Kaynak: Agos
Yer: Türkiye
Tarih: 14.8.2007
Kezban Hatemi: "Birileri cemaatlere ait mallan birilerine peşkeş çekerken bunun bedelini halk ödüyor
Vakıflar Yasası yetersiz
TALİN SUCİYAN
Avukat Kezban Hatemi, hükümetin oylamayı beklediği Vakıflar Yasası nın mağduriyetleri gidermediğini, AİHM de kaybedilen davaların tazminatlarının yine halkın cebinden çıktığını söylüyor: "Birileri cemaatlere ait malları birilerine peşkeş çekerken bunun bedelini halk ödüyor."
• Seçim sonuçlarını Türkiye deki demokratikleşme süreci açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
AK Parti, vaatlerinin birçoğunu gerçekleştirememiş olmasına rağmen ekonomik alanda bir takım gelişmeler sağlaması, gayrimüslim cemaatler ve Kürtler karşısındaki tutumları ideal olmamakla birlikte diğer bütün partilerden daha demokrat olması, milletin istikrarsızlıktan bıkması, halkın tekrar koalisyon istememesi, e-muhtıra ve mitinglerden halk çoğunluğunun duygularının incinmiş olması sonucunda, seçimlerden büyük bir başarıyla çıktı. Seçim sonuçları CHP nin mitinglerle büyük hata yaptığını ortaya koyuyor zaten.
Başbakan Tayyip Erdoğan antidemokratik söylemlerin ve uygulamaların içinden çıkarak, üstelik mağdur olup çıkarak, Türkiye nin başbakanı oldu. Bu antidemokratik eylemler ve söylemler halen devam ediyor. Türkiye Cumhuriyet’inin başbakanının böyle bir geçmişten gelmesi önemli. Millet faili meçhul cinayetlerden, çetelerden, gasptan, yıldırma, sindirme gibi eylemlerden bıktığı için de AK Parti ye bir şans daha tanıdı. AK Parti kendisine verilen ikinci şansın bilincindeyse, bizi hukuk devletine götürür. Başka da şansımız yok.
AK Parti nin çetelere karşı başlattığı operasyonlar doğrudan cemaatleri de ilgilendiriyor. Cemaatlere karşı yapılan antidemokratik uygulamalar bu çetelerle bağlantılı, öte yandan, sadece cemaatler diye ayırmak istemiyorum; sonuçta cemaat dediğiniz farklı bir dinin ya da etnisitenin mensubu olan, bu ülkenin eşit haklara sahip vatandaşlarıdır. Esasen yabancılar dahi eşit insan haklarına sahiptirler. Ancak bazı mal varlığı haklarıyla siyasi haklarda, Devletler Hukuku na uygun olarak bazı ikincil sınırlamalar getirilebilir.
Anayasal düzenlemede de bu açıktır. Bütün vatandaşlar eşittir ve hukuk devletinin nimetlerinden eşit şekilde yararlanmalıdırlar. Herhalde uygulamada böyle olmadığı için bu röportajı yapıyorsunuz.
• Siz gayrimüslim cemaatlere ait vakıfların avukatlığını yapıyorsunuz. Davalarını yürüttüğünüz cemaatlerin yeni hükümetten beklentileri neler?
Vakıflar konusunda hazırlanan yasa bu haliyle yeterli değil. Bunu hükümet içinde büyük bir çoğunluğun anladığı kanaatindeyim. Hukuk devleti olma kararındaysanız, vatandaş için olması gereken hukukta parantez açamazsınız. "Türkiye nin özel konumu", "Türkiye nin kırmızı çizgileri" diyemezsiniz. Bu özel konum ve kırmızı çizgilerle bir arpa boyu yol alamadık.
Süryaniler, Katolikler, Rum Ortodokslar ve Ermenilere ait vakıflara yönelik hukuki ihlaller var. Örneğin Süryanilerin yaşadığı ciddi bir hukuksal sorun var. Gümüşsuyu ndaki Süryani kilisesi pozitif hukuka dahi aykırı olarak mağdur edildi. Satın alma yoluyla edindikleri, ellerindeki tek kiliseye vakıflar tarafından el kondu. Daha nazik bir söyleme şekli bulamıyorum. Kilisenin tahsisi de hukuka
uygun şekilde yapılmadığı için konu AİHM de.
Fener deki Rum lisesine ait bir binaya el konmuştu. Biliyorsunuz, cemaat okullarına devlet yardım etmiyor. Dolayısıyla cemaatin paralarıyla ve akarlarıyla ayakta duruyor okullar. Cemaatleri besleyen bu can damarlarına el koyarsanız kültürel bir yok etmeyi başlatmış olursunuz.
Fener Rum lisesinin binasına el konmuş, bina bir üçüncü kişiye satılmıştı. Üçüncü şahsa geçtiği için aynen geri verilemedi, ama nakden iade edildi. AÎHM den okulun lehine bir karar çıktı yani. Türkiye tazminat ödemeye mahkûm edildi. Peki, bu paralar kimin cebinden çıkıyor? Binleri cemaatlere ait mallan birilerine peşkeş çekerken bunun bedelini biz ödüyoruz. Hukuk dışı eylemler, yapanın yanına kâr kalmamalı. Hukuk devletinde herkes eylemlerinden sorumlu olmalıdır.
Dünyanın en eski ahşap yapısı olan Rum cemaatine ait yetimhane, harap bir şekilde duruyor. Sanki yıkılıp yok olması bekleniyormuş gibi... Bunlar hepimizin tarihsel ve kültürel varlığı. Yani bu yapılar sadece Hıristiyanların değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da mirası. Bu mirası yok etmeye kalkıyoruz. Bu ülkede bir yardımcı doçent (adı geçen akademisyen Yrd. Doç. Mustafa Eski, bkz. 08.12.2006 tarihli Agos - TS), bir konferansta "Ben bu konferansa gelirken, Rum kilisesinden bir taş aldım, herkes bir taş alsa sorun kalmaz" diyebilmiştir. Zihniyet buysa bu toplumda bir şey yapamazsınız. Bu barbar bir görüştür. Bu hiçbir anlayışa sığmaz.
Cemaatlere ait vakıfların ellerinden alınmış bütün mallar iade edilmelidir. Vakıflar Yasası nda, ısrarlara rağmen bu konu gündeme getirilmedi.
Daha önce vakıflarla ilgili bir yasa taslağı hazırlayarak Dışişleri Bakanlığı na sunan Prof. Hüseyin Hatemi, oylanmayı bekleyen yasa hakkında şunları söylüyor.
1) Yasada, yargı kararlan ile elden çıkan taşınmazların iade edileceğine dair bir hüküm yok.
2) Tüzel kişiliği olmadığı için el konan taşınmazların iade edileceğine dair bir hüküm yok.
3) Üçüncü şahısların eline geçen mülklerin hiç değilse tazmin edileceğine ilişkin hiçbir hüküm yok.
4) Ayrıca mazbut vakıflara katılanların da iade edilmesi lazım.
5) özellikle taşınmazlara el koyma yolu da eskisinden daha açık bu yasada.
• Cemaatlerin Avrupa Birliği dinamiğinden beklentileri neler?
Cemaatler, demokratikleşme süreci içinde, sadece hükümetten beklenti içinde olmamalı, sivil toplumla çalışarak hukuka aykırı olan durumları gündeme getirmeli, AB komisyonu ile yapılan görüşmelerde tek amacın AB üyeliği olduğunun bilinciyle, hukuki reformların yapılması için her türlü çabanın gösterilmesini talep etmelidir.
Ortadoğu çizgisinin Ankara ya doğru çekilmesini istemiyorsak, Batı da demokratikleşme sorunlarımıza Türkiye nin önemini kavrayarak, bu bilinçle yaklaşmalıdır. Kopenhag Kriterleri tabii ki yerine getirilmeli, ama yok "imtiyazlı ortaklık", yok "Bekleme odasında şu kadar bekleyeceksiniz"... Başka devletlerden için istenmeyen kriterler Türkiye için de söz konusu olmamalıdır.
• Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı, AÎHM ye açtığı davanın uzlaşmayla sonuçlanmasıyla, mallarını geri aldı. Fener deki Rum lisesinin bir mülküyle ilgili olarak, AİHM malların geri verilmesine karar verdi. Bu kararlar açılacak diğer davalar için emsal teşkil etmiyor mu?
Hukukta her somut olay kendi
özel koşullan içinde ele alınır. Ama Türkiye de art arda, birbirine çok benzer o kadar çok dava oldu ki, tabii ki emsal teşkil eder.
• Bu durumda bu tür davalar hakkında olumlu kararlar çıkmasını beklemek iyimserlik mi?
İyimserlik olmamalı ancak Türkiye de yargı siyasallaştı. Özellikle bazı hukukçular siyasi tavır almaya kalktılar. Bu, hukukun hiçe sayılmasıdır.
• Kimi kastediyorsunuz?
Yargıtay ı kastediyorum. Yargıtay ın ekümeniklik konusunu konuşmasını kastediyorum.
Ekümeniklik konusu laik bir devletin konusu değildir. Ekümeniklik, Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine ait bir kavramdır. İstanbul Rum Patrikhanesi bütün Ortodoks âleminin kabul ettiği ve tanıdığı primus inter pares yani eşitler arasında birincidir. Ortodoks âleminin bir toplantısı olduğunda masanın başına İstanbul Rum Patriği oturtulur.
Ekümeniklik, altıncı asırdan beri, Ortodoks cemaatinin İstanbul kilisesine tanıdığı bir ruhani unvandır. Siyasi bir yanı yoktur.
Laik devlet buna tarafsız bakmalıdır. Laik devletin dini ve mezhebi yoktur. Yargıtay oybirliğiyle mahkemenin verdiği kararı tasdik ediyor, onayladığı karar hakkında yorum yapıyor. Bütün dünya izledi bunu. Bu, yargıda ciddi bir siyasileşmedir. Bunu da ben değil, yargının en üst makamı söylüyor, hükümet söylüyor.
Yargıtay ın verdiği kararda tek bir doğru nokta var. O da şu: "Patrikhane nin ekümenik olduğu iddiasının yasal dayanağı bulunmamaktadır" deniyor. Bakın, bu çok doğru. Ekümeniklik pozitif hukukta yer alamaz zaten. Bu konu laik yargının alanına girmez. Osmanlı da kanuni düzenlemeler toplumsal barışı sağlayan bir olgunluğa sahipti. Osmanlı Devleti nin gösterdiği olgunluğu ve seviyeyi göremiyoruz bugün.
* Peki, ekümenikliği tanımak ya da tanımamak fark ediyor mu bu durumda?
Ekümenikliği tanımanın ya da tanımamanın Türkiye ye olumlu ya da olumsuz hiçbir etkisi yok. Tanırsak, 300 milyon mensubu olan Ortodoks cemaatinin saygısını ve sevgisini kazanırız. Bunun da Türkiye ye neler getireceğini görmek için vizyon gerekir. Tıpkı Ermenistan la sınır kapılarının açılarak kardeş ve dost ilişkilerin kurulmasının getirecekleri gibi...
• O halde ekümeniklik unvanı etrafında yaratılan korkuların temeli ne?
Ben bu korkuların samimi olduğuna inanmıyorum. Sadece insanların kafasını karıştırarak toplumun huzurunu bozmayı amaçlayan fitne gruplarının işi olarak tanımlıyorum. Çeteleşmenin içinde aynı fitne gruplarını görüyoruz. Cemaatler üzerinden siyasi manevralar yapılıyor; siyasi partiler de bundan çıkar sağlayacaklarını umdu. CHP nin başına ne geldiyse ulusalcılıktan geldi...
• Bir televizyon programında "Tanrı ya şükür Türkiye de azınlık doğmadım" dediniz, neden?
Evet, çünkü gerçek bir empatiyle baktığımda ne kadar ciddi bir sıkıntı çektiğimi tarif edemem. İngiltere de bir araştırma yapılmış; empatinin insanlara çok büyük acı verdiği, aynı o mağdur haline getirdiği bilimsel olarak ispat edilmiş.
• Empati kurmak en çok hangi durumlarda rahatsızlık veriyor size?
Cana kast, mala kast, insanların yaşam alanlarını sınırlamak, hürriyetlerin tahdidi, tek kelimeyle güvercin gibi yaşamak. Gerçekten güvercin gibi yaşıyorlar. Rahmetli Hrant bunu çok tarif etmişti, ama hem toplumun geneli hem de kendi cemaati bunu anlamadı.
|