GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: Özcan 24.133.102.***
18.12.2012 02:12:10
Konu: Meclis'te Erol Dora nın konuşması ve ilginç diyaloglar

Okuma süresi yaklaşık on dakika.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Vakıfların, zengin ve fakir arasındaki gelir farkını azaltmanın bir biçimi olarak toplumun gelişmesinde önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Bu anlamda, vakıflar -genel anlamda- yoksulluğu ortadan kaldırmayı, zenginden fakire gönüllü servet transferini ve dikey, sosyal, ekonomik hareketliliği artırmayı hedefleyen politikalar ve kâr etmeyen kurumlar olarak değerlendirilebilinir.
Türkiye de yaşayan gayrimüslim vatandaşlar ulusal hukukta azınlık statüsünü Lozan Barış Antlaşması nda kazanmışlardır. Lozan Antlaşması nın 42 nci maddesinin üçüncü fıkrasında "Türk Hükûmeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dinsel kurumlara her türlü korumayı sağlamayı yükümlenir. Aynı azınlıkların, bugünkü durumda, Türkiye de mevcut olan vakıflarına ve dinî ve hayri kurumlarına her türlü kolaylık ve müsaade gösterilecek ve Türk Hükûmeti, yeni din ve hayır kurumlarının kurulması için bu gibi özel kurumlara sağlanmış olan gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir." ifadesi geçmektedir. Lozan da azınlıklara tanınan bu haklar, bir dizi yasa ve uygulamayla sınırlandırılmış, birtakım kısıtlamalarla budanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bir önceki koalisyon Hükûmetince gerekse Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde 2003, 2008 ve 2011 yılında azınlık vakıflarıyla ilgili olarak olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek gerekiyor. Bu düzenlemeler, azınlıkların ve sahip oldukları vakıfların sorunların çözmede ileri adımlar olarak görülüp, azınlık ve inanç grupları arasında takdirle karşılanmıştır. Ancak, hemen ifade etmek gerekir ki atılan bu olumlu adımlar azınlık vakıflarının sorunlarını çözmede yetersizdir.
Azınlık vakıflarıyla ilgili önemli düzenlemelerden biri 2008 yılında çıkarılan Vakıflar Yasası dır. Bu yasanın 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce mazbut vakıflar arasına alınan vakıflarla, bu kanuna göre mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz." şeklinde düzenleme vardır. Yeni kanunda getirilen bu düzenlemeyle, bırakın mazbutaya alınan vakıfların iade edilmesini, aksine bu kanunun yürürlüğünden önce mazbut vakıf statüsüne alınmış olan vakıflara yasal meşruluk kazandırılmaktır.
Mazbut vakıf statüsüne alınan cemaat vakıflarına ait taşınmazların cemaat vakıflarına iadesi konusunda herhangi bir düzenleme getirilmemiştir. Ayrıca, 2011 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnamede de bu durumla ilgili herhangi bir gelişme mevcut değildir.
2008 yılında çıkarılan yasanın 5 inci maddesinde "Yabancılar, Türkiye de hukuku ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler." denmiş, ancak aynı maddenin birinci fıkrasında "Yeni vakıflar; Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulur ve faaliyet gösterir." şeklinde bir hüküm getirmiştir. Medenî Kanun un 101 inci maddesinin son fıkrasındaysa "Belli ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz." hükmü vardır. Medenî Kanun
101/4 maddesinde "Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz." hükmü mevcuttur.
Aynı maddenin dördüncü fıkrasında "Yabancılar, Türkiye de hukuki ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler." hükmü getirilmiş olmasına karşın hem yabancı şahıs ve cemaatler hem de Türk vatandaşı olan şahıs ve cemaatler yeni vakıf kurmaya çalıştıklarında Medenî Kanun un 101/4 üncü maddesi gerekçe gösterilerek, yeni vakıf kurmaları engellenecektir. Şu durumda aynı madde içinde temel çelişkiler mevcuttur.
27 Ağustos 2011 günü Resmî Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 2008 yılı 5737 sayılı Vakıflar Kanunu na kanun hükmünde kararnameyle eklenen 11 inci maddenin de el konulan pek çok mülkün iadesini kapsamadığı ortaya çıkmıştır. Yapılan bu değişiklikle, değişiklikten önceki, öncelikle mülk iadesini 1936 Beyannamesi ne kayıtlı taşınmazlar ile sınırlı tutması, bir mal beyannamesi olarak hazırlanan ve akabinde cemaat vakıflarının mal varlığını sınırlayan hukuk dışılığı devam ettirmektedir.
Ayrıca, Türkiye de kamulaştırmalar hakkaniyetli bir zemine oturmamaktadır. Kanun hükmündeki diğer bir önemli eksiklik de bazı vakıflarca mal kategorisinde değerlendirilmeyen ve 1936 Beyannamesi ne eklenmeyen mezarlıklar sorunudur.
Ayrıca, Türkiye de azınlık ve inanç gruplarının çok sayıda sorunu vardır ve devletin bu sorunlara acil olarak çözüm bulması gerekmektedir. Örneğin, Alevilere ait vakıf mülklerine, mallarına el konulmuştur. Alevilerin birçok ibadethanesi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
87
mülkiyetindedir. Alevi vatandaşlarımız, ibadethaneleri fahiş fiyatlarla kiralamak zorunda kalmaktadırlar. Cemevlerinin yasal bir statüye kavuşturulmamış olması da ayrıca bir eksikliktir.
Zaman olmadığı için çabuk geçmek zorundayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altı bin beş yüz yıldır Mezopotamya topraklarında yaşayan Süryanilerin, milattan sonra 397 yılında kurulmuş olan Mor Gabriel Manastırı, şu günlerde sancılı zamanlardan geçmektedir. Mor Gabriel Vakfı, şu anda dava konusu olan gayrimenkulleri 1936 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirdiği, 1937 yılından günümüze kadar kesintisiz olarak Arazi Tahrir Kanunu gereğince vergilerini ödediği ve ayrıca vakfın taşınmazları Kadastro Yasası nın 14 üncü maddesindeki sınırlamaların dışındaki kaldığı hâlde manastırın topraklarına el konulması, hukuk devleti olma ilkesiyle çelişmektedir. Ayrıca, Lozan Antlaşması nın 40 ıncı maddesi gereğince bu gibi müktesep hakların tam bir koruma altında olduğu belirtilmiştir. Bugün de Anayasa nın 90 ıncı maddesi gereğince ve özellikle son fıkrası uyarınca "Kanunlarda bir çatışma olduğunda milletlerarası antlaşma hükümlerine öncelik tanınacaktır." 1858, Arazi Kanunnamesi de manastırlara kadimden beri veya beraat ve fermanlarla tanınmış olan gayrimenkul tasarruf haklarına dokunulamayacağını belirlemiştir.
Avrupa Birliği 2012 İlerleme Raporu nda da Mor Gabriel Süryani Vakfına ait davaya vurgu yapılmış, manastır aleyhinde süren davaların endişe kaynağı olduğu belirtilmiştir. Son yıllarda Süryanilerin binlerce yıldır yaşadıkları topraklara geri dönmeleri yönünde kısmi adımlar atılmışken, Mor Gabriel Vakfının taşınmazlarına yönelik böylesine bir kararın çıkması, gerek Türkiye de gerek diasporada yaşayan Süryani halkını büyük hayal kırıklığına uğratmıştır.
Geçenlerde de Süryaniler, İstanbul Süryani Ortodoks Vakfı Süryaniceyi de öğretebilecek bir anaokulu talebinde bulunmuştur. İlgili makamlar, Süryanilerin Lozan Antlaşması kapsamında olmadığı, asli unsur oldukları gerekçeleriyle bu talepleri reddedilmiştir. Bu, tamamen Lozan Antlaşması nın ruhuna ve sözüne aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve gayrimüslim olan bütün vatandaşlar, Lozan Antlaşması nın kapsamı dâhilindedirler ve ayrıca da bugün Türkiye de Süryanilere ait 15 e yakın varlığını sürdüren vakıf vardır.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, 1844 yılında din adamı yetiştirmek üzere kurulmuş olan Heybeliada Ruhban Okulu, hâlâ kapalı bulunmaktadır. Heybeliada Ruhban Okulu üzerinde tartışılmakla birlikte aslında Türkiye nin bütün gayrimüslimlerinin de genel anlamda bu tür sorunları vardır. Okulun kapalı tutulmasının hukuki gerekçeleri mesnetsizdir. Ülkemizin kendine hedef koyduğu çağdaş uygarlık seviyesi, demokrasinin evrensel ilkeleri ve AB ye tam üyelik amacıyla da çelişmektedir. O açıdan bir an önce ruhban okulunun da biz açılması gerektiğine inanıyoruz.
Dün, gazetelerde de vardı. İstanbul Süryani Ortodoks Vakfının yıllardır bir İstanbul da ibadet -yani bir kilise inşası- için belediyeden arazi tahsisi talebinde bulunmuştu. Sayın İstanbul Belediye Başkanımız ve Belediye Meclisi yıllardır bu konuda araştırmalar yapmaktadır ve dün, gazetelerdeki haberlere göre Yeşilköy de kendilerine bir ibadet yeri tahsisi konusunda meclis karara varmıştır. Biz bunu da olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz çünkü biz laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletiyiz. Devlet bütün farklı inançlara, farklı gruplara eşit mesafede olması lazım ve onların da ihtiyaçlarını bu anlamda bir hizmet olarak yerine getirmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu gelişmeyi de biz olumluyoruz, bizim bakış açımız budur. Biz bunları dile getirdiğimizde de Türkiye deki eksiklikleri gidermek ve kendi sorunlarımızı kendimizin çözümlemesi gerektiğine inanıyoruz.
Süremin bitmiş olmasından dolayı sözlerime son veriyorum. Bu bütçenin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
EROL DORA

Mustafa Erdem MHP Ankara
AKP Hükûmetinin bazı restorasyon çalışmaları yanında ecdat yâdigarı vakıf eserlerimize gereken ilginin gösterilmediği, bunun yerine çeşitli uluslararası güç merkezleri ve mahfillerin dayatması mı, yoksa kendi zihniyetlerinin bir ürünü mü olduğunu bilmediğimiz vakıf eserlerine daha ayrı ve daha özel bir ilgi gösterildiği ve bununla gayrimüslim vakıflarına özel bir ihtimam dikkati çekmektedir.
Ülke sınırlarımız içerisinde Sümela, Akdamar Kiliselerinin restorasyon çalışmalarına Hükûmetin ilgisi oldukça düşündürücüdür. Ermenilerin gönlünü kazanmak, rızasını almak için, Akdamar ibadete kapalı olmasına rağmen günümüzde bu ibadet uygulaması başlanmış ve olağan bir hâle getirilerek ülke dışından da bu dinin mensupları bu ibadete iştirak ettirilir hâle getirilmiştir. Sümela Manastırı ile Rumların gönlü kazanılmış, rızası kazanılmış; kilise açılışı, gelenekselleşen bir ibadet günü olarak Fatih Sultan Mehmet in Pontus Rum İmparatorluğu nu yıktığı 15 Ağustos gününe denk getirilmiş ve böylece tarihimizden, ecdadımızdan ve bizim mirasımızdan -bir anlamda- intikam alınmasına vesile olunmuştur. Kurtuluş Savaşı esnasında Ermenilerin neler yaptığı bilinmezmiş gibi, Diyarbakır da Ermeni Surp Giragos Kilisesine özel bir ilgi gösterilmiş ve 1914 yılında, minareden yüksek olduğu için ecdat tarafından top mermileriyle yıkılan çan kulesi bugün yeniden tamir edilmiş, restore edilmiş ve Osmanlı döneminden bugüne bu ifade kullanılamazken, bugün Türk milletinin beyninde nâkus inlemesine vesile olmuştur. Üstelik çan da Türkiye den değil Rusya dan, Moskova dan getirilmek suretiyle "Bu ne zillettir ki nâkus inlesin beyninde Osman ın, / Şenâatlerle çiğnensin o muazzam kabri Orhan ın!" düsturuyla, Türk milletinin beyninde bir nakus, bir çan sesi dinlettirilmeye başlanmıştır. Bilmiyorum ama herhâlde 5 Kasım 2012 tarihinde yeniden hizmete açılan bu kilise, öyle tahmin ediyorum ki AKP li milletvekillerini eğer üzmediyse memnuniyetine de vesile olmuştur.
Başta Kıbrıs olmak üzere, bütün Ege adaları, Girit, Rodos ve benzerleri, büyük çoğunluğu itibarıyla Osmanlı vakıf emlakı olmalarına rağmen bugün onlar üzerine hiç sahip çıkılmamakta, onlarla ilgili gereken önem verilmemektedir. Batı Trakya yıllarca Müslüman Türk milletinin tebaası olmasına ve oradan dönmeyi düşünmeyen ecdadımızın oralara, tarihe mal olacak vakıf eserleri bırakmasına rağmen bugün maalesef bu eserlerle ilgili herhangi bir ciddi çalışma, hatta ve hatta envanter çalışması bile yapılamamaktadır.
Sayın milletvekilleri, 28 Ağustos 2011 tarihinde Tarım Bakanlığıyla alakalı olarak çıkarılan kanun hükmündeki bir kararnamenin zeyli olarak azınlık vakıf mallarının iadesi bu millet için de, Türkiye Cumhuriyeti devleti için de bir züldür. Şu anda burada bulunan Sayan Başbakan Yardımcısının 1974 yılında "Gasp ettiklerimizi iade ediyoruz." derken acaba bizim elimizden gasp edilenlerin alınmasıyla ilgili herhangi bir çalışması, herhangi bir gayreti veya en azından vicdani bir burukluğu var mıdır, yok mudur onu kendi takdirlerine bırakıyorum.
İstanbul Büyükada da, Büyükada da Şehzade Sultan Mehmet in mukataalı arazisi olan Darüleytam ın kalkıp da Bartolomeo ya bir tepsi üzerinde tapusunun hediye edilmesi, Osmanlıya olan saygının, ecdada olan muhabbetin bir ürünü olsa gerektir diye düşünüyorum.
Vakıflarla ilgili veya ülkemizin diğer alanlarıyla ilgili olan bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar).
Aslında bir de beddua okuyacaktım ama sürenin azizliğine uğradım.
BULENT ARINÇ :
Değerli dostlar, Sayın Mustafa Erdem ilahiyatçı bir arkadaşımız, profesörümüz, bir bilim adamı. Konuşmasını da ilgiyle takip ettim ancak hem onun hem de zaman zaman Plan Bütçede veya bir başka yerde konuşan Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımın üzerinde çok durdukları bir konu var, bu konu bence yanlış. Eğer bu konuyu bir parti politikası olarak da benimsiyorlarsa -burada grupları adına konuştukları için söylüyorum- ileride iktidara gelme cehdiyle, azmiyle, ümidiyle bugün muhalefet partisi konumunda olan bir partinin hem Türkiye de hem de dış dünyadaki algısının olumsuz olacağını düşünüyorum, şu sebeple: Sayın Erdem, şu yeni açılan kiliseler, ayinler, Rusya dan getirilen çanlar, bütün bunları sayıyor ve vakıflara, azınlık vakıflarına gayrimenkullerinin iadesini de içerisine koyuyor ve "Azınlık vakıf mallarının iadesi züldür." gibi bir hüküm kullanıyor. Züldür yani "Bunu yapan zillet içindedir, bunu yapan zelildir." anlamında. Bir ilahiyatçı "Züldür" kelimesinin anlamını herhâlde hepimizden çok daha iyi bilir. Bunu kesinlikle reddediyorum ve bu sözü kendilerine iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bu şeref de size yeter Sayın Bakan!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bizim yaptığımız, hem kanunlarımız çerçevesinde hem uluslararası hukuk normları içerisinde hem de Vakıflar Kanunu muzun hükümlerine uygun olarak yaptığımız işlemlerdir. Biz, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak geçmişten bugüne birlikte yaşadığımız ve birlikte yaşamanın en güzel örneklerini verdiğimiz bir medeniyetten geliyoruz. Eğer sizin düşünceniz hâkim olsaydı, bugün Mardin i göz ardı etmemiz lazımdı, Hatay a inanmamamız lazımdı, Gaziantep i, Kayseri yi haritadan silmemiz lazımdı. Unutmayın ki Türkiye de cami duvarıyla kilisenin ve havranın birbirine bitişik olduğu illerimiz var. Bu topraklarda Ermeniler yaşadı, Rumlar yaşadı, Museviler yaşadı; şu anda Süryaniler var, Keldaniler var, Maruniler var. Ben bunlarla 10 defa toplanmış bir insanım. 41 tane farklı etnik grup ve farklı inanç gruplarının Türkiye de geçmişten bu yana yaşadığını biliyoruz. Bu, bizim
103
için bir zenginliktir. Bu, Türkiye nin tarihinde birlikte yaşamanın bugün bütün dünyaya örnek göstereceği çok güzel bir hadisedir.
Azınlık vakıflarına mallarını iade etmek hukukumuzun gereğidir. Yeni Vakıflar Kanunu 2008 de çıktı. Bu kanunun pek çok maddeleri için Cumhuriyet Halk Partisi de, Milliyetçi Hareket Partisi de Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi bunların hepsini reddetti. Bir tane kabul ettiği madde var, teftiş kurulu başkanının atanma usulü ama esas noktalarda Anayasa ya aykırılık tespit etmedi.
"Azınlık vakıfları" dediğiniz şeyler cemaat vakıflarıdır. 30 lardan önce de, 40 lardan önce de, 20 lerden önce de Türkiye de cemaat vakıfları vardır. Yeni kanunumuz bunların sayısını tespit etti, 165 olarak belirledi ve sonunda bu vakıfların bir temsilcisi olarak da bugün "Laki Vingas" ismiyle bir Rum yurttaşımız Vakıflar Meclisinde onların temsilcisi olarak bulunuyor.
Geçmişten bu yana bütün süreci takip ettiğimizde, o cemaat vakıflarının da, Türkiye de -Osmanlı Dönemi olsun, daha sonraki dönemlerde olsun- hukuka uygun olarak kurulduklarını, içlerinde hastane, okul, başka gelir getiren pek çok gayrimenkuller edindiklerini biliyoruz. Bir zamanlar bunlar… Anayasa Mahkemesi kararları da pek çoğu hakkında var, başka kararlar da var ama idari kararların da hazineye intikal etmiş olduklarını da biliyoruz. Biz AK PARTİ Hükûmeti olarak hak neredeyse onu vermek… Buna inandık ve bundan doğru bir yola girdik. Hakları mıdır? Haklarıdır. Kimin hakkıdır? Cemaat vakıflarının. Ne kadarı? Ellerindeki belge, bilgilerle kendilerine ait olduklarını ispatladıklarında verdikleri beyannamelerde mülkiyet olarak onların olduğu tescil edilen şeyleri vermeye başladık.
Ama bugüne kadar 1.500 tane müracaat olmuş. Şu anda -hatırımda yanlış kalmadıysa- 118 civarında gayrimenkulleri kendilerine iade ettik. 28 Ağustosta da süre bitti.
Bizim için önemli olan, Türkiye de yaşayan ve bizim kanunlarımıza göre hak sahibi olanlara haklarını vermektir. Bu bir zül değil, hukukun gereğidir, insanlığın gereğidir. Biz bunu yapmakla iftihar ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, yine Değerli Arkadaşımız yetimhaneden bahsettiler. Yetimhane, Büyükada daki Rum Yetimhanesi Sultan Beyazıt Vakfı ndan mukataalı olup… Bir bilgiyi de ifade ettiler; doğru ama arkası başka türlü. Evet, Büyükada Rum Yetimhanesi Sultan Beyazıt Vakfından mukataalıdır ama Osmanlının son döneminde Rum tebaalı bir azınlık tarafından satın alınmıştır. 1902 yılında Yani oğlu Kont Mavcora Bozdari Vakfına intikal etmiştir. Sonradan bizim elimize geçti ve biz, bununla ilgili olarak Patrikhanenin ve diğer kurumların pek çok açtığı davalardan birisine muhatap olduk. Sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bunun sahibine iadesi veya bedelinin ödenmesi gibi bir karar verdi. Oturduk, düşündük ve kendilerine iade ettik. Rum Yetimhanesi yani Patrikhaneye bağlı olan Büyükada daki Rum Yetimhanesi hemen hemen bir buçuk yıldan bu yana onların mülkiyetine geçti. Bu da ayıplanacak bir şey değil. Hak, haklının en mukaddes malıdır. Biz buna inanıyoruz ve bunun, hukukun gereği olarak yapıyoruz.
Değerli dostlar, bakınız, Ermeniler bu topraklarda yaşadı, Rumlar da yaşadı. Benim eski seçim bölgem Manisa nın pek çok köyünde "Rum köyü" olarak bilinen yerler de var, başka yerlerde de var. Bunlardan sıkılmamak, utanmamak lazım. Bir hatıramı anlatayım size; Sayın Hamzaçebi de tam karşımda oturuyor: Gazeteci Hrant Dink alçakça öldürüldü. Buna gönülden inanan bir insanım. Meclis Başkanıydım; Bakırköy Kaymakamını yanıma aldım, evlerine taziyeye gittim. Sayın Hamzaçebi de eşiyle birlikte oradaydı. Sonra vedalaştık.
Benim orada hissettiğim şu oldu: Eşine baktım, annesine baktım, kızına baktım, gelinine baktım, herhangi bir Anadolu evinden farklı değildi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yıllardır bu topraklarda yaşayan insanların, yıllardır etnik kökeni ne olursa olsun bizimle bütünleşmiş olan insanların evinde Anadolu evinin kokusunu aldım.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Onun öldürülmesine sebep olanları ombudsman yaptınız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Dolayısıyla…
Bir şey mi söylediniz?
BÜLENT TURAN (İstanbul) - O sürekli söyler.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Onun öldürülmesine sebep olanları ombudsman yaptınız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani bunun karşılığı söylenecek bir şey mi bu sizin söylediğiniz?
Değerli arkadaşlar özür diliyorum, beyefendinin sözlerini…
Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz sözümü bu noktada tamamlamak istiyorum, ama MHP nin şu konuya dikkat etmesini tavsiye ederim: İktidara gelecek veya gelmesi mümkün, düşünülen, onun için çalışılan bir parti, yarın iktidara geldiğinde…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hepsini geri alacağız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hepsini geri alacaksın ama bunun zabıtlara geçmesini istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - İktidara geldiğimizde hepsini geri alacağız.
104
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - MHP nin bir milletvekili MHP sıralarından diyor ki…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hepsini geri alacağız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - "Verdiğiniz gayrimenkullerin hepsini geri alacağız" tutanak kâtipleri unutmayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Evet Sayın Bakan, aynen öyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Cemaat vakıflarının hepsini kapatacak mısınız?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Biz biliriz o zaman hangi cemaati kapatacağımızı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yok, yok devam edin, cesaretiniz kırılmasın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Bakan, hangi cemaati kapatacağımızı biliriz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hepsini kapatacaksınız.
Peki, Türkiye de azınlıkların yaşamasına imkân ve fırsat…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ben gayrimenkullerinden bahsediyorum Sayın Bakan, dolaştırmayın lafı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Tamam, her gayrimenkulün bir sahibi var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Lozan a aykırıdır o.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani gayrimenkulleri tarla, bahçe olarak mı düşünüyorsun? Bırakın, suçüstü yakalandınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Lozan a aykırıdır o verdiğiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Eğer iktidara gelmeyi düşünüyorsanız bir parti olarak, bu sözleriniz, sizin, hem Türkiye de hem de yurt dışında hangi zihniyete sahip olduğunuzu gösterir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Seçim meydanlarında da anlatacağız, onların verdiklerini biz geri alacağız diyeceğiz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Çok iyi olur, çok iyi olur, aman bunu ihmal etmeyin. Ama önce bir Genel Başkanınıza danışın. Yani parti kararı hâline getirin. Ben sadece tutanakta sizin isimlerinizin, sözlerinizin bulunmasını istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Evet efendim, tutanakta bulunsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Mustafa Erdem de zannediyorum aynı kanaattedir, sözlerine bakarak söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, öyle batıp kaçmak yok, topu taca atmak yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Biz taca atmıyoruz, direkt söylüyoruz Sayın Bakan, geri alacağız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu söyledikleriniz, bizi zül addeden işler yaptırıyorsa bu zilleti kabul etmiyoruz, asıl bu düşünce zillettir, ben bunu teşhir etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Verenler zül yapmışlardır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Lozan a da aykırıdır bu verdiğiniz gayrimenkuller.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bırakın, bırakın. Konuşuyorsunuz, zapta geçiyor. O yüzden herkes söylediği sözün kıymetini bilmeli, nereye varacağını düşünmeli, yaptığı işin doğru mu, yanlış mı olduğunu da herkes okumalı ve görmeli. Atıp tutmanın, bizi zilletle suçlamanın bir faturası olmalı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Bakanım, hakaret ediyorsunuz. Atıp tutmak değil, laf söylüyorum Sayın Bakanım, hakaret ediyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, vakıflar konusunda….
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Saygıyla hitap ediyorum, siz hakaret ediyorsunuz. Öyle mi Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Anlıyorum sizleri, anlıyorum, anlıyorum değerli arkadaşlarım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın Başkan, dinleyemiyoruz, lütfen müdahale eder misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, vakıflarımız görevini yapıyor. Yapmaya da devam edecek. Gelirlerini arttıracağız, inşallah çok daha büyük hizmetler yapacağız. Bütün Anadolu nun her köşesini en güzel hizmetlerle süsleyeceğiz.
BDP den konuşan arkadaşımızın bu sözlerini, sizin sözlerinizi biz nereye koyacağız? Yani biz bu ülkede yaşayan insanların yurt dışına gidenlerini bile "Vatanınıza dönün, toprağınıza dönün." diye teşvik ettikçe sizin bu konuşmalarınızı duyan insanlar neye karar verecekler? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Anadolu milletler topluluğu mu kuruyorsunuz sayın Bakan?
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım