Malatya da lime lime etleri kesilerek katledilen dört insan, hıristiyandı, misyonerlik yapıyorlar diye katledildiler. Din adınaydı bu vahşet, milliyetçilik adınaydı bu gözü dönmüşlük.
Nasıl yaratıldı bu zemin? Gerçekle ilgisi olmadığı halde misyonerliği kim "tehlike" gösterip hedef ilan etti? Birkaç örnekle bakalım:
Nisan 2001 deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısına kadar, misyonerlik geniş kitlelerin gündeminde değildi. Yani "dinin, vatanın elden gittiğinin" farkında değildi halk! Ecevit in başbakanlığı döneminde MGK gündeminde, MİT tarafından hazırlanmış olan "Misyonerlik Raporu" ele alındı. Raporda, misyonerlerin, hıristiyanlaştırarak bölücü faaliyet yürüttükleri belirtiliyordu.
MGK kararı bir "işaretti"; bu işareti alan burjuva siyasi partiler, devlet kurumları, kimi "sivil toplum örgütleri" birbiri ardısıra, misyonerliğin nasıl bir tehlike olduğu üzerine durmadan beyanatlar verdiler.
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, "insanlarımız fakirlikten kaynaklanan tuzak içinde, misyonerlerin kucağına süratle itiliyor" sözleriyle hedef göstermeye katıldı.
Kuruluşundan bu yana devletin din eksenli ihtiyaçlarına cevap veren Diyanet İşleri Başkanlığı nın yayınlarında, Kültür Bakanlığı nın resmi sitesinde tanıtılan kitaplarda misyonerler hedef gösteriliyordu. DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit, "AB süreciyle birlikte dinimiz elden gidiyor. Müslümanlığın gerilemesine razı olamam. Yabancıların toprak alımıyla birlikte misyonerlik faaliyetleri arttı. Türkiye yi bölmenin bir yolu da vatandaşların dinlerini değiştirmelerini teşvik etmekten geçer" sözleriyle, ulusalcı cepheden katıldı hedef gösterme kampanyasına.
CHP li Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz, belediye sınırları içinde kilise, havra gibi ibadet yerlerinin sayısının arttığını belirterek, "felaket bir şey bu" çığırtkanlığıyla "laik" CHP safından dini kurtarmaya soyundu.
AKP döneminde de hedef gösterme sürdü, daha da boyutlandı.
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, geçen yıl misyonerlerin izlendiğini açıklarken, son yedi yılda 344 müslümanın din değiştirdiği rakamını veriyor, böylece "büyük tehlikeye" dikkat çekmiş oluyordu!
Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın, misyonerliğin toplumun değerlerini tehdit ettiğini belirterek, "Masum bir din tebliği veya din hürriyetini kullanımı olmadığı, aksine tarihi arka planı ve siyasi amaçları olan planlı bir hareket olduğu görülüyor" diyor ve Çanakkale Zaferi nin 90. yıldönümünde camilerde misyoner faaliyetlere karşı hutbe okutuyordu. Yine Diyanet bünyesinde misyonerlere karşı "takip komisyonları", imamlardan "timler" oluşturuluyordu.
2005 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü, MGK ya iletilmek üzere misyonerlik konulu rapor hazırladı. Malatya da katledilenlerden birinin de yer aldığı iki kişi, 2000 yılında İzmir de "İncil dağıtıyorlar" diye jandarma tarafından gözaltına alındığında, oligarşinin jandarması "suç aletleri" olarak teşhir masasına iki dinin kutsal kitaplarını, İncil i ve Zebur u koymuştu.
TSK, 20 Eylül 2006 tarihli "Türk Silahlı Kuvvetleri Misyonerlik Raporu" başlıklı raporu ile de hükümeti uyararak, misyonerlik faaliyetlerinin yasaklanmasını istedi.
"Güvenlik" ve "dini" kurumlar gibi, "yargı"nın da misyonerliğe bakışı farklı değildir. Açılan davaları bir yana bırakın, bunun en çarpıcı örneği, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü koltuğunda oturan zihniyetin bizzat kendisidir. Genel Müdür Niyazi Güney, "Türkiye de misyonerlik faaliyetlerinin terör örgütünden daha tehlikeli bir hal aldığını, tıpkı Osmanlı İmparatorluğu nun son dönemlerindeki gibi denetimsiz bir şekilde yaygınlaştığını" söyleyerek, "ulusalcı" yazar Necip Hablemitoğlu cinayetinin de bu konuyla bağlantılı olduğunu iddia edecek denli düşmanlığı üst boyutta ifade ediyordu.
Yine MGK neyi hedef gösterirse, ulusalcıların politik gündemi ne ise, ona ilişkin raporlar hazırlayan, açıklamalar yapan Ankara Ticaret Odası da misyonerliği gündemine Haziran 2004 te aldı. Basına açıkladığı raporda, "misyonerliğin, etnik ve dini ayrımcılığı körükleyerek devletin üniter yapısını hedef aldığı" yazılıyordu.
12 Eylül Cuntası ndan bu yana resmi ideoloji olan Türk-İslam sentezinin teorisyeni Türk Ocakları nın üç aydır, İçişleri Bakanlığı nın genelgesi üzerine Malatya Valiliği nin talimatıyla Malatya daki okullarda misyonerliğe karşı konferanslar verdiği ortaya çıktı.
Ulusalcı, dinci yazarların "misyonerlik tehlikesi" temalı kitapları, köşe yazıları birbirini izlerken, gerici, şoven burjuva partileri de hedef gösteren açıklamalar yaptılar.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır: "Misyonerliği din ve vicdan özgürlüğü olarak görmüyoruz. Türk milliyetçileri, MHP ve ülkücüler bir siyasi faaliyet olan misyonerlik çalışmalarına meşru zeminlerde, güçleri oranında müsaade etmeyeceklerdir."
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu: (Rahip Santoro cinayetinden sonra) "Misyonerliğin arkasına baktığınız zaman CIA desteğiyle çalışan kişilerdir... BBP iktidara geldiğinde Misyonerler kapı dışarı edilecek."... BBP Genel Başkan Danışmanı Yaşar Yazıcıoğlu: "Türkiye dış mihraklarca yeni bir planla çökertilmek isteniyor. Doğu ve Güneydoğu da şimdi de misyonerlik faaliyetleri hız kazandı... Tek vatan, tek bayrak, tek kitap, bir Allah, diye yeminler ettik. Bu birliği bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir."
Saadet Partisi Lideri Kutan: "Bir aile istediği halde ilköğretimi bitirmeden çocuğunu Kuran kursuna gönderemiyor. Misyonerlerse, ülkemizde cirit atıyor. Her bir mahalle köşesine kiliseler açılıyor. Kimse bunlara bir şey demiyor."
14 Nisan Ankara mitinginde eski solcu yeni ulusalcı Profesör Alpaslan Işıklı, kitlenin Hepimiz Ermeni yiz sloganı atmamasıyla övünürken, AKP zamanında, "hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir. İstanbul u başında Ortodoks patriğinin bulunduğu bir dukalığa dönüştürmek isteyenlerin iştahları iyiden iyiye kabarmıştır" sözleriyle, güya AKP yi din silahı ile vurmaya çalışıyor, pratikteyse misyonerliğe karşı kitleleri kışkırtıyordu.
"Yetkilileri uyarıyoruz, en tehlikeli misyoner grup Ağrı da araştırma izni istiyor" türünden "uyarıları" bolca yapan karşı-devrimci Aydınlık (İP) çetesinden onun takipçisi HKP ye; Türk Solu Dergisi nden düzeniçi tarikatlara; daha pek çok şoven, sosyal-şoven, dinci, ulusalcı kesim bu kampanyalara katıldılar.
Görüleceği gibi devletin bütün kurumları ve düzen güçleri MGK talimatı ile harekete geçerek "misyonerliği" hedef ilan ettiler. İlginç şekilde, birçok konuda çatışan dinci ve ulusalcı güçler tam bir mutabakat içinde misyonerliğe karşı savaş açmış, misyonerler aracılığıyla hıristiyanları hedef göstermişlerdir.
|