peygamberin ismini vermeleri, Kürt tarihçilerince bu peygamberin Kürtlere gönderildiği ve Kürtçe’nin Dimili lehçesini konuştuğu ifadeleri, bölgenin din tarihi açısından incelenmeye değer bir konudur.



Hürmüz:

Hz Elyesa’nın yardımcısı ve amcasının oğlu Hürmüz, Gêl’de meftun bulunan zatlardandır. Burada dikkat çeken taşıdığı ismin Sami dilinde bir isim olmadığı, Kürtler ve Persler arasında kullanılan “dini” bir isim olduğu görebiliyoruz. Hürmüz ismiyle iki nokta ortaya çıkar: Ya Hz. Elyesa’ ve Hürmüz, bölgenin yerli insanlarındandı veyahut o dönemdeki Allah’a ve ahirete inancı olan Kürtler, İsrail oğulları ile aynı inanç etrafında birleşecek kadar etkileyici inanç boyutlarına sahipti. Zaten İsrail din kaynaklarının Hz. Zülkifil ve Hz Elyesa’ peygamberler hakkında verdikleri tarih, Mittani ve Med Kürt Devleti’nin ve akabinde Med-Pers İmparatorluğunun bölgede hüküm sürdükleri tarihlere denk gelmektedir.



Gêl’de İseviliğin Oluşumu:

Hz. İsa(a.s.)’ın göklere çekilmeden önce görüştüğü havarilerine, kendisinden sonra tüm Ortadoğu bölgesine yayılarak, tebliğ vazifelerini İsrail halkından olmayan uluslara da ulaştırma vasiyeti gereğince bir kısım havariler ve mü’minler, bu vasiyeti yerine getirmek için Roma İmparatorluğu’nun etkin olmadığı değişik uç ve kuytu şehirlere dağılırlar. Bunlardan I. Adey olarak bilinen bir İsevi, Gêl bölgesine gelerek İseviliği yayma görevini başlatır.

Urfa’da hastalığına derman bulunmayan bir Süryani/Asurî aşiret büyüğünün Hz. İsa’nın gönderdiği bir mübarek bez parçası ile iyileşmesi sonucu, bölgede Asur devletinden kalma azınlık halinde bulunan Süryaniler bu yeni dine tabi olurlar. I. Adey zamanında yerli halk Kürtlerin hoşgörüsü eklenince, Gêl’de büyük bir manastır yaptırarak, bu manastırı bölgenin piskoposluk merkezi haline getirir. Böylelikle bu yeni din, o dönemde putperest olan Süryaniler ve Ermeniler tarafından kabul görülürken, Zerdüşt peygambere tabi olan Kürtler, din değiştirmeyi gerekli görmezler.

Sonraki yüzyıllarda dünyada meşhur olacak II. Adey, Rahip Musa, Efesli Yuhanna (Eğilli Yuhanna), Thedoto Hristiyan âlemi için oldukça önemli tarihsel, dinsel, kültürel faaliyetlerde bulunmuşlardır. Örneğin Eğilli Yuhanna o dönemde bölgenin önemli bir tarihçisi olurken, II. Adey 313 meşhur İznik konsiline katılanlardan olmuştur.



Gêl’de Hun Türklerinin Vahşeti:

Dünya tarihinin en önemli barbarlık, katliam ve yağma hareketi olan Hunların akınlarından Amid ve Gêl de belini yüzyıllarca doğrultamayacak şekilde etkilenmiştir. Gelin o dönemin tarihini yazan Eğilli Yuhanna’nın Kilise Tarihi adlı kitabından okuyalım:

“395 yılında Hunlar, Beth Rohmaje memleketini zorlayarak girdiler. Ve Gayja Dağı bölgesindeki memleketleri tahrip ettiler. Dönüşlerinde Eufrat(Karasu) geçidinden geçerlerken muhtelif kollardan ilerleyen Roma kuvvetleri geri çekildi. Ve (Hunlar) bir imha muharebesiyle atıldılar. Bu zamanda Ziyat Kalesinin erleri kaleye kapanmışlardı. Hunlar Amid’e girmeye muvaffak olmuşlar ve burayı almışlar, kurtulan halk ta zorlukla Hunların elinden kaçarak Deba ve bunun doğusundaki Deglat suları arasında küçük, büyük Zişat ve Kral Senahrip Von Athor’un Ahgel(Eğil) Kalelerine iltica etmişlerdi. Zişat, iki suyun arasında zaptı güç, yüksek ve yalnız bir kapısı olan bir kale idi. İki su, bu kalenin duvarlarının hemen kuzeyinde birleşiyordu. Fakat Hunlar Deba ve Deglat sularına gelen yollardan girerek kapıyı aldılar. Bütün erler susuzluktan harap oldular ve nihayet Hunlar bütün kaleye hâkim oldular. Birçok er ve halk öldürüldü. Kalanlar esir alındı. Ve kale o suretle yakıldı ve tahrip edildi ki, bir daha iskan edilemedi.” (Zişat Kale’sinin yerinin şimdiki Awmeni Kalesi olduğu tahmin edilirken, Deba ve Deglat Suları ise Piran ilçesindeki Dıbni ve Dicle Sularıdır- Ö. A.)
 
Kimden: Ashur  94.54.254.2***
2.11.2009 17:23:20
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
ürtler, Ortadoğu’nun en eski halklarından olup Toros dağlarından Zagros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye götürmektedir.
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 17:23:45
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
52 - Elamlar, güney Zagros Dağları ile İran denizi arasında, verimli olan toprak sınırları içinde yaşamıştır. Bu bölge içerisinde sınırlarını korumaya ve devleti büyütmeye çalışmışlardır.

Elam Devletinin büyük sınırlara sahip olması gelişmeyi beraberinde getirmiş, sanat ve ticaret alanında birçok ilerlemeyi beraberinde getirmiştir. Sanat ve ticaret alanındaki gelişme, halk içinde sosyal tabakaları ortaya çıkarmış, bu şekilde halk kendi içinde bölümlere ayrılmıştır.

Kral ve ailesi bu halk tabakasının en üstünü kısmını oluşturmuştur. Daha sonra sırasıyla yönetenler, din adamları büyük toprak sahipleri, ticaretle uğraşanlar, balıkçılar, köylüler, oluştururken alt tabakayı ise köleler ve savaş esirleri oluşturmuştur.

Ekonomik faaliyetlerde tarım ve hayvancılığı beraber sürdürmüşlerdir. Tarım alanında zamanın teknolojik aletleri ile çalışmış, meyve ve sebze yetiştiriciliğinde su bentleri ve su kanalları kurmuşlardır.

M.Ö. 4000’li yıllarda ve öncesinde bakırdan ev eşyaları yaptıkları gibi diğer madenleri de daha sonraki yıllarda işlemeye başlamışlardır. Demirden savaş araçları ve tarım aletleri yaparken altın ve gümüşü de kadının özel yaşantısında kullanacağı süs eşyalarını yaparak değerlendirmişlerdir.

M.Ö 3000’de resim yazısı geliştirilmiş, iç ve dış ilişkilerdeki yazışmalarda bu yazı türü kullanılmıştır. Renkli seramik sanatında uzmanlaşan halk, yaptıkları sanat eserlerini geometrik şekiller ve hayvan resimleri ile süslemişlerdir. Deniz ürünlerini, hayvanları ve bitkileri seramik işlemindeki süslemede kullanmışlardır.
Elam halkı, dini yaşantısını çok tanrılı sisteme göre oluşturmuştur. Kral Untaş Napiriş zamanında yaptırılan tapınak, mimari harikası ile ortaya çıkmıştır. Bu tapınak, Tsoğa-Tsambil’de yaptırılmıştır. Şekil itibari ile katları üst üste değil, katlardan her biri tabandan başlanarak yapılmıştır. Görüntü olarak iç içe girmiş vaziyette olan tapınak, yedi kattan oluşur.

Elam yönetimi bölümlere ayrılarak, halkının siyasi ve sınırsal birliğini oluşturmaya çalışmıştır. Yönetimler ise; yerel yönetimler, bölge yönetimleri, merkeze bağlı yönetimdir. Bu yönetimler, birbirlerine bağlı olarak çalışma yürütmüşlerdir.

Elam yönetiminin ekonomik, dini, sosyal ve sanat alanındaki çalışmalarını ele alıp değerlendirdiğimiz gibi siyasi alandaki çalışmalarını da ele almamız gerekir.

Sümer Devletinin yazılı belgelerinde Elamlar ve Sümerlerin uzun süre savaştıklarını gösteren bazı bilgilere ulaşılmıştır. Bu belgeler içerisinde Elamlar’ın, Sümerlerin büyük şehirlerinden olan bu savaşlarda, Sümerler güçlü bir devlet kurarak sonlandırmışlardır.

M.Ö. 3000’in ilk yarısında Sümer Devleti, Erudu ve Uruk Kralları ile ittifak sağlayarak, Elamların önemli ticaret merkezlerinden olan Aratta’yı almak istemiştir. Erudu Kralının bu ittifakı kabul etmesinin sebebi, yaptıracağı tapınağın yapı taşlarını, altın ve kıymetli süs eşyalarını Aratta’dan almak istemesiydi. Erudu Kralı, bu düşüncesini Elam ile yaptığı anlaşma ile gerçekleştirmiştir. Bu antlaşma gereği, tapınağın ihtiyaçları karşılığında Erudu Krallığından tahıl ve diğer ihtiyaçlar alınacaktır.

M.Ö 2400’lerde Akad Kralı Sargan ile yapılan savaşta Elam Devleti yenilmiş, Akad hakimiyeti altına girmiştir. Daha sonra Gutilerle, Elamlar Akad’lara karşı birleşerek savaşmışlardır. Bu ittifak, Akad yönetiminin yıkılmasını beraberinde getirmiştir. Akad Kralı Naramsin zamanında Elam’da çeşitli ayaklanmalar ortaya çıkmış, Susa bu şekilde bağımsızlığına kavuşmuştur.

M.Ö 2233 yılında Akad devleti yıkılmış; Gutiler ve Elamlar tüm Mezopotamya’ya hakim olmuşlardır.
M.Ö 2200 yıllarında Gutiler’in yönetiminde bir konfederasyon oluşturulmuştur. M.Ö 2130’da Elamlar bu konfederasyondan ayrılmış, bağımsız bir devlet kurmuşlardır. Elamlar 2015’te tüm Mezopotamya’ya hakim oldukları sırada, Ur Devletini yıkmış tüm tarihi ve kültürel belgelerini kendi devletlerine taşımışlardır. Elam yönetim sisteminde, devletin başında olan Kral, Tanrı’nın temsilcisiydi. Kral, halk arasında ‘Baba’ ünvanını alırken, bölge kralları ise farklı ünvanları kullanmışlardır.

Elamlar’ın M.Ö. 19. yüzyılın ikinci yarısında Susa ve çevrelerinden Mezopotamya’ya doğru yayılmıştır. Elam Kralı Kudur Mabug zamanında oğulları Usaradsin ve Rimsin, Elam ile Babil arasındaki bölgeyi ele geçirmiştir. Kudur Mabug, oğullarından Waradsin’i Larza’ya kral olarak tayin ederken, kendisi ve oğlu Rimsin ise Elam’ı yönetmeye devam etmiştir.

Rimsin iyi bir savaşçı olduğu gibi, yönetim alanında da iyi bir yöneticiydi. Elam devleti, Kral Rimsin zamanında da gelişmeye devam etmiştir.

Kral Rimsin zamanında güçlü bir yönetim haline gelmiş olan Elam Devleti, Babil Kralı Hamburabi’nin (M.Ö 1790) başa gelmesiyle gücünü kaybetmeye başlamıştır. Bir süre sonra Kral Hamburabi, Elamları hâkimiyeti altına almıştır.

M.Ö. 12. ve 13. yüzyılda Elam, en parlak dönemini yaşamıştır. Untaş Huban zamanında bronz sanatını da geliştirmişlerdir.
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 17:28:03
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
aslında daha çok var ama neyse gerisinide baterist paylşasın güya kendisi çok biliyor ya bazı şeyleri..
 
Kimden: buket  88.249.226.***
2.11.2009 17:30:33
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Bir bomba sesiyle irkildim yine bu sabah. Her yerde kan, gözyaşı... Savrulmuş etrafa insanlarımın parçalanmış cesetleri; ağlıyor yine çocuklarım; çıplak, yalın ayak cesetlerin başında…Yapayalnız bir başına. Bedenimde bir parça koptuğu anda… Kalktım tüm yorgunluğumla; acılarla, yaralarla irkildim. Kalktım tekrar dirilmek için. Mazlum çığlıklarıyla koyuldum yola, belki beni anlayan birini bulurum umuduyla. Ardımda ağlayan yetim, zavallı yavrular, talan edilmiş topraklar, acılar, çileler, kederler…

Duysun beni Müslüman halklar! Duysun beni uzakta kalanlar! Geliyorum halimi anlatmak için…Geliyorum kendimi duyurmak için, yaralarımı soracaklara kendimi anlatmak için. Dolaştım bir bir Müslüman diyarları, aklıma geldi Resul’ün sözü:"Müslümanlar bir bedenin azaları gibidirler.."

Bu umutla yola koyuldum benim dertlerimle kimler dertleniyor diye? Yaklaştım Şam a doğru, dertleşeceğim bir kardeşi bulmanın sevinciyle umudum artıyordu:

ŞAM: Ehlen ve sehlen (hoş geldin kardeş).

FİLİSTİN: Hoş bulduk.

ŞAM: Nasılsın Filistin kardeş?

FİLİSTİN: Nasıl olayım., hiç iyi olmadım ki… Her gün bombalar yağarken üzerime, halkımdan binlerce insan; kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürülürken ben nasıl iyi olabilirim ki.

ŞAM: Biliyorum, alıyorum haberlerini, biz de senin için çok üzülüyoruz, ama elimiz kolumuz bağlı yardım edemiyoruz. Bil ki dualarımız hep seninle…

Buruk ayrıldım Şam diyarından. Hep umutla gittim kardeşlerime, dualarla ayrıldım yanlarından…İslam ülkelerinin tümünü emperyalizmin baskı ve zulmü altında gördüm. Bu zulümlerden en büyük pay da bana düşmüştü:

Ey yerlerin ve göklerin sahibi!
Resulün ümmeti ne halde şimdi.
Küfür bir olup parçalamışken tüm bedenleri,
sen imanla doldur tüm mazlum yürekleri.. deyip yoluma devam ettim.

Aman Allah ım bu bağrı yanık seste nereden geliyor? Yoksa bu insanımın sesi mi? Yok yok bu daha acı… Hiç duymadığım bir ses bu.. Var mıydı benim dışımda böyle ağıtlar yakan. Gitmeliyim yanına, sormalıyım neden bu ağıt diye:

Rabbim ne kadar güzel bu topraklar, bulutları delen görkemli dağlar, yemyeşil ağaçlar, ülkeyi kucaklayan bu iki nehir ne de coşkulu akıyor. Sanki cennetten bir parça. Bu güzellikler içinde bu ağıt da ne?

Kimsin sen, bu ağıt niye?

Ax lê dayê, ax lê dayê
Bê kes mame li vî dınyayê
Dewlemen dê wê dinyayê
Bê dewlet maye li Mezra Botanê

Ey ağıt yakan kardeş; bana kendini tanıt?

Yüzyıllardır acı çekmiş, halkı kıyımlardan geçmiş, yüzlerce katliama maruz kalmış, sürgünlerle yaşamış, toprakları gasp edilmiş, malları ellerinden alınmış, varlığı hiçe sayılmış, bölünmüş-parçalanmış, yapayalnız kalmış peygamberler diyarı Kürdistan ım.

FİLİSTİN: Kürdistan mı? Yoksa Kürdistan dedikleri sen miydin? Ben de her gün insanları öldürülen, toprakları Siyonistlerce gasp edilen, vurulan, topraklarından atılmak istenen, kutsal Mescidi Aksa yı bağrında taşıyan Filistin im.

KÜRDİSTAN: Seni en iyi anlayan benim. Bunların tümünü ben de yaşadım. Bilirim bu mazlumiyetin ne demek olduğunu.

FİLİSTİN: Sen beni nasıl anlayacaksın ki.. Ben Sabra ve Şatilla da bine yakın insanımı birden kaybettim. Bir çoğunun kimliği tespit edilemedi bile. Ve daha nice katliamlar gerçekleştirilmiş topraklarımda. Nerde görülmüş bunca acı.

KÜRDİSTAN: Sen de Halepçe yi duydun mu? On beş dakika içerisinde kimyasal bombalarla öldürülen beş bin insanımı duydun mu? Enfal operasyonlarında 180 bin insanımı öldürdüler. Ki bin köyüm haritalardan silindi bu operasyonda. Niceleri sakat kaldı, aklını yitirenler, toprakları çoraklaştırılanlar… daha anlatamadığım nice zulümler…

FİLİSTİN: Ben hiç duymadım. Peki ben niye hiç duymadım? Haberdar olmadım.

KÜRDİSTAN: Duyurmadılar ki . İsmimi bile duyurmadılar, yaşananları mı duyursunlar. Beni, halkımı, ırkımı, dilimi, topraklarımı yok saydılar. Halkım kendi vatanında esir edilmişti. Kendi dilimi konuştuğum her kelime başına ceza verdiler. Her gün binlerce insanım işkence tezgahlarından geçti, faili meçhullere götürüldü, sebepsiz yere öldürüldüler. İti ite kırdırma dediler ve halkımı birbirine düşürdüler. Kendi savaşlarında da halkımı ön saflara dizdiler. Zafer, onlara; kayıp, halkıma oldu. Bağımsızlık vaatleriyle aldatıldılar. Halkım ırkından dolayı hep hakir ve bitmez tükenmez çilelere reva görüldü.

FİLİSTİN: Ey Kürdistan kardeş belli ki sen de büyük acılar çekmişsin, derin yaralar almışsın. Ben bütün bunları yeni öğrendim. Şimdi seni daha iyi anlıyorum.

Benim başıma sadece bunlar gelmedi. Peki benim üzerime kurulan ayrım duvarlarını duydun mu? Duvarın yanındaki tarlaya yerleştirilen mayınları duydun mu? Bize kendi topraklarımızda bir hapis hayatı yaşatıyorlar. Hepimiz esir gibiyiz. Özgürlüğümüzün çemberi ayrım duvarlarıyla gittikçe daraltılıyor. Özgürlüğümüze vurulan bu kelepçenin ne anlama geldiğini bir ben bir de halkım görüyor, biliyor.

KÜRDİSTAN: Hayır kardeşim, ben seni çok iyi anlıyorum. Bizler de defalarca parçalandık, bölündük, kardeşlerimizle aramıza dikenli teller, mayınlar girdi. Baba bir tarafta oğul bir tarafta; dayı bir tarafta, yeğen bir tarafta birbirimize hasret kaldık. Sen hiç şahit oldun mu, tel örgüler arasında yapılmak zorunda kalınan bayram görüşmelerine(!). Bilir misin bu bölünmüşlük sadece topraklarıma değil, halkımın beynine de işlendi. Topraklarım üzerindeki bu sınırlar ve halkımın beynindeki bu parçalanmışlık sonucu halkımın kendi ırkına dahi yabancılaştığını kendi kültürüne ve değerlerine yabancılaştığını...

FİLİSTİN: .......................

KÜRDİSTAN: Neden sustun? Neden konuşmuyorsun?

FİLİSTİN: Anlayamıyorum. Bütün bunlar bir halka yapılabilecek en büyük zulümdür. Size hiç mi sahip çıkan olmadı?

KÜRDİSTAN: Hayır, her gelen bana kurtuluşu vaat ederken, benden büyük parçalar aldı, götürdü. Şimdiye kadar Rabbimin Yardımıyla ve desteğiyle ayakta kalmayı başarabildim. Ama umudum tükenmiş değil. Tarihe damgasını vuran mücadeleci bir halk gerçekliğim var benim. Halkım sürekli özgürlüğü için çalışıp çabalamıştır. Ve bir gün bu emeğimizin karşılığını bulacağımızdan umutluyuz.

FİLİSTİN: Benim halkımda sürekli özgürlük mücadelesini vermiştir.Fakat ben dünyada yalnız olduğumu sanıyordum.Sizin çektikleriniz yanında kendi mazlumiyetimi unuttum. Peki sence biz ne yapabiliriz ey Kürdistan kardeş? Nasıl bu zulmü üzerimizden def edip, halklarımızın kurtuluşuna vesile olabiliriz.

KÜRDİSTAN: Şu anda yapabileceğimiz tek şey azmimizi artırmak, inancımızı sağlamlaştırmak, her birimizin kendi safında özgürlük umudunu yitirmeden büyük bir çalışma ortaya koymasıdır.Gel kardeşim seninle beraber Rabbimize yönelip dua edelim. Eminim ki Rabbim bizlere yardım edecektir. Bu zulümleri yapanları da cezalandıracaktır. Bir ayeti kerimede Allah u Teala zalimlerin hükmünü şöyle belirler: "... Allah ı sakın zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir”(İbrahim-42) ...BATERİST OKUYUNCA İNAN BANA ÇOK HOŞUAN GİDECEKTİR BU YAZI..İSTERSEN SENDE PAYLAŞ..
 
Kimden: Umur  77.251.185.***
8.11.2009 14:58:14
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Asurlular aslinda Urartuyu ve Israili yerle bir etmis sonra da Urartu kralini Ermenistana kadar kovalamislardir.
Urartu krali Karabaga kacmis va oradaki daglara kacmistir.
Yani hristyanliktan once Assur super bir guctu.
 
Kimden: Bunyamin  77.251.185.***
22.11.2009 16:54:21
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Mesihten sonra Asurlular daha super olmuslar. Belki olan topraklarinida kaybettiler ama gokte ordulari cogaldi. Mesih bizimledir. Sargon olmedi yuregimde yasiyor. Ozgurluk savasinda suryoyo bayragini o tasiyor. Sonunda biz eski gunlerde oldugu gibi dunyaya hukmedecegiz. O zaman nasil kaciyor hepsi.
 
Kimden: buket  88.247.210.***
25.11.2009 14:11:04
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
BUNYAMİN DÜNYAYA HÜKÜM MÜ EDECEKSİN HANGİ GÜÇLE HÜKÜM EDECEKSİN..NE KADAR TANKLARINIZ VAR YADA NE KADAR UÇAK SAVARLARINIZ VAR...VE BENİM ANLAMADIĞIM NOKTA ŞU SEN NEDEN BURDA BİŞEY BELİRTMEK İSTİYORSUN SANKİ SADECE MESİH BİZİM İÇİN GELECEK GİBİ CÜMLELER İMA ETMEYE ÇALIŞIYORSUN ..GOKTE SÜPER GÜÇMŞ YA Bİ KEREDE OLSUN BİRAZ MANTIKLI KONUŞUN BE..
 
Kimden: Suryoyo  85.99.30.9***
25.11.2009 16:57:27
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Mezopotamya ve Eski Suriye olarak bilinen coğrafyada ilk larak Süryanier (mezopoamyada yaşamış olan semitik topluluklar) yaşamıştır. Kürtler ise daha sonra akınlarla bu coğrafyaya girmiştir. Evet kürtler hint-avrupa olarka bilinen bir halktır. Yukarıdaki bazı arkaşların bahsettiği gibi coğrafyanın ismi mezopotamya / Bethnahrin dışında isimlendirilmesi son derece yanlıştır. Tarihi iyice araştırıp bakın.
 
Kimden: Bunyamin  77.251.185.***
27.11.2009 23:39:21
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
EDİT BY ADMİN
 
Kimden: ASSYRIAN  78.20.73.46***
8.12.2009 19:43:46
Cevap: ASURLULAR TARİHİ ....
Buket hanim sizini su resmi tariten kopyalayarak bize ogretmeye çalistiginiz ASUR TARIHI yazinizdan dolayik size çok uzuluyorum çunku bilginiz devletin resmi tarihini kpyalayacak kadar kittir...size tafsiyem bu konularda ingiliz ve fransiz bilim adamlarina yonelmeniz ASSYRIYANS HSTORY-HISTOIRE ASSYRIAN
 
Kimden: Assyrian  78.20.73.46***
8.12.2009 19:52:23
Cevap: resmi tarih
Buket hanim bize devletin resmi tarihini kopyaliyip buraya yazacak kadar bilginiz kitir..Size tafsiyem tarih konusunda kendinizi biraz gelistirin.
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım