SOLDUYU 04.09.2010
Roni Margulies
İki kamyon eşkıya
Bugün sözü tümüyle bir Taraf okuruna bırakıyorum:
“Bu sabah ‘Bayram Coşkusu’ başlıklı yazınızı okudum ve anladım ki 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı Bozcaada’da geçirmişsiniz. Biz de ailece Gökçeada’daydık.
Her ikisi de eskiden nüfusun çoğunluğunu oluşturan ve sonra devlet politikaları neticesinde Türkiye’den kovulan Rumların adası. Bugünlerde Rumların en azından bir kısmını geri getirip kendi mülklerine sahip çıkmaları için az da olsa bazı iyiniyetli çalışmalar yapılıyor.
Adaya gelip yaz tatillerini geçiren, eskiden Türkiyeli olan Rumlar var ve bunlar eski köylerini canlandırmaya çalışıyor. Birkaçıyla sohbet ettik. Şartlar çok zor. Devlet gerçekten bu konuda elle tutulur bir şey yapmak istiyorsa Türkiye’ye dönen Rumlara destek olması gerekiyor. Fakat en önemlisi köklü bir zihniyet değişikliği olması.
Biz de 30 ağustosta Gökçeada’da ‘bayram coşkusu’nu hep birlikte yaşadık. Özellikle de adadaki Rumlar!
Önce, Zafer Bayramı’yla ne alakası olduğunu anlayamadığım mehter marşı çaldı, ardından resmigeçit başladı. Komando bölüğü araçları ve gereçleriyle marşlar eşliğinde uygun adım geçti. Onları görünce ‘Bu bayram başka şekilde kutlanamaz mı acaba?’ diye düşündüm. Mesela, bir Rum folklor ekibi, beyazlar içerisinde, başlarında barışı simgeleyen ve zeytin dallarından yapılmış taçlarla sirtaki yapsa. Ardından bir Türk folklor ekibi çıksa da, postal sesleri, uygun adım ve ‘rap rap’ eşliğinde kutlamak yerine bu 30 Ağustos’u dans ve müzik eşliğinde hep birlikte tüm ada halkı birlikte kutlasa, daha doğru olmaz mı?
Komando birliğini adanın meydanından uygun adım geçirerek devlet neyi kanıtlamaya çalışıyor acaba?
Bir gün önce adada dolaşırken bir binanın üstünde ‘Gökçeada Mehter Takımı’ yazan bir tabela okuyunca şaşırmıştım. Ertesi gün tören sırasında banttan mehter marşını duyunca niyetin ne olduğunu anladım. Demek ki, önümüzdeki yıllarda adada resmigeçit sırasında mehteran birliği yürüyüş yapacak.
Öğleden sonra Rum köylerini ziyaret ettik. Adada meşhur olan Barba Yorgo’nun dükkânına sakızlı muhallebi yemeye ve yanındaki dükkândan da ‘madamın dibek kahvesini’ içmeye gittik. Grubumuzun rehberi Barba Yorgo’nun aksi bir ihtiyar olduğunu, grup kabul etmediğini, gelenleri kovduğunu anlatıp bizleri uyardı.
Barba Yorgo’yu görünce adamın ruh halini anlayabilmeye başladım. Doksan yaşını geçmiş dinç bir ihtiyar. O gözler neler görmüş, o kulaklar neler duymuş, o beden ne baskılar yaşamış acaba?
Nitekim Barba Yorgo bizi de kovdu! Aramızdan bazıları kafa tutup münakaşa etti kendisiyle. Aslında biraz empati tüm sorunları çözebilirdi.
Dönüşte bizim grubun Ordulu şoförü başka bir grubun Kürt şoförüyle konuşuyordu. Konu dönüp dolaşıp Barba Yorgo’nun davranışına geldi.
Bizim Ordulu, ‘Defolup gitsinler bu memleketten’ diyor, Kürt şoför de onu destekliyor. Sonra Kürt şoför konuşmaya başlıyor, ‘Bunların burada ne işi var, gitsinler kendi memleketlerine’.
Bizim Ordulu şoför en sonunda günün anlam ve önemini yansıtan bir konuşma yaptı, ‘Bu adaya bizim oradan iki kamyon eşkıya getirsek tek bir Rum kalmaz’ dedi. Kürt şoför de onu destekledi.
Dayanamadım, söze girdim. Kürt şoföre ‘Sen Kürtsün değil mi?’ dedim. ‘Evet abi’ dedi. ‘Nerelisin?’ ‘Urfa, Siverek.’ Diğer şoförü göstererek, ‘Bu arkadaş Ordulu, anlamayabilir. Ama sen Kürtsün, senin memleketinden de insanlar kovuldu, köyler boşaltıldı, insanlar kendi yurtlarından kopartılıp göç ettirildi, değil mi?’ ‘Evet abi’. ‘Peki nasıl, iyi miydi tüm bu olanlar? Hoşuna gitti mi?’ Cevap yok. ‘Sen şimdi senin milletine yapılmış olan ve birçoğunuzu mağdur eden bir uygulamanın neden adadaki bir avuç Rum’a yapılmasını savunuyorsun? Ordulu olayları yaşamadığı için aynı şekilde hissetmeyebilir, ama sen Kürtsün, senin benden de daha iyi anlaman, hissetmen gerekir’ dedim. Cevap yok, boynunu büktü kaldı.
Yıl 2010, mantık hâlâ 50 yıl önce olduğu gibi iki kamyon eşkıya getirip adadaki Rumları kovma mantığı. Bu mantık değişmedikçe Türkiye hiçbir zaman medeniyet adına bir adım bile ileri gidemeyecek.”
Doğru söze ne denir!
Şu eklenebilir belki sadece:
Sorun “iki kamyon eşkıya” sorunu olsa dert değil, kolayca başa çıkılır.
Ama kamyon devletin kamyonu, eşkıya da devletin görevlisi olunca, o zaman zor işte.
Roni Marguiles
|