ÇİROKA SILEMANE BAFFILE (BABASI ERMENİ SÜLEYMAN’IN HİKAYESİ)
Sılemane Bafılle’yi tanıdığımda kamburu çıkmış ak saçlı,aksakallı ,ağzında dişleri kalmamış bir ihtiyar idi...Başköy’ün nahırcılığını yapıyordu.
Oğlu Ali,kızı Hewe,kızı Zero ile beraber.Yüzelli hanelik köyün büyükbaş hayvanlarını otlatıyordu Nebiyurt Yaylası’nda.İlkbaharın başladığı ilk günlerinden sonbaharın son günlerine kadar...Aşağı yukarı yedi sekiz ay kadar çoluğu ve çocuğu ile kendisine yüklenen bu görevi canla başla yapardı.Yılın üçte ikisini kapsayan ayların emeğinin karşılığı olarak bir kod(bir tenekeden biraz fazla ölçü birimi)arpa verirdi köyün herbir hanesi.Birileri bu hakkı bu aileye böyle paha biçmişti.Sılemane Bafılle ve çoçuklarının emeğinin karşılğının çeyreği bile değildi ama yinede bu haksızlğa en ufak bir tepki dahi dahi gösteremiyordu.Çünkü koca köyde dışlanan bir aile idi.Adına Sılemane Bafılle deniliyordu.Yani kürtçe açılımı Ermeni oğlu Sıleman olduğu içindi.Dili,dini ve başka ırktan olduğu için dışlanmıştı,ötekileştirilmişti.Köyün erkekleri kadınları ,gençleri, çocukları herkes onları kendi dünyalarının dışında görüyorlardı,başka gezegenin insanları gibi görüyorlardı.Dışlanmış,horlanmış koca bir köy içinde yalnız yaşıyorlardı.Ne hikmetse bir kerecik bir insaf duygusuyla onu gözleri ama Hélé teyze
ile evledirmişler:Müslüman ama bir kadınla evli olmasına rağmen Sılemane Baffılle önyargılara,cehalete dışlanmaya ailesi ile yaşamak zorunda bırakılmıştı.
Sılemane Bafılle ile benim hayatımın kesiştiği dönem onun yaşlılığının son demleri, benim hayatımın ilk yıllarıydı yani çocukluğuma tekabül eden yıllar.Biz çocuklar da o dönem yaşadığımız çevrenin tüm etkilerini yoğunlukla yaşıyorduk deyim yerindeyse büyüklerin küçük kopyaları idik.Büyük kara cehaletin küçük nüveleri idik.Biz de o zamanlar onu ve ailesini fılle(ermeni)görüyor,nefret duyuyor ve yeri geldiğinde o yaşlı adama hakaretler yapmayı bir onur görüyorduk çocuk aklımızla.İnsanın insana hakaretini din ve imanımızın bir gereği görüyorduk.Yaylada o büyükbaş hayvan nahırcılığı yaparken biz de küçükbaş hayvanlara gidiyorduk.Yani kuzuculuk yapardık.Sılemane Baffıle’ye yakınlaştığımız ve yaklaştığımız zaman çocuk aklımızla bir fılleye taş atmak ve küfürler savurmak sanki bizi bir zafere ulaştırıyordu.Oysa karanlık bir cehaletin vahşi küçük yaratıkları idik.Nahırcı Sılemane Baffıle’ye yayla çocukları olarak öylesine taş atardık ki vücudunun her yerine isabet ediyordu.Bazen kafası darbe almasın diye iki eli ile öylesine kolluyordu ki vücudunun diğer bölgeleri darbe almış almamış hiç umursamıyordu.Çocuk aklımızla ona ana avrat,din iman,ata babasına küfür savurduğumuzda şu sözünü hiç mi hiç unutamıyorum: -Çocuklar neyime küfür ederseniz edin ama benim anneme küfür etmeyin,o beni emzirmiş,ak sütünü vermiş çok zoruma gidiyor,derdi...Kendini yaşamıyordu Sıleman.Muhtemelen kendi ismi ile de yaşamıyordu.Ermenice olan ismi başına bela olmasın diye belkide müslüman ismi olan Sıleman koymuşlardı.Buna rağmen dışlanmaktan ,horlanmaktan kurtulamamıştı.Ömür boyunca aynı köyde yaşamamıza rağmen onu ne bir düğünde ne bir cenaze yerinde görmedim.Köyde olması gereken hiç bir katılımda görmedim.Koskoca dünyada yalnız yaşadı beş kişilik bir ailede,gündüz nahırın peşinde gece taş duvarlı penceresiz bir damda kendi dilini konuşmadan,kendi dinini yaşamadan,mensup olduğu toplumun en ufak izlerini taşımadan başka hayatları,inanışları,hakaretleri yaşamak zorunda kalan SILEMANE BAFFILE..
Çocukluk çağını biz bitirdiğimizde onun çileli yaşamı sona ermişti.Ardında bir iz bırakmadan,hayat denilen çizgiden gizemli bir sona ulaştı.Başköy’de mezar taşlarına kélık derler.Baş ve ayak taraflarına kélık dikilir.ölenin adı soyadı,ölüm ve doğum tarihleri yazılır.Sılemane Bafılle’nin mezarında böyle bir kélık bile yoktur.Mezarlık içinde bile mezarı dışlandı.Ölümünde bile izler kalmadı.Belki de mezar taşları müslüman mezarlığında belli olsa fılle diye yine de taşlanır ve kırılırdı.
Gençliğimiz döneminde başlayan aydınlama hareketlerinin etkilerinden dolayı cehalet perdesini yavaş yavaş gözlerimizin önünden çekerken dinlerin ve dillerin ,kültürlerin çeşitliliğinin dünyannın en güzel zenginlikleri olduğu bilinci ile tanıştık.Vicdan muhasebesi,geçmişi irdeleme,geleceği kurcalama,haklı ve haksızlığın ayırdına varma bilinci geliştikçe cehaletimiz ve çocukluğumuzun pişmanlıklarını yaşadık.Geçmişe dönük pişmanlıklarımın en büyüğü ve vicdanımı en sızlatan olay Sılemane Baffılle olayı oldu.Yıllarca beynimin içinde dolandı durdu.Yüzelli haneli müslüman köyde tek nefer fılle nin ne işi vardı ,neden toplumunun dışında yaşıyordu,niçin bir ömür boyunca bir akrabasıyla hiç görüşmedi ,onu bu yalnızlık dünyasına iten etken nedir diye sorgulamaya başladım,merak etmeye başladım.Onun Başköy’e nasıl gelip kaldığını araştırdım.İlginç mi ilginç bir çirok (hikaye)karşıma çıktı.
Aslında Sılemane Baffıle Zığçı doğumlu imiş.Şu anda Digor’a bağlı Yağlıca Köyü diye bilinir.Zığçıda o zamanlar yoğunluklu olarak ermeniler,sonra yezidiler ve müslüman kürtler yaşarmış .Çarlık Rusya’sının 1910 lu yıllarıdır.Sılemane Baffıe dilini,dinini ,kültürünü yaşayan toplumsal gelenek ve göreneklerini yaşayan kendi köyünde ,aile ortamında kendini yaşayan bir gençtir o dönemde.Anlatılana göre boylu boslu civan bir delikanlı.Yarış atları gibi enerjik,hareketli, yakışıklı bir gençmiş...Neden kaynaklandığı anlaşılmayan bir sebepten dolayı Zığçı’da bir kavga olur.Bu kavgaya Sılemane Baffıle de katılır.Muhtemelen bu dönemde ismi Sıleman değildir.Bu ermeni genci bu köy kavgasında adı bir cinayete karışır.Öldürüleceğini veya devlet güçleri tarafından yakalanacağını hissettiğinden bir yolunu bulup köyden bir gece vakti kaçar.Kağızman’ın engebeli yollarına ve ıssızlığına atar kendisini.Aras Nehir’i kenarında kurulu olan Aşağı Başköy’e sığınır.Aşağı Başköy’ün bölgede saygınlığıyla bilinen Ali Keleş’in evine sığınır.(Bölgede Ali Ağa bilinir).Ali Ağa bu ermeni gencine himaye eder,yıllarca evinde saklar.Çok deşifre olmasın diye ve ermeni olduğu anlaşılmasın diye ismini Sıleman diye anarlar.Ermeni genci izini kaybettirmek için adeta minnet borcunu Ali Ağa’ya ödemek için evinde hizmetkarlık işleri yapar,çobanlık yapar.Askerlik çağında bile olmayan bu ermeni gencin yaşamı evde hizmetkarlık,kırlarda ve dağlarda çobanlıkla geçer bütün ta yaşlanana kadar.
Bu firari ermeni gencin izi epey yıllar saklı kalır.Öldürülmesin ve yakalanmasın diye bir kürt ağası olan Başköy’lü Ali Keleş tarafından yıllarca kollanır.Bu gizli yaşam altı yedi yıl devam eder.Taa ki Çarlık Rusya’sının
buhranlı yıllarına kadar.Son yıllarını yaşayan Çarlık Rusya’sı bünyesindeki ulusları ve etnik grupları tehcire zorlar,saldırganlaşır.Buna karşılık Anadolu’da da müslüman olmayan etnik gruplar da tehcirden nasibini alır.İşte Zığçı Köyü’ndeki ermeni nüfusu da kıyım ve tehcire uğrar.Zığçı ermeni kıyımları özellikle de cahil kürt katillere yaptırılmıştır.Şu ana kadar sirayet eden hazin ermeni kıyım hikayeleri cahiller tarafından hala anlatılır ama erdemli ve yüreği insan sevgisi ile dolu insanlar ise hala o dramatik ötesi saylan hazin hikayeleri yürekleri parçalanarak anlatırlar.O cahil kahramanlarından GEL ÇELE hikayesi unutulmayacak acılar acısı bir durumdur.Hikaye şöyle gelişiyor:
Zığçı Köyü’de ermenilere karşı yoğun bir kıyım ve kırım başlatılmıştır.Kaderin başka bir cilvesi de vardır ki ermenileri katletmek yetmiyormuş gibi müslüman kürtler yezidi kürtleri de gavur diye katletmişler.Yaşam tarzları,dili,kültürü aynı olan ve yıllarca aynı köyde yaşamış kaynaşmış insanlar savaş katilleri ve tüccarları yüzünden birbirine düşman olmuş ve birbirlerinin kanını içmeye başlamışlar.Halbuki daha önce bu insanlar birbirinin kapı komşusu,sevinçte ortak sevinmişler,acılarını ortak paylaşmışlar.Birbirlerinin sofrasında yemek yemişler,Zığçı Dağı’nın soğuk pınarlarında akan soğuk sulardan beraber içmişler.Ot biçme ve tahıl biçme dönemlerinde birbirlerine imece usulü çalışmışlar.Zığçı Dağı’nın yüksek yamaçlarındaki köylerinde yllarca zor doğa koşullarında hayatın bütün sıkıntılarını ortak omuzlamışlar.Komşu olmuşlar,kardeş olmuşlar,kirve olmuşlar yıllarca. Ama ne yazık ki soykırım bütün bu değerleri alt üst etmiş ,dini kullanarak kardeşçe yaşayan insanları birer katile dönüştürmüşler.İşte bu gerginlik ve kan ortamında Sılemane Bafılle’nin ailesi de ölümden,kandan,kaçıştan nasibini almıştır.Ailesinin bazı fertleri öldürülür,bazı fertleri de canını kurtarmak için Ermenistan’a kaçarak kendilerini zor kurtarırlar.Böylelikle Sılemane Bafılle’nın ailesiyle olan bağları tamamıyla kesilmiş oluyor.Kimi akrabaları doğdukları köyünde katliama kurban gidyor,kimisi de Çarlık Rusya’sı yerine kurulan Sovyetler’de bir demir perde ardında ölene kadar dünyadaki herhangi bir akrabalarıyla bir daha görüşmeden ölümü tadarak nesillerinin yokluğa itilişini ömürleri boyunca gözyaşları ve yürek kramplarıyla sadece andılar.Bu tarihsel olay Sılemane Bafılle için bir yalnızlığın başlangıcı,bir kahredilişin,ötekileşmenin dayanılmaz acısı olur.Bu aşamadan sonra onun için ne köy,ne anne baba,ne kardeş ve akrabalar,ne vatan ne din dil,ne kültür ne de bir yere ait olma duygusu kalır.Horlandığı ve hakarete uğradığı için kendine ait bütün değerleri unutarak,içine gömerek yaşadı.Sessizliğe büründü,dili çok konuşma
gereği duymadığı için lal olmayı yeğledi...Yaşamı boyunca ölene kadar Başköy’de nahırcılıkla geçti.Belki de ona hakaret etmeyen,onu hor görmeyen,ötekiler kategorisine koymayan sadece hayvanlardı.0 yüzden hayvanlarını çok iyi otlatırdı.Sadece bu yönünü gören köylüler bu yüzden onun için şöyle derlerdi : ‘Sılemane Bafılle naxırçi ki zew başe’.Yaşamı boyunca ona verilen paye nahırcılık ve bir kod arpa miktarı....
Büyüklerimizin bahsettiği ve bu tarihlere denk düşen Sılemane Bafılle’nin akrabalarının katledilişi ile ilgili bir GEL ÇELE katliamı anlatılır ki hala insanın kemiklerini kanser eder kişi duyduğu an...Katliama karışan lakap adı GEL ÇELE,esas adı Ahmet (kuyuya gel)olan Zığçılı müslüman kürt olan zat kana ve katliama öyle susamış ki kaçamayan yaşlı,çocuk ,hasta,hamile olan ermenilerin kulağından tutup GEL ÇELE diyerek onları boş olan tahıl kuyularına canlı canlı atarmış .Aradan nerdeyse bir asır geçecek bu katliam bölgede hala anlatılır acı izleriyle.Bu şekilde tam yetmiş kişi kuyuya canlı olarak atılır.Bu katliamdan bir hafta sonra Başköylü bir köylü herhangi bir iş için Zığçı Köyüne vardığında köyün ortasında toplu bir inilti sesleri duyar,sorar bu neyin nesi,bu ses yerin deriliklerinde geliyor sanki der.Zığçılı köylü ‘doğru’der.GEL ÇELE denilen kişi tam yetmiş kişi kuyuya attı,bir hafta geçmesine rağmen hala onların iniltileridir,der.Tahıl kuyusunun dehliz derinliklerinde üst üste atılan bu insanlar çaresiz iniltiler içinde can verirler.Hayvanın hayvana yapamadığı bu katliamı GEL ÇELE denilen vahşi insan yaratığı yapar.Bu vahşi insan yaratığı yaptığı bu katliamla 1917’den beri katliamıyla hala anılıyor.Şu anda bile bu zatın sülaslesine bile hala MALA GEL ÇELE diye anılır.Şu anda bile cehaletin izlerini taşıyan örümcek kafalılar bunu bir kahramanlık olayı olarak anlatırlar,yüreği insan sevgisi ile dolu olan insanlar ise kara bir vahşet ve kara bir katliam olarak yad eder dururlar.Resmi bir kıyımın Serhat Bölgesi’ndeki uzantısı Hamidiye Alayları ve kara cahil katiller nice yaşamları böylece yok ettiler,hayatta kalanlarında hayatlarını kararttılar.Sılemane Bafılle’nin akraba ve yakınları da bu katliamdan nasibini alır.Katliamdan canını kurtaranlar da Tiflis’e ve Yerevan’a hasarlı bedenlerini,hasarlı ruhlarını atarlar. Hani derler ya Anadolu’da bir deyim var:’Arabanın arka tekerlekleri ön tekerleği takip eder’..Basit gibi algılansa da hayatın gerçeğini anlatıyor.Sılemane Bafılle’nin çocuklarının yaşamı da babalarından farklı olmadı;onlar da aynı kara kader yolunun kara yolcuları oldular. Oğlu Ali de hala yaşamını bu çağda bile çobanlıkla devam ettiriyor,ne bir eğitim imkanından faydalandı ne toplumun bir bireyi olabildi aynı yazgı ile ömürünün sonuna yaklaşıyor.Kızı Héwe bir genç kız iken yaşlı denecek kadar yaşı ileri olan Reşite Epe ile evlendirildi Başköy’de ..Kızı Zero ise komşu köy olan Karakale ‘de kendisinden epey yaşlı biri ile evlendirildi.Kendilerine hitap edilirken Eliye Sılemane Bafılle,Héwa Sılemane Bafılle,Zera Sılemane Bafılle hitap edilir ve hala cahillerce horlanırlar.Oysa anneleri Hélé müslüman kürt olmasına rağmen,melek gibi bir kadın olmasına rağmen fılle çocukları olarak hala anılırlar.
Oysa bu vahşet günlerinde canını zor bela kurtararak Tiflis’e ve Erivana’a sığınan ve katliamdan bir mucize eseri kurtulan ermeni ve yezidi kürt çocuklarının hayatına göz atmakta fayda var diye düşünüyorum.Anne ve babaları katledilmiş ,tüm akrabalarını bu kıyım döneminde kaybetmiş bu kimsesiz çocuklar kimlerdir biliyor musunuz ?Hepsi ya YEMENÇAYIR,ya KIZILKULA,ya SUSUZ,ya HASOCAN,ya ZİBİNİ,ya ZIĞÇI,ya BACELU,ya YENİKOY,ya da MEWREK köyündendir.Digor’un bağrından kopan ermeni ve yezidi kürtlerdir.Sığındıkları ülkelerde BM’in desteği ile bu ülkelerde yetimhanelerde yaşayarak hayata tutunmuşlar.Acılarını yüreklerine gömerek çareyi okumakta bulmuşlar.Kimi bu ülkelerde filolog,kimi profesör,kimi antrapolog,kimi öğretmen,kimi edeiyatçı,kimi müzikolog,kimi acıyı seslendiren dengbej,kimi gazeteci,kimi yazar,kimi çizer olmuştur.Sılemane Bafılle’nin köyünden firarı,kıyım ve sürgünler,Rus Çarlığın yıkılışı ,Ekim Devrimi hep aynı tarihlerde çakışıyor.Muhtemelen Zığçı’dan kaçıp canını zor kurtaran bu gelişen insanlar Sılemane Bafılle’nin akrabalarıdır.
Çok ilginçtir ki Digor’dan katliamdan kılpayı kurtulan bu yetimler hayatlarını kürt dili ve edebiyatına ,kültürüne adamışlar.Bedenleri her ne kadar Gürcistan’da ve Ermenistan’da,ya da SSBC’de yaşasa da ruhları hep doğdukları topraklara tutunmuş.Yetmiş yılın üzerinde demir perde ve demir kutulu ülkelerde yaşamalarına rağmen öylesine filiz vermişler ki sonradan bu filizler bir şekilde sızarak dünyada yok olmak üzere olan toplumların kültürlerinin ,müziklerinin,edebiyatlarının tohumları olmuştur.
Toparlarsak bizde kalan bir fılleyi biz dışlayarak hayatını kararttık,bizden katliamdan kaçıp kılpayı kutulanlar ise en üst seviyede eğitim görerek,insan olma onurunu en zirvede yakalayarak hem yaşadıkları topraklara hayat verdiler hem de kürdün dilini,kültürünü ,edebiyatını bilimsel anlamda dünya arenasına taşıdılar,yok olan bir dili yaşattılar.Bunlardan Prof.Heciye Cindi ,Ferike Usıv,Nura Cewari,Zeyneva İbo ,Karapete Xaço,Erebe Şemo,Emina Evdal,Qnate Kurdo,Tosine Reşit,Susuka Simo,Seyade Semedin,Usıve Beko,Egide Cımo,Tifale Efo,Miroye Esed,Sehide İbo,Emerike Serdar,Şıkoye Hesen,Eliye Ebdılrehman,Mikayile Reşit,Qaçaxe Mırad,Casime Celil,Mehmede Musa ,Zozana Ozmanian,Zina Cewari ,Aram Tigran gibi yıldızlar yaşarken insani iradenin üstünde bir çaba sarf ederek bir ulusun diline,edebiyatına,müziğine hizmet ettiler,yaşattılar.Bence onlar gökyüzünde tepemizde hep birer yıldız olarak yaşıyorlar eserleriyle.Yerevan Radyosu ve Riya Teze Gazetesi’ndeki çabaları hep devam edecek bir çığır,hep akan bir şelale olacaktır.
Bu yıldızların huzurunda Ape Sıleman,kara cahillik deyimiyle Sılemane Bafılle sana yapılanlar için(öldükten sonra da olsa)ne kadar üzülüyorum bir bile bilsen..Sana yapılanlar yıllarca beynime işleyen bir şarapnel parçası gibi duruyor.Seninle ilgili,çocuklarınla ilgili kara yaşamı,kara yazgıyı hep üzüntü ile yaşadım.Sende takdir edersin ki din,dil,ırk ayrımının kimler tarafından çarpıtıldığını,cehaletin nerden beslendiğini...Sana,ruhuna bir fatiha olur hikayem inşallah...ÇİROKA SILEMANE BAFILLE emmi..Yaralı ruhun,kendi benliğini yaşamayan yaşarken tavşan ürkekliği yaşayan ruhun şad olsun...
ABDURRAHMAN ADA
|