Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri normalleştirmeye açık destek veren ve 1915`te Osmanlı Ermenileri`nin maruz kaldığı Büyük Felâket`en dolayı onlardan özür dileme kampanyasına da "örtülü bir biçimde destek" veren Cumhurbaşkanı Sayın
Abdullah Gül`ün şeceresine ilişkin tartışmaların özellikle de CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman tarafından gündeme getirilerek tartışmaya açılması, tarih ve topluma ilişkin patolojik bir ruh halinin nerelere kadar sızmış olduğunun ilginç bir örneğidir.
Soy kütüğünü araştırma hevesinin insani ve ahlaki bir bağlamının olduğu dönemlerin çok gerilerde kaldığı bir ortamda "
ilerici" bir partinin vekilinin bu ısrarını izah etmek için "
yobazlık" bile yetersiz kalır. Faşizm de zaten böyle bir zihniyete dayanır. Hitler`in de kafasındaki temel düşünce, Alman ırkının saf ve ari bir ırk olduğu ve dolayısıyla da kötülüklere ve yanlışlara asla bulaşmadığıydı.
ETNİK TASNİF TEHLİKELİ Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki tarih ve topluma ve de kurumlara yönelik kategorik ve değer yüklü ifadeler ahlaki zaaflar içeren ifadelerdir. Herhangi bir tarihsel veya toplumsal dönemi veya kategoriyi bütüncül bir kapsam dahilinde "
değer" yüklü bir ifade ile (iyi/kötü, güzel/çirkin kıyaslaması ile) ele almak gayri ahlaki bir yaklaşımdır. "
İngilizler iyidir", "
Fransızlar kötüdür", "
Amerikalılar şişmandır", "
Kanadalılar zencilerden nefret ederler", "
Kölelik Zencilerin ruhunda vardır" gibi ifadeler etik açısından
sorunlu ifadelerdir. Hatta kötülüğün veya iyiliğin belli bir kategoriye mal edilme hevesinin de bu düşünceye eşlik etmesi durumunda kan içici bir faşizmin doğabileceği riski de vardır ve bunun en yakın örneği de yukarda bahsi geçen Hitler`in Nazizmidir.
Türkiye`de insanların etnik kökenleri ile hainlikleri veya sadakatleri ontolojik bir sorun olarak hep var olagelmiştir. Çünkü insanların kafasında kötülüğü belli bir gruba, belli bir sınıfa veya etnik kökene mal edip kendini temize çıkarma gibi bir ruh hali egemendir. Ki bu durum ne geleneksel değerlerle ne de modern zamanların epistemolojisi ile bağdaşır. Kötülüğü sürekli ötekileştiren bir toplum ise kendi içindeki kötülükleri asla göremeyecektir ve kendisine zaman zaman da kutsallıklar atfederek farklı bir konumda görmeye başlayacaktır. Vatanseverliğin, sadakatin, dürüstlüğün, fedakârlığın ölçütü hiçbir zaman maddi kanıtlar olmadı bu ülkede. Hep gizli bir bağlam ve soya çekim temel parametre olarak kabul edildi. Gazetelerde ve televizyonlarda zaman zaman öldürülen teröristlerin etnik kökeni ve milliyetlerini konu edinen haberler de bu duruma işaret etmiyor mu? Kürt meselesini "dış mihraklar" veya "Ermeni sorunu" olarak göstermek suretiyle kendini temize çıkarma ritüeli değil de nedir acaba? Üç milyonluk bir ülke nasıl oluyor da bu kadar insanı dağa kaldırabiliyor diye hiç düşünen olmuyor mu?
Kendileri dahi inanmadıkları bir tezin kanıtlanmış olması sevinciyle öldürülen ya da yakalanan teröristler arasında bulunan bir Ermenistan vatandaşı tüm söylemleri bunun üzerine kurmasına neden oluyorsa eğer burada bir sorun yok mudur acaba? Ergenekon terör örgütü tutuklusu emekli asker Veli Küçük`ün mahkemedeki savunmasının ana teması da bu değil miydi? "Kürt meselesi diye bir sorunumuz yoktur aslında, eşimle ben bu sorunun bir Ermeni sorunu olduğunu kamuoyuna anlatmaya çalıştık ve bundan dolayı da tutuklanmış bulunmaktayım" deyip işin içinden çıkmadı mı?
SAF KAN OLMAK MÜMKÜN MÜ?
Herhangi bir meseleyi bir başka sorunla değiştirerek dışlamak ve yok hükmünde saymak için en kolay retorik ötekileştirmek ve kötüyü dışsallaştırmaktır herhalde?
Saf kan beyaz "Türk" olanlara özel bir ayrıcalığın verilmiş olmasıdır ki herkes kendini bu kategoriye dahil etmek için bir başkasının etnik kökenine ilişkin bir karşıtlıkla var etme hevesinde oldu hep.
Acaba gerçekten Bayan Arıtman`ın geçmişinde hiç başka etnik kökenden gelen birileri yok mudur? Bu topraklarda saf kan bir ırktan kim bahsedebilir ve eğer gerçekten de böyleyse bu övünülecek bir durum mu yoksa utanılacak bir durum mudur? Bu kadar iç içe geçmiş toplum katmanlarından kendini nasıl izole edebilmiştir? Bu kadar izole olan birilerinin bu çeşitli katmanları içeren topluma nasıl bir katkısı olacaktır acaba? Hangi yönüyle ve özelliğiyle toplumla kendi arasında ortak paydalar kurabilmektedir?
İnsanların kendi soy ağaçlarını takip etmeleri sadece tarihsel geçmişle arasında ontolojik bir bağ kurması içindir. Ahlaki ve değersel bir ilişki için değildir. Oysa Türkiye`de bu konu hep farklı bir bağlamda irdelenmekte ve söz dönüp dolaşıp "dönmelere" getirilmektedir sürekli. Yıllardır politika da soy ve ideoloji ekseninde hep yapıldı. Belki de işin en ilginç tarafı, etnik köken dolayısıyla en çok sorun yaşayan bölgelerde köken arama sevdasının hiç de diğer bölgelerdeki kadar merak konusu olmamasıdır. Söz gelimi Diyarbakır`da Türk kökenli birisinin politika yapması sorun olmamakta ama Batı`da bırakın politika yapmayı, kendini ifade etme bile sorun teşkil edebilmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanı`nın da ailesinin geçmişinde farklı etnik kökenden veya dinden olan birisinin olması hangi durumu değiştirecektir acaba? Yasalar önünde eşitsiz bir konumda olmasına mı neden olacaktır yoksa? Halka daha yakın olmasını da bununla mı açıklamak gerekiyor? Yoksa bu durum görev süresi dolduğu halde yasaları kendi kafasına göre yorumlayıp daha çok Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturma imkanlarını mı sunacaktır?
Hangi durumda Kürtlere, Ermenilere, Süryanilere, Keldanilere, Ezidilere, Karaçilere (Çingenelere), Gevendelere, Rumlara, Yahudilere ve diğer tüm farklı etnik ve dini gruplara yapılan haksızlıklar telafi edilebilmektedir? Ailesinde Ermeni birisi varsa mı yoksa mı? Eğer yoksa ve haksızlıkları görmezden geliyorsa ne değişmiş olacaktır? Eğer varsa ve haksızlıkları ortadan kaldıracak bir tavrın içinde oluyorsa ne yapmak gerekecektir? Hayır olmaz senin geçmişinde bilmediğimiz birileri varmış ve sen bu durumu düzeltemezsin mi diyeceğiz?
Sayın Cumhurbaşkanı`nın bu tip dedikoduları dikkate alarak ikide bir kendi soy ağacına ilişkin açıklamalar yapması bu söylemleri dile getirenlerin seviyesine ilişkin bir ima içermesi bakımından normal karşılanabilir ama bunu kendisine temel bir parametre olarak belirlemesidir asıl sorun olan, riskli olan. Soy ağacıyla değil icraatlarıyla anılmaktadır politikacılar; köy çocuğu olanları da gördü bu halk kentli olanı da, Kürt olanı da Türk olanı da, ailesinde Ermeni olanı da ninesi başörtülü olanı da...
*Doç.Dr Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Mazhar Bağlı , Güncelleme Tarihi: 16 Ocak 2009