mara

             
 
GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: PETRUS 82.229.93.1***
11.02.2010 02:08:57
Konu: IRAK TA IDEAL!..
1 NİSAN 2015 2015
(IRAK’IN GELECEĞİ!..?)
Fransa’dan minibüsle Irak-Bethnahrin-Kurdistan’a gitmek üzere 23 Mart 2015 günü sekiz kişi yola çıktık. Yolda fazla bir sıkıntı ve yorgunluk hissetmedik. Çünkü beraberimdeki üçü kız dördü erkek grup şarkı söylüyor, fıkra, hikâye anlatıyor ve şakalaşıyorlar. Tabiî ki, araba da sıra ile kullanılıyor. Bilgi sahibi olmak için yanlarında getirdikleri kitap, dergi, rapor, haritaları inceliyor, Süryanice, Kürtçe, Arapça en çok kullanılan ve gerekli olabilecek cümle, kelimeleri öğrenip alıştırmalar yapıyorlar. Hiçbir zorlukla karşılaşmadan Diyarbakır’a vardık. Bir gün kalarak şehri gezdik; gençler surların, camilerin, özellikle yıkıntı halindeki kiliselerin fotoğraf ve filmini çekti.
Bana da çok soru sordular; bilgim yetersiz olduğundan çoğuna cevap veremedim. Sosyal ve siyasal bilgiler öğrencisi Sargon, haritasına bakarak, Aşur Yusuf’un memleketi Harput’u da ziyaret etmemizi önerdi. Tarih öğrenimini henüz bitirmiş Şamiran hemen kabul edip ekledi: “Oradan da büyük düşünür, tarihçi, entelektüel, o da Aşur Yusuf gibi 1915 soykırımında korkunç şekilde şehit edilen Addai Sher’in şehri Siirt’i de ziyaret etmeliyiz.” Sonunda, zaman yetersizliği dolayısı ile gidilmemesi, vakit olursa dönüşte bu ziyaretlerin yapılabileceği kararlaştırıldı.
Oradan doğal olarak Mardin’e geçtik. Gençler, Mardin’in Süryanî eseri olan eski mimarisine hayran kaldılar. Eski şehri tamamen gezdik, Deyrulzafaran’ı ziyaret ettik. Yolumuza devam ederken Midyat’ı, Mar Gabriel manastırını görmeden geçmek olmazdı tabiî. Yine 1915’te, çarşıda çok onur kırıcı ve feci şekilde şehit edilen Matran Mar Yakub Abraham’ın şehri Cizire Bohtan’ı görmek için bir saat kadar kaldık. Cizre köprüsünü geçtikten hemen sonra durup yönümüzü kuzeye çevirerek, Yukarı Dera (Mar Yuhanan), Aşagı Dera, Cinet, Dergule Kildanî köylerinin (uzun zamandan beri oralarda Kildani kalmamış) bulunduğu yerleri gösterdim. Birkaç kilometre sonra, sırtını Cudi dağına dayamış önemli bir köyümüz olan Hasana’nın hizasına gelince yine durduk. Üzgün, fazla bir şey konuşmadan, yıkıntılarını seyrettik. Yanımda gençler olduğu için, zor da olsa gözyaşlarımı tuttum. Tek başıma olsaydım…
Yol üzerindeki Silopi’de değil de, onu geçtikten beş kilometre sonra yol kenarında durduk. Silopi ovası, belki Türkiye’nin en verimli ovası. Habur kapısına giden yol onu ikiye bölmüş. 1915’ten önce, ovanın yüzde seksenin üstünde, sayısı ona yakın Kildanî köylerine aitti. Yine yönümüzü kuzeye çevirerek Bespin’i gençlere işaret ettim. Tabiî hemen ekledim: “Gördüğünüz dağın arkasında doğduğum köy, köyüm Herbol var; bakın, kömür taşıyan bu kamyonlar oradan geliyor. 1915’ten sonra Türkiye sınırları içinde kalan en büyük Kildanî köyü. Hâlâ her taşın, her suyun, her ağacın nerede olduğunu biliyorum, yani karış karış. Tabiî yerinde duruyorsa. O gördüğünüz dağların tepesinden İşşi ve Baznaye köyleri görülür.”
Fransa’da doğmuş, Herbol’lu bir ailenin çocuğu olan Joseph hemen müdahele etti: “Köyümüz şu dağın arkasında olduğu halde gidip görmeyecek miyiz? Ben çok merak ediyorum, muhakkak görmem lâzım. Anneme, babama, arkadaşlarıma, anlatmam lâzım; resim, film çekmem lâzım.” Maalesef dileğini yerine getiremedik.
Birkaç kilometre sonra gümrüğe vardık. Türk ve Kürt görevliler bizi hoş karşıladılar, bizimle Süryanice konuşan Asurî asıllı bir polis de olunca daha da hoş oldu. Irak topraklarına girince misyon başladı. Hemen sınırda Arapça, Kürtçe, Süryanice ve Türkmence, “Irak’a hoş geldiniz” yazılı kocaman tabela vardı. Gençler görev bölümü yapmış, her biri bir konuda inceleme yapıp raporunu hazırlıyacak. Sınırdan sonra gelen ilk şehir Zaxo’ya vardık, doğru Zaxo-Cidida’ya (Yeni Zaxo) gittik. Şehrin içinden geçerken Kürt halkının efsane lideri Molla Mustafa Barzani’nin kocaman anıtını gördük.
Kildanî episkoposluğunu ziyaret ediyoruz. Aslen Herbole’li episkopos Petros Herboli ile de görüştük. Gençler, gözlemler yapıyor, hemen soru sormaya başlıyor. Tatmin olmadıklarını sezdim. Daha göreceğimiz çok yerin ve şeyin olduğunu belirterek, sabırlı olmalarını tavsiye ettim. Zaxo ve Dohuk bölgesine tekrar dönmek üzere, Ainkawa yolunu tuttuk, Erbil’in kuzey banliyösü, önemli bir kaza. Erbil’in içinden geçerken, henüz halkımıza ait her hangi bir simge ile karşılaşmadık. Yanımdakiler merakla sağa sola bakıyorlar, onları memnun edecek birşey göremiyorlar.
Ainkawa’ya varınca, hemen girişindeki marketin pano ve vitrinin üzerindeki kocaman yazıların Süryanice olduğunu görünce, gençlerin yüzündeki kaygılı ifade, yerini hoş, neşeli bir ifadeye bıraktı. Biraz sonra Mar Yosip ve Mar Simoni kiliseleri göründü. Binaların bir kısmı Babil ve Ninve mimarisini andırıyordu. Aynı mimarî tarzda inşa edilmiş kaymakamlık binasının önüne gelince durduk. Kaymakamlık binası güzel, yeni, bakımlı. Üstünde Irak, Kürdistan ve Asur-Kildanî bayrakları dalgalanıyor. Bütün resmî binalarda üç bayrak bir arada dalgalanıyor Ainkawa’da. Doğrusu yakışıyordu da. Resmî binalar dışında çok sayıda bayrağımız göze çarpıyordu. Resmî kurum ve kuruluşlardaki yazı da Süryanice, Kürtçe ve Arapçadır. Çarşıda, resmî olmayan yerlerde çok İngilizce, hattâ Çince bile yazılar vardı. Yani gerçek çok kültürlülük mozayiği, zenginliği.
Kaymakamı, kaymakamlığı görme şansını denemek için binaya girdik. Çalışanların çoğu Asur-Kildani, Kürtler dahil herkes Süryanice konuşuyor. Kendimizi evimizde hissediyoruz. Gençler memnun, heyecanlı. Güzel bir sürpriz oldu. Fransa’dan geldiğimizi bildirip mümkünse kaymakam beyle görüşme talebimizi bildirdik. Yukarıdan kaymakam yardımcısı bayan inip bize “B’shayna telokhon” dedi. Ziyaretin sebebini sorduktan sonra ertesi gün saat dokuza randevu verdi.
Oradan belediye binasına gittik. Yine iyi karşılandık. Başkanın bizi onbeş dakika içinde kabul edebileceği bildirildi. Beklerken, havanın da güzelliğinden yararlanarak, bahçede gezindik. Belediye binasının girişine İştar’ın kapısı yapılmış, binanın kendisi de zigguratı andırıyor. Bahçede ise Hammurabi’nin kodu ile birlikte şahane heykeli (stel), insanı tarihin derinliklerine taşıyor. Bu arada güvenliği sağlayan Asur-Kildani polislerle sohbete daldık. Hallerinden, ülkelerinden, Kürt, Arap, Türkmen, Yezidi, Şebek komşularından şikayetleri hiç yok, tersine çok memnunlar. Belediye başkanı Sayın Senharib Hanna’nın bizi kabul etmeye hazır olduğu bildirildi.
Heyecanla içeriye alınıyoruz. İlk özerk yönetimle yönetilen bir Asur-Kildanî bölgesinde, bir yönetici ile görüşme şansını yakalıyoruz.
Bize durumu, verdikleri hizmetleri, geleceğe yönelik projelerini, kendinden emin, ikna edici, mantık ölçüleri içinde anlattı. Gençlerin sorularını tek tek cevapladı. Kendisine sorulan sorular bittikten sonra, “Şimdi benim size sorularım olacak” dedi. Samimî ve kısa bir gülümsemeden sonra şunu ekledi: “Memleketi nasıl gördünüz? Size nasıl yardımcı olabiliriz?” Gençler, daha yeni vardıklarını, Ainkawa’yı beğendiklerini, yardıma ihtiyaç duyulduğunda çekinmeyeceklerini ima ettiler. “Diyasporada, Fransa’da durumunuz nasıl, ne gibi çalısmalarınız var?” Cevaplarını aldıktan sonra en çok hoşuma giden şöyle bir soru sordu: “Şöyle beraber nasıl çalışabiliriz, neler yapabiliriz, güzel ülkemize-ülkenize ne gibi katkılar sunabilirsiniz?” Gençler bu soruya hazırlıklı değildi, cevap vermek için birbirine bakarken ben araya girdim: “Sayın başkan, turumuzu bitirip bunları size yazılı olarak bildirsek daha iyi olmaz mı?” “Tabiî, tabiî” deyince gençler de rahatladılar. Bu arada meşrubatlar geldi. Yaklaşık bir saat görüştükten sonra ayrıldık. Binadan çıktıktan sonra saatin onbeşi gösterdiğini, akşam yemeğine kadar ne yapmak istediklerini sordum. Olumlu ortamın verdiği hevesle hemen programlarını yapmaya başladılar. Kızlı erkekli üç grup halinde, aynı yerde saat ondokuzda buluşmak üzere, Ainkawa’ya dağıldılar.
Ben ise dostum Ninos Hozaya’nin evine gittim. Buluşma saatine kadar sohbet etmek ve bir kaç telefon açmaktan başka bir şey yapmadım. Saat ondokuzda buluşma yerinde idim. On dakika içinde bütün gruplar geldi. Heyecan, mutluluk, heves sarmıştı onları. Beraberlerinde bir sürü Ainkawa’lı Asur-Kildani gençler ile birlikte, biri kız diğeri erkek iki Yezidi de gelmişti. Ninos’un evinde iken telefonla hotelde rezervasyon yaptırmıştım. Ne hoteli, ne restauranı! Yerli gençler her şeyi organize etmişler, yemek davetinin onuru Yezidi dostlara verildi. Yatma yerleri de hemen halledildi. Oradan yemek için Yezidilerin evine gittik. Tabiî ortak dil Süryanice ama arasıra Kürtce, Arapça hatta Fransızca kelimeler kullanılıyor.
Yezidi dostların evine gitmeyi ben de çok arzu ediyordum, onları yakından tanımak ve onlarla dostluğumuzu geliştirmek icin. Yemekte iken her grup yaptıklarını, gördüklerini, izlenimlerini anlattı. Neler, neler! Ainkawa Asur-Kildanî öğrenci birliği, Ainkawa kadınlar platformu, halkımızın iki önemli siyasî örgütü, radyo ve televizyon yayınevi, Ainkawa’nın Süryanice, Kürtçe, Arapça ve İngilizce eğitim yapan ünlü lisesinin öğretmen ve öğrencileri, Katolik ve Nesturî kiliselerinin sorumluları ile, ertesi güne randevu almışlar. Esnaf, tüccar, yaşlı, çocuk ve ailelerle görüşmüşler. Bölge yönetimi başkanı Sayın Addai Basim, 1 Nisan bayramının hazırlıklarına katılmak üzere Ninve bölgesine gitmiş olduğundan kendisi ile randevu alınamamış. Yaptıklarına sevinmekle birlikte zamanı düşünerek kaygılanmaya başladım. “Böyle giderseniz, Irak’tan ancak birkaç ayda çıkarız; bu kadar vaktiniz var mı?” diye hatırlattım.
Sabah ilk randevumuzu kaymakamla yaptık. Dikkatimizi çeken ilk şey liderlerin resimleri; cumhurbaşkanı Talabani, başbakan Maliki, Kürdistan bölgesi lideri M. Barzani, başbakanı N. Barzani, Asur-Kildanî özerk bölgesi başkanı Efraim Nahra’nın resimleri sıra ile dizilmiş. Kaymakamlık binası modern, Avrupa normlarına göre yapılmış. Kaymakam Levis Tiyari de belediye başkanı gibi bizi çok hoş karşıladı. Ülkenin gidişatından, Asur-Kildanilerin durumundan gayet memnun. Gençler genellikle bürokrasi ile ilgili sorular sordular. Kaymakamla görüşme bittikten sonra, gençler havariler gibi dağıldı. Öğle yemeğini Asur-Kildanî öğrenci birliğinin lokalinde yiyecekler. Ben de, eski dostum Yonan ile birlikte öğrenci birliğinin lokaline gittim. Biri Almanya’dan diğeri Hollanda’dan iki grup daha vardı. Yine Ainkawa’da, Dohuk, Berver köylerinde, Bakhdeda, Alkosh, Bertilla, Musul ve Bağdat’ta başka heyetlerin bulunduğu söylendi.
Öğleden sonra aynı tempo ile devam ettiler. Akşam buluştuğumuzda, randevularının çoğunu yerine getirmişler. Ertesi gün dört kişi, Erbil’deki Kürt öğrenci birliği merkezinde, Kürt öğrenci temcilcileri ile görüşecek. Diğer üç kişi ise bölgedeki bir Yezidî köyünü ziyaret edecekler. Mümkün olduğu kadar gençleri kendi inisiyatiflerine bırakıyorum, yönlendirmekten uzak kalmaya çalısıyorum.
Bir Nisan’a daha üç gün var. Gençler boş durur mu? Mümkün değil, yine iki grup halinde ertesi günün programı yapıldı. Programa göre yerli gençlerin katılımı ile bir grup: Ağustos 1933 tarihinde Bekir Sidki komutasındaki Irak askerinin Simele’deki Asur-Kildaniler üzerinde gerçekleştirdiği korkunç katliamın anısına bir yıl önce Kürdistan bölgesi hükümeti tarafından yapılan anıtı; Dohuk’taki, başlıca Süryanice olmak üzere diğer dillerin yanında Fransızca da eğitim veren liseyi; diğer Asur-Kildanî kurum ve kuruluşları; vakit kalırsa, çevredeki köyleri de ziyaret edecek.
Diğer grup ise özel statü ile yönetilen Kerkük’ün yönetim yapısını incelemek üzere Kerkük’e hareket edecek. Ben de fırsattan yararlanarak, Avrupa’da tanıştığımız ve beraber siyasî faaliyet gösterdiğimiz, Köysancak’taki üniversitenin rektörlüğünü yapan Kürt arkadaşım Cebbar Kadir’i ziyarete gittim. Kadir’in verdiği bilgilere göre, üniversitesinde kaliteli bir eğitim veriliyor. Yakında bir Asuroloji kürsüsü açacaklarını da sözlerine ekledi. Kendisi, daha önce Hollanda’da bir üniversitede görev yapıyordu.
Başka incelemeler yapmak, özellikle 1 Nisan kutlamalarına katılmak üzere Ninve bölgesine gitmemiz gerekiyor. Kerkük ve Dohuk’tan dönen arkadaşlar, karşılaştıkları özgürlük, hoşgörü, adalet, eşitlik, çok orijinal ve etkili yönetim, halklar, dinler, bölgeler arasındaki uyum, karşılıklı saygı ve dayanışma ruhuna hayran kalmışlar. Henüz dünyada böyle orijinal, her kesimi tatmin eden, kucaklayan, bir yönetim şeklinin bulunmadığını, Irak modeline siyasî literatürde yeni bir isim bulmak gerektiğini ve bu modelin dünyaya tanıtılması ve sunulmasının gerektiğini ima ettiler. Bu rejimi icat edip mükemmel şekilde uygulayan liderlerin dünya siyaset tarihine damgalarını vurduklarını, bazılarının ise Nobel barış ödülünü hak ettiğini sözlerine eklediler.
Geçmişte yaşanan acı olaylar, dökülen kanlar, haksızlıklar, çekişmeler, intikam almak için değil, onlardan ders çıkararak bir daha tekrarlanmaması için çok özen gösterildiği dikkat çekiyor. Ülkenin daha da iyi olması, insanların yaşam standartını yükseltmek ve mutlu olmalarını sağlamak için herkes bütün gücü ile, özellikle dürüstçe çabalıyor. Kerkük’te iken arkadaşlar, biri İspanya’dan diğeri Belçika’dan, Kerkük’ün özel idare yapısını yerinde incelemek üzere gelen iki heyetle karşılaşmışlar. Kendi ülkelerine yararlı olabilir düşüncesi ile inceliyorlar. Dohuk’a gidenler de, Irak’ta iş ve yatırım yapmak amacı ile Zaxo’da, Dohuk’ta, Avrupa’dan gelmiş halkımızdan işadamı heyetleri ile karşılaşmışlar. Birkaç yıl öncesine kadar yönetilemez durumda olan Irak, şimdi dünyanın en gelişmiş yönetimleri tarafından bile örnek alınacak duruma geldi; muazzam bir gelişme.
Yirmi dokuz Mart 2015 günü sabah erkenden, 1 Nisan törenlerinin yapılacağı Bakhdeda kasabasına gitmek üzere yola çıktık. Aynı törenlere katılmak üzere çevrede muazzam bir hareketlilik var. Ekipler, gruplar, otobüsler, arabalar, hazırlanıyor. Bakhdeda’ya vardığımızda kendimizi bambaşka bir dünyada hissettik. Bayram, festival, şenlik, kutlama etkinlikleri, sergiler, toplantılar, konferanslar ve spor müsabakaları; aklınıza ne gelirse var. Biz de kendimize göre bütün bunlardan yararlandık, dakikamız boş geçmiyor.
Bir Nisan sabahı saat dokuzda, kutlamalar, futbol sahasında Irak’ın yeni ulusal marşı ile resmen başladı. Resmî tribünde Irak başbakanı, Irak kültür bakanı, millî eğitim bakanı, bölge valisi, Arap aşiretlerinin ileri gelenleri, Türkmen toplumu lideri, Kürdistan bölgesi başbakanı, Kürdistan bölgesi lideri, Irak’taki bütün siyasî partilerin temsilcileri mevcut. Sayın cumhurbaşkanı Celal Talabani yurt dışında olduğundan mesajı okundu.
Talabani, mesajında, Asur-Kildani halkının, tarihi, medeniyeti, sanatı ve dili ile ülkeye ne kadar gerekli olduğunu geniş bir şekilde sergiledi. Benim en çok dikkatimi çeken, Hristiyan din adamlarının yanında, Şiî, Sünnî, Yezidî, Şebek ve Mandeyen din adamlarının resmî törende yerlerini almaları idi. Çok olgun ve anlamlı bir manzara…
Acılış konuşmasını Asur-Kildanî özerk bölgesi lideri Bayan Aturina Varda yaptı. Kardeşlik, eşitlik, demokrasi, ülkenin çıkarları, birliği gibi önemli konulara vurgu yaptı. Törene katılan kurum, şahsiyet, herkese teşekkürlerini sundu. “Asur-Kildani halkı olarak, Irak’lı olmaktan gurur duyuyor ve ülkemizin daha da iyi olması için bütün gücümüzle çalışacağımızı bir kez daha vurgulamak istiyorum” sözleri ile konuşmasını noktalarken, muazzam bir alkış ve tezahürat yükseldi.
Varda’yı, sırası ile diğer temsilciler kürsüye gelip izlediler. Hepsi seviyeli, yapıcı ve samimî konuşmalar yaptılar. Patrik-Kardinal Mar Delly, Patrik Mar Dinkha, Patrik mar Zakkai protokoldaki yerlerini aldılar. Irak başbakanı Sayın Maliki konuşmasında, Bağdat’ta Asur-Kildanî müzesi kurma müjdesini verdi. Kürdistan yönetiminin karizmatik lideri Sayın Mesut Barzani, konuşmasına, Süryanice “Edokhon brikha” cümlesi ile başladı. “Asur-Kildani halkını, sayısı ile değil, diyasporadaki gücü, tarihi, dili, kültürü, medeniyeti, daha önemlisi ülkenin bu seviyeye gelmesinde yaptığı mücadele ve ödediği bedelle Irak’ın en büyük halkı olarak görüyorum. Bunu bütün kalbimle söylüyorum” diye devam etti.
Tabiî Kürdistan bölgesi başbakanı da güzel bir müjde vermeden geçer mi? Sayın Neçirvan Barzani de uzman kadrolar yetiştirmek üzere Dohuk’ta bir Asur-Kildanî yüksekokulu açacaklarının müjdesini verdi. Asur-Kildanî tarihi, kültürü, medeniyeti, sanatı ve özellikle Süryani dili ve edebiyati üzerinde eğitim verecek okulun inşaatına iki ay içinde başlanacağını vurguladı.
Ya Rabbim neler duyuyorum, ne güzel şeyler? İçimden bu cümleleri söyleyenlerin hepsini öpmek istiyorum. Kürt dostlarımızla çalıştığımdan ve onlara güvendiğimden dolayı yıllar önce beni çok eleştirenlere karşı mahcup bırakılmıyordum, haklı çıkıyordum. Hemen Prof. Joseph Yacoub’un yirmi beş yıl önce, bir sohbetimiz sırasındaki “Ortadoğuda demokrasiye en yatkın halk Kürtlerdir” cümlesi aklıma geldi. Araplar da demokraside dev adımlar atmışlar. Kısacası bütün Iraklılar…
Konuşmalardan sonra etkinlikler başladı. Etkinliklerin sorumluluğunu Irak Asur-Kildani gençliği üstlenmişti. Güvenliği ise Irak güvenlik güçleri ile Asur-Kildanî yerel güçler sağladı. Önce Bakhdeda ve Alkosh liselerinin spor gösterisi ile başlandı. Onları Irak’ın ünlü şarkıcısı Zeyneb Halimi’nin Arapça olarak söylediği iki güzel şarkı takip etti. Arkasından Ivan Agasi ve Juliana Jindo geldiler. Sıra Dohuk folklor ekibine geldi. Kürtlerden meşhur ozan Şivan Perver davet edilmişti, herkesi coşturdu.
Bir Nisanın Mezopotamya tarihindeki anlam ve önemini içeren konuşmayı, Asur-Kildani entellektüeller platformu başkanı Khnanisho Erbello yaptı. Diyaspora Asur-Kildanileri adına ise İsveç Asur-Kildanî enstitüsü başkanı Yakub Midyadi bir konuşma yaptı. Başta ünlü şarkıcı Linda George olmak üzere birçok genç sanatçı hünerlerini gösterdi. Türkmenler folklor ekibi, Ermeniler ise görkemli bir dans grubu ile katılmışlardı.
Futbol sahasının içine ve dışına büyük ekranlar yerleştirilmişti. Öğle saat onikide resmî törenler bitti. Tabiî resmen; gerçekte hava kararıncaya kadar devam etti. Toplanan insan sayısı yüzbinlerle ifade ediliyordu. Bir Nisan günü artık yalnız Asur-Kildanilerin değil, bütün Mezopotamyalıların bayramı haline geldi. Benim gençler, artık hayret ve mutluluktan, ayakları yerden kesilmiş uçuyorlardı. Müthiş bir azim ve enerji sarfediyorlardı. Tempolarına uymaya gücüm yetmiyordu. Gördüklerini ve yaşadıklarını sürekli Fransa’daki arkadaşlarına, ailelerine, öve öve, heyecanla aktarıyordu. Ortadoğunun diğer ülkelerinden, eski Sovyetler Birliğinden, hatta Tataristan’dan dernek temsilcileri, Avustralya’dan, Amerika’dan, özellikle Avrupa’dan binlerce insan gelmişti. Gruplar, kişiler birbirlerinin adresini, telefon numarasını alıyor, ilişki geliştirmek, işbirliği yapmak için anlaşıyorlardı. Oteller ve özel tahsis edilmiş yerler yetmediğinden, binlerce kişi yerli insanlarımız gibi Kürt, Yezidî, Araplar tarafından misafir edilmişti. Oteller, restoranlar, kahveler, dernekler tıklım tıklım. Mağazalar, dükkânlar arı kovanı gibi çalışıyor. En çok satış yapan dükkânlar Asur-Kildanî tarihinin simgesi olan heykel, kabartma (roliyef), tablo, tablet, pins, bayraklar… satan dükkânlar oldu; stokları bile tükendi. Bu arada ülkenin gidişatından çok memnun kalan ziyaretçiler, liderlerin, özellikle Mustafa Barzani’nin büst ve fotoğraflarını satın aldı.
İki Nisan günü, toplantılar, konferanslar, değerlendirmeler, tanışmalarla geçti. İlk toplantı Bakhdeda üniversitesinde saat dokuzda düzenlendi. Kutlamaların genel değerlendirilmesi yapıldı. “Demokrasi ve Irak modeli” başlığı ile yazdığı kitabı tanıtmak ve tartışmak için, Hollanda’dan gelen Attia Gamri’nin entellektüeller lokalinde düzenlediği toplantıya gittik. Oradan da Fransa’dan gelen ressam Seyha Karatay’ın kültür merkezinde sergilenen resim sergisini ziyaret ettik. Şüphesiz, Bakhdeda, 1 Nisan’da, Irak’ın kültür başkenti olmuştu, bu misyonunu da hakkı ile yerine getirdi.
Ertesi gün 2 Nisanı da, görüşmeler, toplantılar yaparak geçirdik. Üç Nisan sabahı Musul’u gezdik. Bu arada Alkosh’ta bulunan, harabe halinde iken Irak hükümeti tarafından restore edilen, çok eski sinagogu ziyaret ettik. Bilindiği gibi 1950’lerden beri maalesef artık orada Yahudi kalmamıştır. Oradan iki gençle birlikte Yezidileri de ziyaret etmek üzere Shengal bölgesine gittik. Kör intihar saldırıları sonucu hayatını kaybeden masum insanların anısına bir anıt inşa edilmiş, onu da ziyaret ettik. Yezidi kardeşlerimiz de hallerinden çok memnun, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin tadını çıkarıyorlar.
Aynı tempo ile tam yedi gün devam ettik. Başka şehirler, yerler de gördük. Değişik yemekler yedik, özellikle meyve ve sebzeler çok nefisti.
Sonuçta, Irak muazzam derecede ilerlemiş. İnsanlar, mutlu, barışık, geleceğe güvenle bakıyor, şikayet hemen hemen yok gibi. Yönetimden, adaletten, güvenlik güçlerinden, eğitim, sağlık, altyapı gibi temel hizmetlerden memnun. Yezidilerde belirttiğimiz gibi, tüm Irak halkları barışın, karşılıklı saygı ve sevginin, güvenliğin, istikrarın, özgürlüğün, eşitliğin tadını doya doya çıkarıyorlar. Ne yazık ki bunların bedelini cok ağır ödemişler.
En son aldığımız eşyalar ise, bütün halklardan liderlerin, karizmatik ve efsanevi şahsiyetlerin, kısacası, bu şaheseri, Irak’ı, yaratan kahramanların posterleri, büstleri, kabartmaları oldu.
Fransa’ya döndüğümüzde Irak’la ilgili gördüklerimiz, yaşadıklarımızla ilgili, birçok toplantı, konferans, sergi, radyo, televizyon programı gerçekleştirdik; yazılı basında da epey yankı buldu. Gençler bir daha kopmazcasına Irak’a bağlandılar. Fransa ve Avrupa’da yaşayan Asur-Kildanilerin üzerinde müthiş bir olumlu etki yaptı ve ilgi uyandırdı. Ben de, evimin oturma salonuna, Mustafa Barzani’nin getirdiğim posterini astım.
İŞTE HAYAL ETTİĞİMİZ, BEKLEDİĞİMİZ, ARZULADIĞIMIZ, ARADIĞIMIZ, HEPİMİZE YAKIŞAN IRAK’IMIZ, ÜLKEMİZ!!!! değerli temsilciler, sorumlular, politikacılar…
…İMKÂNSIZ MI? Tartışalım, çalışalım.
(Bu yazı Türkiye için de geçerli, bazı değişiklikler yapmak kaydı ile.)
Paris
Petrus KARATAY
 
Kimden: radikalci  85.101.9.37***
12.03.2010 13:19:29
Cevap: IRAK TA IDEAL!..
Hristiyanlar Müslümanlara isyan etti.
 
Kimden: Esra  80.227.127.***
13.03.2010 07:41:51
Cevap: IRAK TA IDEAL!..
Irakta hristiyanlarada hak dusmeli neden parlementoya girmek icin yapilanmiyorlar.Gec kalmamalilar
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım