Gayri müslimler geri döner mi ?
Ümit Sedat’ın konuya samimiyetle değindiginden hiç kuskum yok, iyi ki de değindi.
Çok önemli ve ciddi bir konudur. Epey geç kalınmış olunsa da tartışmak, irdelemek
lazım bu konuyu. Süryani sitesindeki ‘ HERTIVINA, UNESCO kaybolan diller’
sorusuna bir cevap olmakla birlikte, çok önemli bir konu olduğundan ayrı bir başlık
koydum.
İnternet sitelerinin ötesinde çeşitli kurumlarda, toplantılarda, konferanslarda , çalışma
gruplarında, özellikle devlet tarafindan ele alınıp ciddi ve samimi olarak ele alınması,
değerlendirilmesi gerekir.
Bu mesele muhakkak bir gün gündeme gelecektir.
Çünkü;
1915’te öldürülen, saldırıya uğrayan, evinden toprağından kovulan insanlar, komşu
ülkelere Suriye, Irak, ve İran’a kaçtılar. Olaylar yatıştıktan sonra bir kısmı geri döndü.
Fakat mülklerine sahip olamadılar. Köyler, bağ-bahçeler, evler, araziler, hanlar,
çarşılar gaspedildi. 1915’ten sonra da cinayetler işlenerek, saldırarak, karı kız
kaçırarak, sindirerek gayri müslimlerin kaçması sağlandı. Avrupa’ya Amerika’ya,
Avustralya’ya kadar dağıldılar. Böylece mal-mülklerine el kondu. Devlet de bu
vaziyetin oluşmasına ortam hazırladı; teşvik etti, mal-mülklere ortak oldu.
1915’te Siirt nüfusunun üçte biri hiristiyandı. Addai Şer ( Sher) gibi yirmi bin kitaplık
kütüphaneye sahip, yedi dil bilen, dahi bir metropoliti vardı. Hastane başhekimi,
belediye başkan yardımcısı hiristiyandı. Keldani merkezi, okulu, şehrin dışında da çok
önemli bir hiristiyan nüfusu mevcuttu, 1915’ten itibaren de hiristiyanlara yönelik
sistemli bir etnosit (değerleri yok etme) politikası uygulandı. Bu politika Siirt’te kendini
korkunç şekilde göstermiştir. Büyük kilise yıkılmış, yerine polis lojmanları yapılmıştır.
Hiristiyanlara ait hiç bir işaret, iz bırakmamaya özenle çalışılmıştır. Ayn Salib çeşmesi
perişan durumda, çevre kiliseleri, manastırları hayvan ağılı olarak kullanılmakta ve yok
olmaya terkedilmektedir. Siirt Turizm Müdürlüğü, Kültür ve Müze Müdürlüğü hiç bir
şey yapmamaktadır. Siirt’te o da müze olarak tahsis edilmis tek bir Keldani evi
bırakılmıştır. Ben bunları Ekim 2010 de yerinde tespit ettim. Daha önce bu sitede
Siirt’le ilgili bir yazı yazmıştım.
Doğal olarak Hertivina bunlardan sadece birisi.
Benzeri sayısız vaka vardır. Güney- Doğu bölgesinde bulunduğumda, müslüman
arkadaşlar 1915’te ve sonrası hiristiyanlara karşı yapılan zulüme çok sık değinir,
pişmanlıklarını, üzüntülerini dile getirirler. Özellikle zulümle, haksızlıkla gaspedilen
mülklerle ilgili olarak çok eleştiri getiriyorlar. Ayrıca dini açıdan kabul edilemez
olduğunu söylüyorlar.
Sonuçta ortada bir zulüm vardır, haksızlık, gasp vardır. Bunu iyi niyetle, samimiyetle
ele almak lazım. Devlet sorumluluğunu üstlenerek meseleyi değerlendirmelidir.
Uzun yıllardan beri aynı evde oturan aynı topraklara yerleşik insanları bir kalemde
söküp atılmaz. Böyle yapıldığı taktirde onları da zülme ve mağduriyete maruz
bırakılabilir. Ama onlar da, büyükleri veya kendileri; zulüm ve haksızlık yaptıkları, bu
malların kendilerine ait olmadığını, haram olduğunu akıllarından çıkarmamalı.
Bugün bile; kendisinin, babasının, dedesinin, anasının doğup büyüdüğü yeri görmek
isteyenlerin bazıları saldırılara, tehditlere ve hakaretlere maruz kalmıslardır. Bu durum
kabul edilemez.
Çeşitli formüller bulunabilir:
1- Devlet; tapusuz olduğundan hazineye geçirilen arazilerden mağdurlara
devredilebilir.
2- Gaspçılar gerçek mülk sahiplerine bir bedel ödeyebilir.
3- Gerçek mülk sahipleri gaspçılara bir bedel ödeyebilir.
4- Devlet vakıflara bulduğu formüle benzer bir formül bulabilir. Vs
Isveç’te bir arkadaş, dedesinin zorla gasp ettiği hiristiyan topraklarından payına düşen
kısmının tapusunu bir Süryani vakfına devretmiştir. Sembolik de olsa çok önemli bir
jest.
Gayri müslimler geri döner mi?
Bu konuda devletin gözle görülür bir arzusu ve iyi niyeti vardır. Ben üç yıldan beri Cudi
Dağı’nın eteklerinde bulunan köyümüzü yeniden inşa etmekle meşgulum. Şimdiye
kadar büyük engellerle karsılaşmadım. Bürokrasi, asker veya çevre insanı ile arasıra
ufak tefek sürtüşmelerimiz oluyor ama bunlar köyümüzü yapmamıza engel değil.
Tabi ki verdiğim emek, uğraşı, bedeli herkes gögüslemek zorunda değil veya göze
almayabilir. İki yıldan beri Asuri-Süryanilerin geri dönmeleri için uğraşı vermekteyim.
Bir kısmı dönmeyi akıllarının ucundan bile geçirmiyor.Bir kısmı periyodik olarak
dönmek istiyor. Yani evini, bağını bahçesini yapsın, toprağını eksin. Avrupa’daki işini
bırakmasın arasıra gelsin. Diğer bir kısmı da tamamen dönmek istiyor. En önemlisi
temelli dönmek isteyenlerdir.
Bunların da haklı olarak birçok çekingeleri, tereddütleri vardır. Kendilerine karşı
yapılanları unutmuş değiller. Devlet yetkililerinin söylemleri vardır ama pratikte gerekli
ortam oluşturulmamıştır. Güvenlik sorunu, kayırma, dışlama, dini baskı, iş eşitliği vs
ilgili çok kaygılar var. Samimiyetle söylemeliyim ki Türkiye’ye karşı, eskiden yapılanlar
yüzünden önyargılar da vardır.
Herkese görev düşmektedir.
Saygılar
|