Sayın Dünya Süryaniler Birliği Kültür Kolu Başkanı Sabo Hanna'ya açık mektubumdur.
Öncelikle sizin ve Süryani halkının ve diğer halkların yeni yılını kutlarım. Yeni yılın halklarımıza barış, kardeşlik getirmesini dilerim.
Sayın Hanna mektubunuz elime geçmedi ama Günlük gazetesinden okudum. Mektubu Diyarbakır Cezaevi nin
C-5 kısımındaki diğer arkadaşlarımızla birlikte okuduk. Bütün arkadaşlarımızın sizin şahsınızda tüm Süryani halkına
selam ve saygıları var. Mektubunuzun içinde bulunduğumuz bu ortamda bize büyük bir moral verdiğini ifade etmek
isterim. Çünkü bizler bundan yaklaşık 10 gün önce (bu mektup gazetemize ulaşıncaya ve yayınlanıncaya kadar bu
süre bir ayı bir gün geçmiş oldu) 23 kişi birlikte ellerimiz kelepçelenerek medya ya gösterilerek tutuklandık.
Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Sayın Hatip Dicle, ben, Viranşehir, Kızıltepe, Batman, Kayapınar, Cizre,
Suruç belediye başkanları ve ayrıca eski belediye başkanları gibi pek çok kişi tutuklandık. Tutuklanmadan önce mahkemeye çıkarılırken ellerimiz kelepçelenmek suretiyle sıraya dizilip fotoğrafımız çekildi.
Sayın Hanna, öncelikle yaptığımız çalışmalarla halklara karşı görevimizi yaptığımıza inanıyorum. Bunun için
teşekkür edilmesine gerek olmadığını düşünüyorum. Biz sadece halklarımıza karşı bize görev olan şeyleri yapmaya
çalışıyoruz. Sur Belediyesi olarak daha önce de Ermenice, Süryanice, Kürtçe, Türkçe vb. dillerde faaliyet yürüttük.
Belediye olarak ilk defa Ermenice, Süryanice broşür çıkardık. Ayrıca çıkardığımız Şemamok adlı çocuk dergisinde de Ermenice, Türkçe, Kürtçe ve Süryanice çocuk hikayeleri yayınladık. Ayrıca Serê şevê çîrokek adlı çalışmamızın özel bir sayısında Kürtçe, Ermenice, Süryanice çocuk masalları yayınladık. Belki de en önemlisi belediye
meclisimizin 2006 yılının Eylül ayında, belediye hizmetlerinin halka daha etkin ve verimli bir şekilde ulaşabilmesi için resmi dil Türkçe nin yanı sıra Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Arapça ve İngilizce dillerinde verilmesi kararını aldı.
Bunun için daha sonra ben ve meclis üyelerimiz görevden alındık ve bizim yerimize vali yardımcısı atandı. Bunun
için halen yargılanmaktayız, bizim için istenen hapis cezalarının toplam miktarı yaklaşık 90 yıl.
Bizi bu çalışmalara sevk eden, bu topraklarda yaşayan halkların bir arada kardeşlik içinde yaşaması gerektiğine olan inancımızdı. Hepimiz aynı bahçenin farklı çiçekleriydik ve farklılığımızla birbirimizi yok etmeden bir arada yaşamalıydık. Bir çiçeğin yok olması bahçenin yok olmasıdır.
Ben bu coğrafyada diğer halklar gibi kadim bir halk olan Süryanilerin de bir güzellik olduğuna inanıyorum.
Aslında sadece göç ettirilenin kaybetmediğini, göç ettirmeye alet ve sebep olanların da kaybettiğine inanıyorum.
Ben yaptıklarımızın halklarımızın yaşadığı tarihsel sürece bir özeleştirel pratik olduğuna inanıyorum.
Bu konuda benim için çok anlamlı olan bir anımı anlatmak isterim. Ki bu anı bir dönüm noktasıdır. 2004 yılında
belediye başkanı olduktan sonra çok değerli bir Süryani dostum, kutlamak için beni ziyaret etmişti. Süryani dostum
bana: Yıllarca siz ezildiniz ve asimile edildiniz. Artık burada yöneticisiniz, siz de bize, size yapılanları mı
yapacaksınız? diye bir soru yöneltti. Ben ise şu cevabı verdim: Bu soruya cevap vermeyeceğim ama cevabımın ne
olduğunu pratiğimle göstereceğim. Bugün halen halkların kardeşliğine ve barışına yönelik pratiğimizle tarihsel
özeleştirimizi yapıyoruz.
Bir kent kendi kimliğiyle bütünleşince güzelleşir ve özgünleşir. Yoksa tek tipleştirilen kentler kendisiyle barışık olamaz ve özünü yitirir.
Barışı savunmak zordur ama güzeldir
Diyarbakır kimilerine göre 26, kimilerine göre 33 ayrı medeniyetin izlerini taşıyan ve bu tarihsel zenginliğiyle
dimdik ayakta duran bir kent. Bütün yok etme politikalarına karşın inatla. 1850 lerde yapılan nüfus sayımları bile
çok farklı kültür ve inançların olduğunu gösteriyor.
Tek dil, tek kültür, tek inanç zihniyeti toplumsal barışı sağlayamadığı gibi sorunları derinleştirmiş ve kültürlerimizin yok edilmesine neden olmuştur. Bu herkese kaybettirmiştir.
Oysa kaybedileni kaybettiğimiz yerde kazanmalıydık. Çokkültürlü, çokdilli ve çokinançlı kentimiz kendi kimliğiyle buluştuğu ve barıştığı zaman birçok açıdan kazanacağımıza inandık. Toplumsal barışı sağladığımızda ekonomik, kültürel, sosyal olarak da zenginleşmemizi sağlayacaktır.
Ben bir Kürt olarak kendi insanım ve kültürüm için ne istiyorsam, birlikte yaşadığım halklar için de aynı şeyi
istemeliyim düşüncesi ve anlayışındayım.
Bunun için çaba ve mücadele ediyorum. Bu zor ama güzel bir şeydir. Bugün bunun için yargılanıyoruz,yaklaşık 90 yıl hapis isteniyor ve şu anda cezaevinde tutukluyuz. Olsun bütün bu zorluklar umudumuzu ve moralimizi bozmuyor. Aksine daha çok çaba sarf etmemizi ve güzel şeyler yapmamızı bize ifade ediyor. Kin ve nefret tohumlarını ekmek kolaydır ama iyi değildir. Barışı, sevgiyi kardeşliği savunmak zordur ama güzeldir. Biz güzel olanı seviyor ve onun için mücadele ediyoruz ve edeceğiz. Yarının güzelleşeceğine olan inancımız ve umudumuz daha fazladır.
Biz en son belediye meclisi olarak Diyarbakır kimliğiyle bütünleşmiş olan üç yazarın ismini doğdukları sokağa
verme kararı aldık. Bunlardan biri Şair Ahmet Arif tir. Diğeri Ermeni Yazar Mıgırdiç Magrosyan, Süryani Yazar
Naum Faik Palak tır. Biz kentimize ve kendimize sahip çıktık, çıkmaya devam edeceğiz. Eğer ömrümüz yeterse ve
görevimize devam edebilirsek bu çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Sizin de bu mektupta belirttiğiniz önerileri de dikkate alacağız mutlaka. Bu arada düşündüğümüz bir şey de Sayın Naum Faik Palak ın evini onun adına bir müze
haline getirmektir. Umarım bunu gerçekleştiririz. Aynı zamanda bir tarih evini Kürt Yazar Mehmed Uzun yazar evi
yapmak istediğimiz gibi.
Sayın Hanna, bütün bu çalışmalarımızda sizlerin de desteğini görmek bizi daha mutlu ediyor ve edecektir.
Bize güç verecektir.
Süryanileri anayurtlarına davet ediyorum
Sayın Hanna, bir kez daha sizin de ifade ettiğiniz gibi bu toprakların kadim halklarından olan Süryani halklarını
kendi yurtlarına davet ediyorum. Umuyorum bu topraklarda bir arada yaşamaya katkımız olur bu davetle.
Şuna inancım var ki; demokratik bir ortamda eşit ve özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşarız. Kürt, Türk, Ermeni
Süryani, Arap vb. halklar olarak ortak vatanda eşit ve özgür yurttaşlar olarak barış ve sevgiyle yaşarız. Ben bunun olacağına inanıyorum. Ve umudum her geçen gün artıyor. Çünkü bizler bunu hak ediyoruz. Hak ettiğimizi yaşama hakkına sahibiz.
Sayın Hanna, sizlere bu mektubu cezaevi koşullarında yazmak istemezdim, ama ne yazık elimizde olmayan
nedenlerden dolayı oldu. Sizin şahsınızda bütün halkımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Ayrıca bize bu onuru
verdiğiniz ve dayanışma gösterdiğiniz için teşekkür ediyorum. Sizin teşekkür edeceğinizi gerektirecek bir şey yok.
Bizler halkın hizmetkarları olarak görevimizi yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Zaten her türlü yönetim halk için
vardır ve var olmalıdır. Yoksa halk yönetim için yoktur.
Hepimizin insanlık bahçesinin farklı renklerine, kokularına, güzelliklerine sahip çiçekleri olsak da bir arada sevgi içinde, barış içinde yaşayacağımıza olan inanç ve umutla... Sayın Hatip Dicle nin sizlere selamı var...
Selam ve saygılarımla.
Abdullah DEMİRBAŞ
Günlük Gazetesi
|